2025-01-16
Skip Navigation Links
Destpêk/Anasayfa
Pêwendî/İlişki
Lînk
Skip Navigation Links
Video
Album
Arşîv
Yılmaz Çamlıbel
 
Tarihi göç
2015-10-20 21:45
Yılmaz Çamlıbel
Son günlerde, çok önemli tarihi bir olaya şahit olduk. Hayatın derinliklerinden gelen tarihi bir göç, Avrupa kapılarından içeri girmeye başladı.

Birinci ve ikinci dünya savaşlarında, Mekadonyada, Kafkaslarda, Balkanlarda, Ortadoğu’da ve dünyanın başka yerlerinde, önemli göçler yaşandı. Ama, bu seferki başka bir göç.

Bilindiği gibi burjuva demokratik devrimler sonucunda, eski dünya yıkıldı, onun yerine yeni bir dünya kuruldu. Modern sınıflar ve ulus devletler ortaya çıktı. Dünyanın her yerinde acımasız bir sömürü çarkı dönmeye başladı.

Bu sömürüyü şu şekilde özetleyebiliriz. Her ülkenin burjuva sınıfı, kendi emekçilerini sömürüyor. Bölgelerin güçlü devletleri, hinterlandındaki ülkeleri sömürüyor Dünya kapitalist emperyalist sistemi ise, tüm dünyayı sömürüyor. Bu sömürünün önemli bir bölümü, sürekli olarak kuzey yarım küreye transfer ediliyor.

Dönen bu sistematik ve acımasız sömürü çarkı sonucunda, kuzey yarım küreyle güney yarım küre arasında var olan asimetrik durum, daha da büyüyor. İki yarım küre arasındaki makas, her geçen gün daha da açılıyor. Bu durum, dünya kapitalist sisteminin sık sık krize girmesine neden olluyor.

Asya ve Afrika kıtalarında hareket ederek, Avrupa kıtasının sınırlarına dayanan ve içine giren bu tarihi göçün yarattığı kriz, görüldüğünden ve zan edildiğinden çok daha büyüktür. Etkileri de ona göre büyük olacaktır.

Bu tarihi göç, romanlara, şiirlere, sinemalara, tarihçilere, bilim adamlarına, araştırma ve inceleme konusu olacaktır.

Dünyaya emekçilerin gözüyle bakan insanlar, zaman zaman geriye dönüp eski söylemlerini bir kere daha dile getirdiklerinde, bazı kimseler ortaya atılıp, “Hah! Yine eski hikayeleri anlatmaya başladılar.” demektedirler. Kim ne dense desin, ben eskiden söylediklerimi bir kere daha tekrarlamak istiyorum.

İnsanların, vahşi hayvanlar gibi yaşadıkları dönemlerde, dünyada var olan her şeyi aralarında kardeşçe bölüşüyorlardı. “Benim, senin, onun” gibi mülkiyetle ilgili kelimeler henüz icat edilmemişti. Bu yüzden insanlar dünya malı için bir birleriyle döğüşmüyorlardı, savaşmıyorlardı, şiddet uygulamıyorlardı, kan dökmüyorlardı.

Ne zaman insanlar, yöneten-yöneliten biçiminde iki gruba ayrıldı, modern sınıflar ortaya çıktı, işte o zaman insanlar vahşi bir canavara dönüştüler. Dünya malı için birbirlerinin gırtlağına sarıldılar, dünyayı kan gölüne çevirdiler.

Eğer insanlardan biri, bir toprak parçasını ilk kez çitle çevirip “Burası benimdir.” dediğinde diğerleri itiraz edip o çitleri söküp atsaydı, insanlar bu denli canavarlaşmıyacaktı. Sorunlarını yasak, baskı, zor, şiddet ve savaşlarla çözme yoluna girmeyecekti. Birbirlerinin kanını akıtmıyacaktı. Birbirlerinin ülkesini işgal etmeyecekti. Birbirlerini ülkelerinden kovmıyacaktı.

Şunu herkes aklına iyice yerleştirsin, insanlar arasında bu acımasız sömürü varken, birisi diğerinin hakkını yerken, biri yer biri bakarken, medeni diye nitelendirdiğimiz bu aç gözlü insanlar, birlerine vahşi kurtlar gibi saldırmaktan asla vaz geçmeyeceklerdir. Görünen köy, kılavuz istemez. Dünya kapitalist emperyalist sisteminin içine girdiği savaşlar, krizler bitmeyecek, tersine daha da artacaktır.

Gelin, içinde yaşadığımız somut durumu daha iyi anlaşılır hale getirmek için, gözlerimizle şahit olduğumuz bu son göçünün resmine bir bakalım.

Ortada, üzeri çeşitli içecek ve yiyeceklerle dolu olan bir sofra var. Sofranın etrafına, gıran tuvalet giyinmiş, hapur şupur yemek yiyen bir avuç besili insan var. Onların etrafında ise, açlıktan nefesi kokan, don gömlekli milyonlarca aç insan var. Bu aç kimseler, sofranın etrafına oturmuş insanlara, kinle nefretle bakıyorlar.

Sofra başına oturmuş besili insanlar, bu açların bir gün sofraya doğru saldırıya geçeceklerini çok iyi biliyorlar. Bu nedenle kendileriyle aç insanlar arasına, tank, top, tayyare, mitralyoz, çeşitli kimyasal ve nükleer silahl taşıyan insanlar yerleştirmişler. Dünyanın kaymak tabakasını yiyen bir avuç mutlu azınlık, statükonun değişmemesi için, her türlü vahşeti yapmaktan kaçınmıyorlar.

Peki bu tablo, sonsuza dek böyle devam edebilir mi acaba? “Edebilir” diyenlere bir çift sözüm var. Adana tabiriyle söyleyeyim, “Siz değil, sizin feriştahınız gelse, bu statükoyu devam ettiremez.”

Hele bir durup önce, elinde silah olmayan, iş, aş, eşitlik, demokrasi, hukuk, özgürlük, adil paylaşım isteyen insanların göçü karşısında düştüğünüz duruma bir bakın.

Sonra, arkanızı dönüp tarihe bir bakın. Bu dünyadan ne zorbalar, tiranlar, diktatörler, aç gözlü kapitalistler, faşistler, vahşi sömürgeciler gelip geçtiler. Bunlar, o dönemin yenilmez armadalarıydı değil mi? Peki şimdi nerdeler? Hepsi tarihin çöplüğüne atılmadılar mi?

Şunu her kes iyice aklına koysun. Hiç bir kimse bu tarihi gidişi durduramaz. Bu nedenle günü geldiğinde, uygun ortam yaratıldığında, ülkemiz Kürdistan da dahil olmak üzere, tüm ülkeler ve milletler, özgürlüğüne kavuşacak, gönlünce yaşayacaktır. İşte o kadar....

Print