2025-01-16
Skip Navigation Links
Destpêk/Anasayfa
Pêwendî/İlişki
Lînk
Skip Navigation Links
Video
Album
Arşîv
Yılmaz Çamlıbel
 
Faşizmin ayak sesleri
2016-02-08 12:31
Yılmaz Çamlıbel
Ne zamandan beridir, Tayyip Erdoğan’ın yaptığı muhtar toplantıları üzerine düşünüp duyorum. Bu toplantıların, üzerine oturduğu alt yapıyı anlamaya çalışıyorum. Zira yapılan bu toplantıların yürürlüğe konulmak istenen gizli projenin bir parçası olduğuna inanıyorum.

Eğer her hangi bir ülkedeki egemen elit, düzeni değiştirmeye çalışan toplumsal muhalefet gruplarıyla, mevcut yasalar içinde kalarak başa çıkamıyorsa, onu kontrol altına alamıyorsa, çokca denenen evrensel bir projeyi, yani faşist diktatörlüğü yürürlüğe koyarlar.

Ezilenlerin, sömürülenlerin, işsizlerin, çaresizlerin gözlerini iç çelişkilerden dış çelişkilere çevirirler. Onlara ülkenin kalkınmasını istemiyen, vatanı bölmeye çalışan dış düşmanların olduğunu söylerler. Yurt içinde bu düşmanlarla işbirliği içinde olan vatan hainlerinin olduğunu söylerler. “Uyanın vatan elden gidiyor.” diyerek iç ve dış düşmanlara karşı top yekün bir savaşın başlatılması gerektiğini söylerler. Kısacası toplumu şiddete, toplumsal sorunları şiddetle çözmeye yönlendirirler.

Yapılan sistematik propagandalar sonucunda toplumun aklını geriye itilerek, duygularını öne çıkarılarak, toplumu sürüleştirirler. İnsanlar hayata siyah-beyaz ikilemi içinde bakmaya başlarlar, toplumdaki çoğulculuğu görmez hale gelirler. Toplum “Dost- düşman.” ikilemi içine sıkışır.

Bu tablo sonucunda toplum, eziklik, umutsuzluk ve güvensizlik içine yuvarlanır. Bu aşamada, toplumu kurtuluşa götürecek, ideoloji, parti ve hikmetinden sual edilmez süpermen önder piyasaya sürülür. Hayatla ilgili bir beklentisi kalmamış, itilmiş, kakılmış, örselenmiş, geniş halk yığınları, bu yeni ideolojinin ve önderin emrine sokulur. Böylece geniş halk kitleleri utandığı eski kimliğini terkeder, onur duyacağı bir üst kimliğe terfi eder. Artık, kendisine verilen tüm emirleri yerine getiren bir robota döner. Egemenlerin gözü kapalı militanı haline gelir.

Böylece, faşizmi kurumlaştırma ve iktidara taşıma kültürü kökleşmeye, güçlenmeye ve iktidara doğru adım adım yürümeye başlar.

Tüm dünyada faşizm, sermaye, ordu ve mabet üzerine oturur. Kemalist diktatörlük tek parti dönemindeki diktatöryel düzenini, sermaye ve ordu ayağı üzerine oturtmuştu. Bu konuda dine ihtiyacı yoktu. Kemalistlere göre, İslam dini aksine Türk ırkçılığının kökleşmesini ve yayagınlaşması önleyen güçlü bir engeldi. Bu nedenle dini dar bir alanın içine sıkıştırıp nefes alamaz duruma getirdiler.

Okulda , kışlada, sokakta çevrilen sistematik propagandalar sonucunda, Kuran okumayı, namaz kılmayı, oruç tutmayı ülkeyi Ortaçağ karanlığına taşıyan bir uğraşı olduğunu insanların beynine kazdılar. Bu durum, kısa bir zaman sonra değişmeye başladı.

Ülke ve dünyanın içine girdiği değişim-dönüşüm nedeniyle Türkiye, 1946 yılında çok partili döneme geçti. 1950 yılında yapılan ikinci seçimde, Demokrat Parti büyük bir çoğunlukla iktidar oldu.

Ülke yönetimi, milliyetçi, muhafazakar, dindar elitin eline geçti. Menderes, Demirel ve Özal döneminde, kurulu düzenin üçüncü ayağı olan din, yavaş yavaş tahkim edilmeye başlandı. AKP’nin iktidar olmasıyla birlikte, bu önemli ayak, sermaye ve ordu ayaklarının yanındaki tarihi yerini almış bulunuyor.

Sermaye, ordu ve din, Türkiye’daki sömürü düzeninin üç ana damarıdır. Bunların yanında bir çok kılcal damarlar da mevcuttur elbette. Paramiliter yapılar bunlardan birisidir.

Bu toplumsal yapılar, Türk ordusunun denetimi altında çalışmaktadırlar. Bunların özel anayasası, yasaları ve örtülü ödenekleri vardır. Kısacası bunlar, legal devlet içindeki illegal küçük devletlerdir. Bunlar, verilen emirler doğrultusunda, cinayet işlerler, provakasyonlar düzenlerler, ırkçı faşist örgütler kurarlar, gerektiğinde iç savaş çıkartırlar, kitlesel katliamlar yaparlar.

Bunca laftan sonra esas konumuz olan muhtarlara gelmek istiyorum. Muhtarlıklar, ülkede var olan en yaygın sivil toplum kurumlardır. Yaptıkları iş gereği, mahalle ve köydeki herkesi tanırlar. Onları mali, siyasi ve sosyal durumları hakkında bilgi sahibi olurlar. Onların ne yaptıklarını bilirler ve izlerler.

Bu nedenlerle muhtarları siyasi, sosyal, ekonomik, kültürel bir konuda ortaklaştırmak, onları bir proje etrafında el ele tutuşturmak, stratejik bir hedeflere yönlendirmek kolaydır.

Hatırlayalım, Erdoğan düzenlediği ilk muhtarlar toplantısında onlara ne demişti? “Siz halkımızın ve devletimizin en uçtaki temsilcisisiniz. Onlarla iç içesiniz. Sizler ulusumuzu ve devletimizi koruyup kollayan temsilcilerisiniz. Sizden bu sorumluluğunuzu ve görevinizi yerine getirmenizi istiyorum.”

Hadi çıtayı biraz daha kaldırayım ve size bir soru sorayım, eğer iktidar muhtarları illegal bir örgütlenmeye doğru yönlendirirse bu örgütlenmenin gençlerine özel kamplarda askeri eğitim verirse, bu işler için gerken finansmanı örtülü ödenekten karşılarsa ne olur, nasıl bir tablo ortaya çıkar dersiniz?

Bu örgüt Alman Nazizmini SS’lerı, İtalya faşizminin kara gömleklilerine benzer bir nitelik kazanmaz mı? Türkiye’de açık faşizm iktidara gelmez mi? Hepinizi bu konuda düşünmeye, Erdoğan’ı, AKP’yi ve muhtarları bu konuda izlemeye davet ediyorum.


Print