|
Kimlik Travması
|
2012-12-16 17:58
|
Yılmaz Çamlıbel
|
|
Dünya kapitalist sistemi, 19. Yüz yılın başında emperyalist aşamaya sıçramıştı. Avrupalı kapitalistler, kısa bir zaman içinde Asya ve Afrika kıtısının büyük bir bölümünü sömürgeleştirdiler. Sömürge ülkelerinin yeraltı- yerüstü kaynakları ve burada yaratılan yerel dağerleri, Avrupa kıtasına transfer ettiler.
Dünya kapitalist sistemi, bu sömürünün organize edilmesi için, ciddi bir alt yapı hazırladı. Bunlardan en önemlisi, kültürel yapıydı.
Sömürgeciler, sömürge halklarının kültür, dil, ırk, renk, ve inanç kimliklerini olabildiğince aşağılamaya, kendilerinikini de olabildiğince yüceltmeye başladılar. Bunun için, bilim, sanat ve edebiyatı bile ustaca kullandılar.
Bunun sonucunda bazı insanlar, kendinden utanır, bazısı ise kendiyle öğünür hale geldiler. Toplum içinde kökleşen bu kültür sonucunda, kendisiyle gurur duyanlar yöneten, kendinden utananlar ise yönetilen konumuna geldiler. Ve insanlar arasında bir efendi-köle düzeni ortaya çıkmış oldu. Emperlalist- sömürge düzeni de, işte bu kültürel yapısı üzerine dizayn edildi.
Avrupalı kapitalistlerin icat ettiği bu sistem, başka ülkeler tarafından taklit edilmeye başlandı. Osmanlılar ve onların mirasçısı olan Kemalistler de, bunlardan biriydi.
Onlar da kendilerini, ülkeyi yönetmeye ehil, akıllı, kültürlü soylu; yönettikleri halkları yeteneksiz, aptal, işe yaramaz soysuz insanlar olarak nitelendirdiler ve bunu sistematik propagandalarla insanların beynine yerleştirdiler.
Sonuçta toplum, akıllı, bilgili, yetenekli ve soylu Türklerle; geri zekalı, yeteneksiz, ilkel ve soysuz Kürtler, Lazlar, Araplar, Çerkezler, Arnavutlar…..biçiminde iki ana katagoriye ayrıldı. Devletin çevirdiği sistematik propagandalar sonucunda Türk kimliği olabildiğince kışkırtıldı, diğerleri ise olabildiğince bastırıldı, sindirildi.
Bu durum, her iki tarafa mensup insanları, ruhsal ve zihinsel bir travma içine soktu. Bir bölümü yükseklik, diğer bölümü ise aşağılık duygusu içine girdiler. Bu yüzden patalojik insan tipleri ortaya çıkmaya başladı. Yönetilen halklar, kendi kimliklerinden utanır hale geldiler. Yöneten ırka mensup olduklarını isbat etmek için bin dereden su getirdiler, cambazlıklar yaptılar.
Bunu kanıtlamak için kraldan çok kralcı olmaya, toplumda iyi bir statü kazanmak için her türlü entrika çevirmeye başladılar. Sonuçta kendi kimliklerine yabancılaştılar.
Mensup oldukları halklara hakaret etmeye, alay etmeye ve faşistçe saldırılarda bulunmaya başladılar. Oluşan bu aşağılık duygusu sonucunda, etnik, dini, kültürel kimliklerine düşman oldular. Ezen ulus ırkçısı oldular. Faşizmin destekçileri haline geldiler. Kendi halklarına kan kusturdular.
Türk olduklarını isbat etmek için olmadık cambazlıklar yaptılar. Tek kelime Türkçe bilmeyen analarını tanımamazlıktan geldiler. Yönettiği halkları eritip yok etmeye çalışan Türkleri memnun etmek için, üniter rejimin militanı olmaya, soydaşlarına faşist saldırılarda bulunmaya başladılar.
Ben bunlara „sömürge insan tipi“ diyorum. Kürt korucuları ve ceşleri bu tipin çarpıcı örnekleridir. Ayrıca, yaşadığımız ülkenin başbakanıyla ana muhalefet partisinin genel başkanı, bu sömürgeci tezgahın dikkat çekici iki imalatıdır.
Yaşayan şahitlerin söylemlerine ve yapılan araştırmalara göre, Türk başbakanı Erdoğan’ın ecdadı, Gürcü ve Hırıstiyandır. Ana muhalefet genel başkanı Kemal Kılıçtaroğlu’nun ecdadı ise, Kürt ve Alevidir.
Ama her ikisi de bu kimliklerine sahip çıkmıyorlar, tersine uzak duruyorlar. Ülkede yaşayan azınlıkları ortadan kaldırmak isteyen üniter rejime destek veriyorlar. Bu mücadeleye önderlik ediyorlar. Bir yere gelmek ve elde ettiklerini korumak için, aslını inkar, egemen ulusa uşaklık ediyorlar.
Dünyada ortaya çıkmış olan her türlü sömürgeciliği, ırkçılığı ve faşizmi aynı kefeye koymanın doğru olmadığının altını çizmek istiyorum. Örneğin Avrupa ırkçılığı ve sömürgeciliğiyle, Türk ırkçılığı ve sömürgeciliği arasında çok önemli farklar var.
Avrupalı sömürgeciler, işgal ettikleri ülkelerde yaşayan halklarının varlığını hiç bir zaman inkar etmediler. Irklarını, dinlerini, kültürlerini, dillerini yok etmeye, etnik temizlik yapmaya kalkmadılar. Sadece yeraltı ve yerüstü varlıklarını talan edip ülkelerine taşıdılar.
Osmanlılar ile Kemalistler ise, yönettikleri diğer halkları yok saydılar ve yok etmeye kalktılar. Bunun için, her türlü insanlık dışı zorbalıklarda bulundular. Onları „Ya ölüm ya asimilasyon“ çemberinin içine sıkıştırıp ezdiler. Kitlesel katliamlarda bulundular.
Halk aslını inkar eden bu tür kişileri „Kabuğundan çıkmış, kabuğunu beğenmiyor“ diye nitelendiriyor. Ama daha çarbıcı biçimiyle „Aslını yitiren haramzadedir.“ diyor.
Genç nesil „Haramzade“ kelimesinin anlamını bilmiyor olabilirler. Onlar için yazıyorum, bu halk özdeyişinin tam anlamı şudur „Aslını yitiren piçtir.“ İşte bu kadar….Başka bir şey söylemeye, bilmem ki gerek var mı?
|
|
|
|