2025-01-16
Skip Navigation Links
Destpêk/Anasayfa
Pêwendî/İlişki
Lînk
Skip Navigation Links
Video
Album
Arşîv
Yılmaz Çamlıbel
 
Kurşunu beyinine sıkmak
2015-12-19 11:52
Yılmaz Çamlıbel
İnsanların birbirleriyle uyumlu ve uyumsuz bir çok kimliği vardır. Bu kimlikler, sosyal, siyasal, ekonomik ve toplumsal durumumuzu belirleyen ana etmenlerdir.

İnsanlar her şeyden önce, kişisel çıkarları nedeniyle karşı karşıya gelirler. Tartışma ve çatışma içine girerler. Toplumsal ilişkiler genişledikçe ve merkezileştikçe, toplumsal gruplar arasında tartışmalar çoğalır, gerilim artar. Çelişme ve çatışmalar büyür, bazen savaşlar ortaya çıkar.

Bu durum, hem ezen, hem de ezilenleri, daha güçlü, daha geniş ve daha köklü örgütlenmelere doğru itmeye başlar. Bu gidiş, sınıfsal, sosyal, siyasal, ulusal, ekonomik ve cinsel kimliğimizi ön pılana çıkarır, bu kimliklerimizi kavganın ana nedeni haline getirir. Tartışma ve çatışmalar, bireysellikten toplumsallığa doğru evrilir.

Bilindiği gibi, ortak dil, ortak vatan, ortak tarih ve ortak pazar anlayışı nedeniyle milyonlarca insan başı boşluktan kurtulup, toplumsal yeni bir kimlik kazanır, yani ulus haline gelir. Ve artık her türlü mücadele, bu yeni kimlik üzerinden yürütülür.

İçinde yaşanan nesnel koşullara uygun proje yapanlar ve mevcut kimliklerini eşgüdüm halinde mücadele alanına sürenler kazançlı çıkar, yapamayanlar ise zarar eder. Yani, o ulusun tarihi için, bir gelir-gider defteri tutulmaya başlanır.

Evet, siyaset de bir nevi ticarettir. Bu nedenle siyasetçiler bir adım atmadan önce, “Attığım bu yeni adım nedeniyle, ne kazanırım, ne kaybederim?” diye kendini sorgulaması gerekir. İlk adımda kazançlı çıkması durumunda, ikinci adımı atmalıdır. Kaybetmesi durumunda ise, içinde bulunduğu maddi ortamı yeniden yorumlamalı, ona uygun yeni taktikler geliştirmelidir.

Gelin, son zamanlarda üzerinde çok konuşulan şu hendek kazma eylemi üzerinde beraberce düşünelim.

Hepimizin bildiği gibi, bu projeyi doğru bulanlar ve örgütleyenler şöyle diyorlar. “Halkımızı uyandırmayalım mı, örgütlemeyelim mi, bozuk düzenin üstüne salmıyalım mı, eylem yapmayalım mı, hak talebinde bulunmayalım mı, zulüm düzenini yıkmıyalım mı?”

Evet, bunların hepsini yapalım. “Ama hangi yol ve yöntemle yapalım ki kar hanemize yazılsın?” Bu nedenle, her hangi bir konuda adım atmadan önce, bir hesap kitap yapmamız gerekir. Yani “Atmaya karar verdiğim bu adım sonucunda, ne kazanırım, ne kaybederim?” diye kendimizi sorgulamamız gerekir.

Yazımın başında, bizi Kürt ulusu haline getiren ana kimliklerimizden birisinin vatan, diğerinin ise dil olduğunu belirtmiştim. Dikkat edersek eğer, sömürgeciler en çok bu iki kimliğimize saldırıyorlar. Sömürgecilerin bu iki kimliğimize nasıl vahşice saldırdığını ve onları yok etmeye çalıştığını hepimiz çok iyi biliyoruz. Yıllardan beridir buna karşı mücadele ediyoruz.

Sömürgeciler, anavatanımızın ismini bile yasaklıyor. Bizler de buna inat, her zaman ve her yerde, “Ülkemizin adı Kürdistan’dır diyoruz.

Onlar, bizi anavatanımzdan sürerek, ülkemizin demografik yapısını bozarak, bizi ülkemizden yalıtarak, Kürdistan’ı yok etmeye çalışıyorlar. Bizim de inadına toprağımıza yapışmamız gerekmez mi? O zaman Kürtleri göçe zorlayan bu hendek kazmanın anlamı ne? Bu, kurşunu beynimize sıkmak değil midir?

Türk devleti dilimizi yasaklıyor. Anadilimizle eğitim görmemize izin vermiyor. Kürtler de tıpkı Türkler gibi, devlete vergisini ödüyor, askere gidiyor, tüm vatandaşlık görevlerini yerine getiriyorlar.

Buna karşılık devlet Türk çocukları için, okul yapıyor, öğretmen yetiştiriyor ve Türk çocukları eğitiyor. Sıra Kürt çocuklara gelince de çamura yatıyor.

Bu ndenle kürtçe konuşan, okuyup yazan Kürtlerin sayısı giderek azalıyor. Herkes şunu iyi bilsin ki, Kürt dili öldüğünde, Kürt ulusu da ölmüş olacaktır.

Ortadoğu’nun tarihi, bunun en çarpıcı örneğidir. Buraya onlarca kavim gelmiş, devletler kurmuş ve medeniyetler yaratmıştır. Günümüzde, bunların sadece isimleri yaşıyor, ama kendileri yaşamıyorlar. Çünkü dilleri öldü, ulusları da öldü. Olay bu kadar net.

Gelin, Kürtlere hendek kazmayı önereceğimize, anadilde eğitim talebiyle, onları sokaklara, alanlara çıkmaya çağırsak, protesto etkinlikleri düzenleyerak milyonlarca Kürdü mobilize etsek, “Anadildi eğitim istiyoruz.” diye köyümüzün kentimizin sokaklarına, okulumuzun camimizin duvarlarına, alnımıza, çeketimize, montumuzun arkasına sloganlar yazsak, daha etkileyici olmaz mı? Daha çok yandaşımız olmaz mı?

Hiç bir kimsenen itiraz edemiyeceği bu temel insanı hak talebine milyonlarca Kürt, Türk ve yabancı insanlar destek vermez mi? Türk devleti daha çok sıkışmaz mı? Hele bir düşünün... Sivil iteatsızlığın gücünü bir de siz düşünün...
Print