2025-01-16
Skip Navigation Links
Destpêk/Anasayfa
Pêwendî/İlişki
Lînk
Skip Navigation Links
Video
Album
Arşîv
Yılmaz Çamlıbel
 
Neden şiddet uyguluyoruz?
2015-01-19 16:36
Yılmaz Çamlıbel
Sağa sola bir göz atın hele, insanların ne kadarı güleçtir, ne kadarı abuş suratlı? Trende, otobüste, sokakta, iş yerindeki insanların büyük bir bölümünün, gerilim içinde olduğunu hepimiz görüyoruz. Birbirleriyle dalaşanın, üç laftan sonra yumruk ve kafa atanın haddi var hesabı yok. Trafikte seyrederken, lövyeyi kapan şöför, diğerine saldırıyor. Kısacası, etrafımız birbirlerine bağıran çağıran, küfreden insanlarla dolu.

Kimi; öğretmenler öğrencileri dayakla eğitiyorlar. Subaylar askerleri dayakla talim ettiriyorlar. Anne ve babalar çocuklarını dayakla terbiye ediyorlar. Kocalar karılarını dayakla hizaya getiriyorlar. Atelye ustaları çıraklarına dayakla meslek öğretiyorlar. Şoförler muavinlerine araba sürmesini dayakla öğretiyorlar. Kısacası okulu, evi, fabrikayı, atelyeyi ve devleti şiddetle, dayakla yönetiyoruz. Uluslararası sorunlarımızı da savaşla çözmeye çalışıyoruz.

Peki, neden birbirlerimize şiddet uyguluyoruz, sorunlarımızı şiddetle çözüyor, görevlerimizi şiddet aracılığıyla yerine getiriyoruz? Şiddetin kökeninde ne var? Şiddet ve savaşlar, ne zamandan beri, hayatımızın bir parçası haline gelmiş bulunuyor?

Yapılan bilimsel araştırmalar, insanların vahşi şekilde yaşadıkları dönemlerde, birbirlerine şiddet uygulamadıklarını ve savaşmadıklarını gösteriyor. Örneğin o dönemlerde yaşayan insan kemikleri üzerinde yapılan araştırmalarda, hiç bir kırık, çıkık ve darp izine rastlanılmamıştır.

Yani insanların hayvan gibi otlayarak yaşadığı, evin, elbisenin, otomobilin, kaşığın, din ve mezhebin olmadığı dönemlerde, atalarımız doğada var olan her şeyi tartışmadan, kavga etmeden kardeşce ve yoldaşca aralarında bölüşmüşler.

Ne zaman ki insanlar, yöneten ve yönetilenler biçiminde ikiye ayrılmış, sosyal sınıflar ortaya çıkmış, işte o zaman yasak, baskı, şiddet ve savaşlar, insanoğlunun gündemine oturmuştur.

Yönetenler sistematik bir biçimde, ırk, sınıf, cins, renk, dil, din, felsefi inanç kimliklerini yüceltirken; yönetilenlerinkini de olabildiğince aşağılamışlardır. Bunun sonucunda yönetenle yönetilenler arasında bir efendi-köle kültürü ve ilişkisi şekillenmeye başlamış, sömürü çarkı da bu kültür üzerine oturtulmuştur.

Egemenler tarafından aşağılanıp sömürülen toplumsal gruplar, bu uygulamalara karşı çıktıklarında, her zaman şiddet, yasak, baskıyla karşılaşmışlar. Düzen karşıtı toplumsal grupları şiddete itmiş, kan dökülünce de “Vatan elden gidiyor” yaygaralarıyla katliamlara girişmişlerdir.

Kısacası şiddet ve savaş, statükoyu korumak, düzen karşıtlarını geriletip kontrol altına almak ve gerekirse yok etmek için yürütülen politikaların bir parçasıdır. Egemenlerin, toplumsal ve sınıfsal çıkarlarını korumaya yönelik uygulamalarıdır.

Dünyanın her yerinde uygulanan bu politikalar nedeniyle, şiddet ve savaş, en küçük toplumsal birim olan aileden, en büyük organizasyon olan devlete kadar sirayet etmiştir. Bu salgın sonucunda, insanlar vahşi bir yaratığa dönüşmüş bulunuyor.

Ortadoğu’da yaşananlara bir bakalım. “Vur” diyince vuruyorlar. “Dur” diyince duruyorlar. Kim, kimi, niçin ve ne için öldürüyor? Kim uşak, kim efendi? Kim kahraman, kim korkak? İpler kimin elinde? Kim ne kazanıyor, kim ne kaybediyor? Kim kimi kandırıyor? Kim kimi kullanıyor? Kim kime yalan söylüyor? Kim kimi uçuruma sürüklüyor?

Allahını seven savaşıyor. Silahlar, karaborsaya düştü. Sanayileşmiş ülkelerin depolarında bulunan silahların ne kadarı satıldı acaba? Kazanılan para kaç milyar dolara ulaştı? Sayın kapitalistlerimizin gözü ne zaman doyacak?

Kürtlerin durumu mu dediniz? Bu konuyu bana değil, sayın (!) büyüklerimize, yani İmralı’ya, Kandil’e, Genel Kurmay’a ve MİT’e sorun. Onlar dururken, konuşmak haddimize mi düşmüş?
Print