|
Ne Yapmalıyız?
|
2015-04-15 18:15
|
Yılmaz Çamlıbel
|
|
Bir önceki yazımda, Ortadoğu’da şekillenen, yasakçı, baskıcı, totaliter, militarist, jekoben, faşist siyasi anlayışı irdelemiş, bunu yaratan maddi ve manevi ortama dikkat çekmiş, Kemalistlerin, Baasilerin, Hümeynicilerin ve Apocuların Ortadoğu’daki fabrikanın değişik ürünleri olduklarının altını çizmiş, “Çölde kaktüs yetişir, gül değil” demiştim.
Peki, biz Kürtler bu siyasete mahkum muyuz? Elbetteki hayır. O zaman çare ne? Bizler neler yapmalı, neler yapmamalıyız?
Kürt halkı 5 bin yıldan beridir, anayurdu olan Kürtdistan üzerinde yaşıyor. Bunca sürgün, kıyım ve katliamlara karşın, burada yaşamaya inatla devam ediyor.
Bu süre zarfında kürtler, bir çok devletler kurmuş, medeniyetler yaratmış, coğrafyanın otantik yapısını özenle korumuş, kaderini belirlemek amacıyla sürekli bir mücadele içinde olmuştur.
İşte bu nedenledir ki, Kürt ulusal kurtuluş mücadelesi, Ortadoğu’daki insan hakları, demokrasi, çağdaşlaşma, hukuk, değişim ve dönüşüm mücadelesinin temel aktörlerinden biri haline gelmiştir.
Bu durumun farkında olan her devlet, parti ve insan, bu faktörleri kendi çıkarları doğrultusunda kullanmaya çalışıyorlarlar. Kürt ulusal kurtuluş mücadelesini, kendine ve dostlarına zarar verecek kanallara doğru yönlendiriyorlar. Yani üst aklın, kendilerine verdiği emri yerine getiriyorlar.
Atatürkçüler, Süküralizm, çağdaşlık ve modernite adına, Aleviler başta olmak üzere, Kürt aydınlarını kendi kanatları altına almaya çalışıyorlar.
Türk müslümanları, Allah, Muhammet, ümmet adına, Kürt müslümanlarının ulusal duygularını törpüleyip, İslam dininin kanatları altına almaya çalışıyorlar. Kendileri, “Milli Görüş” ideolojisine dört elle sarılarken, Kürt ulusalcılarını kavmiyetçilikle, ırkçılıkla, hatta faşistlikle suçluyorlar.
Türk kapitalistleri Kürt kapitalistlerini, gayr-i milli ve işbirlikçi konuma getirmek için, her çareye başvuruyorlar. Kürt milli burjuvasının güçlenmemesi için, Kürdistan’da yaratılan tüm değerleri metrepollere tranfer ediyorlar.
Türk feministleri, Kürt kadınlarını ulusal mücadeleden uzaklaştırıp, cinsiyet mücadelesinin dar çemberi içine sıkıştırmaya çalışıyorlar.
Türk sosyalistlerine gelince, bunlar durmadan “İşçilerin birliğinden, halkların kardeşliğinden” bahsedip duruyorlar. Gelin hep beraber Türk işçi sınıfının durumuna bir göz atalım. Türk işçi sınıfının içinde örgütlendiği sendikaların büyük bölümü, milliyetçi, liberal, muhafazakar bir konumdadır. Az miktarda sosyal-demokrat, bir avuç da sosyalist işçiler var. Bu kesimlerin de bir çok partisi var.
Şu dağınıklığa bakar mısınız. Türk sosyalist önder kadrolarının içinde bulunduğu bu dağınıklığı düzeltmeye yönelik ciddi bir çabaları var mı? Öyle görünüyor ki işçilerin birliği beylerimizin umurunda değil. Onlar, Kürt ulusal mücadelesinin sırtına kene gibi yapışmışlar, Kürtleri sosyalist devrim yapmaya özendiriyorlar.
Peki, halkların kardeşliği konusunda ne yapıyorlar? Hiç bir şey. Hani Türkçe’de bir ata sözü var, konu bölüşme olunca diyorlar ki “Kardeş payı yap.” Yani, var olan nimetleri iki eşit parçaya böl, her kardeşe birer parça ver.
Öyle ya! Ezen-ezilen, sömüren-sömürülen, efendi-köle ilişkisine dayalı kardeşlik olur mu? Kardeş olmak için, her şeyden önce eşit olmak gerekiyor.
Söz konusu Kürt ulusal ve insani hakları olunca, Türk proleteryasıyla Türk sermeye sınıfı eşgüdüm halinde “Vatan hainleri, bölücüler, teröristler” diye bağırıyorlar. Bu sefil insanlar mı işçilerin birliğini, halkların kardeşliğini sağlayacaklar?
Kürtler, bu saydığım tuzaklardan ancak bir şekilde kurtulabilir. Formül kısa ve özdür. “Kürt ulusal birliğini sağla. Ulusal bir program hazırla. Kürt ulusal çıkarını, her türlü çıkarın önüne koy.” İşte o vakit bu topraklarda kaktüsün yanında gül de yetişir.
|
|
|
|