|
Maddenin Sakımı Kanunu
|
2015-07-24 10:36
|
Yılmaz Çamlıbel
|
|
İnsan, beyinsel fonksiyonu nedeniyle, yaratıkların en gelişmiş olanıdır. İnsanlar, doğada var olan bazı şeylere müdahale etme, yönlendirme ve biçimlendirme gücüne sahiptirler. Ama bazı şeyler var ki, bizim irademizin dışında ortaya çıkar, gelişir ve neticelenirler. Bunlara “doğanın kanunları” diyoruz.
Bu kanunların en önemlisi “Maddenin Sakımı Kanunudur.” Bilim adamları, bu kanunu şu şekilde özetliyorlar. “Dünyada hiç bir şey yoktan var edilemez, var olan bir şey de yok edilemez.”
Bu kanunun mantığına itiraz edenler var elbette. Diyorlar ki, örneğin insan canlı bir metebolizmadır. Doğar, büyür ve ölür, sonuçta ortadan yok olur. Yani, dünyada var olan bir şey, yok olmuş olur.
Bilim adamları da diyorlar ki, “Ölen bir insanın bedeni zamanla toprağa karışır. İnsan vücudunda var olan tüm maddeler önce toprağa geçir. Sonra, toprak aracılığıyle üzerindeki nebatlara geçer. Sonra bu nebatları yiyen hayvanların etine ve sütüne geçer. Daha sonra bu eti yiyen, bu sütü içen insanlara geçer. Yani var olan şey eski haline döner. Ve bu döngü, sonsuza dek bu şekilde devam edip gider.” Kısacası, doğada var olan bu şey kaybolmaz.
Bunca laftan sonra esas konuya gelelim. Osmanlı döneminde, Kürt de vardı, Kürdistan da. Osmanlı padişahı Kanuni, Fransa kralına yazdığı mektupta şöyle diyordu. “ Ben ki Trablusgarbın, Mekedonyanın, Fizanın, Arabistanın, Kürdistanın ....sultanı falanca...”
TC’nin kuruluş sürecinde de, Kürt ve Kürdistan vardı. Kemalistler o dönemde, Kürtlere şöyle sesleniyorlardı. “İki Müslüman halk olarak el ele verelim. Yabancı güzlerin elinde esir olan padişahımızı kurtaralım ve ortak bir devlet kuralım.”
Kürtler, Kemalistlerden gelen ortak devlet kurma teklifi kabul ettiler. TC’nin kurulmasına büyük bir destek sundular. Lozan Antlaşmasının kabulünden hemen sonra Kemalistler bu sefer “Kürt diye bir halk, Kürtçe diye bir dil yoktur.” demeye başladılar. Yani 6oo yıllık Osmanlı döneminde var olan bir halk, birden bire yok oldu.
Maddenin Sakımı Kanununa göre Kürtler, Kemalistlerin yok denilmesi üzerine yok olmadılar. Kemalistlerin yok demesine karşın, Kürtler var olmaya devam ettiler.
Kürtler, bu red ve inkar politikası nedeniyle, Kemalistlere karşı baş kaldırdılar, öldüler ve öldürdüler. Kısacası Kemalistler yakın tarihe kadar, “Kürt yok” demeye devam ettiler. Kürtler de “Ben varım” diyerek, ulusal direnişlerini sürdürdüler.
Yani anlı şanlı Türk büyükleri, yok diyerek Kürtleri yok edemediler. Bunun üzerine soldan çark edip yeniden “Kürt var.” demek zorunda kaldılar. Ve sorunu çözme adına bir sürü abuk sabuk laflar ettiler, projeler yaptılar.
Türk devlet yöneticileri, “Kürt vardır-Kürt yoktur.” arasında ha bire gidip geliyorlar. “Kürt yoktur” denilince Kürtlerin yok almadığını, biz var dediğimiz için de var olmadığını anlamakta zorlanıyorlar. Doğa kanunlarına karşı çıkarak, doğayı değiştireceğini zanediyorlar.
Bazıları bu tür insanlara, geri zekalı diyorlar. Bence bu laf, geri zekalılara hakarettir. Hangi geri zekalı insan “Kürt yoktur.” biçiminde bir laf söyleyebilir? Böyle bir lafı ancak beyni duygularınnı arkasına itilmiş, gözü kararmış, ırkçılar, faşist fanetikler söyleyebilir.
Kürt sorunu günümüzde, demokrasinin bir ölçü birimi haline gelmiş bulunuyor. Eğer bir insan “Kürt vardır, Kürt sorunu vardır.” diyorsa, o insan hümanisttir, demokrattır, çağdaştır, insan hakları savunucusudur. Eğer “Kürt diye bir halk, Kürdistan diye bir ülke yoktur.” diyorsa, o insan gericidir, çağdışıdır, ırkçıdır, faşisttir.
Çağdaş geçinen solcularına, Müslümanlarına, Alevilere, Atatürkçülere, liberallere bir de bu gözle bakmamız gerekiyor. Ne dersiniz?
|
|
|
|