2025-01-16
Skip Navigation Links
Destpêk/Anasayfa
Pêwendî/İlişki
Lînk
Skip Navigation Links
Video
Album
Arşîv
Yılmaz Çamlıbel
 
Her şeyin bir sebebi var
2016-03-28 12:34
Yılmaz Çamlıbel
Konu ne olursa olsun, ortaya çıkan her şeyin üzerine oturduğu bir maddi temel var. Dünyada hiç bir şey, birisi istedi diye ortaya çıkmaz. Birisi istemedi diye de ortadan kalkmaz . Bu nedenledir ki, insanların duygu, düşünce ve davranışlarını, içinde bulunduğu maddi koşullar belirler.

Son yıllarda üçünçü dünya ülkelerinden Avrupa kıtasına doğru akan insan göçünün, bazı ülkelerde patlayan bombaların ve Ortadoğu’da yaşanan yerel savaşların da kendine özgü bir maddi temeli var. Sorunlara bu açıdan bakmadan, önümüze çıkan ekonomik, sosyal ve siyasal olayların doğru bir analizini yapamayız ve sorunlara uygun projeler üretemeyiz.

Hepimizin bildiği gibi, sömürgeci emperyalist ülkeler, yıllardan beridir üçüncü dünya ülkelerinin yeraltı, yerüstü kaynaklarını talan ediyorlar. Burada yaratılan değerleri Avrupa kıtasına transfer ediyorlar. Bu sömürü sonucunda Avrupa ülkeleri giderek zenginleşiyor, üçüncü dünya ülkeleri ise sefalet içinde yaşamaya devam ediyor Ve aradaki makas giderek açılıyor.

Ortadoğu, yeraltı yerüstü zenginlikleriyle, sömürgeci emperyalist devletlerin iştahını kabartan bir coğrafyadır. Bu nedenle yıllardan beridir bu coğrafyada insafsız ve acımasız bir sömürü çarkı çevriliyor.

Bu emperyalist odaklar, üçüncü dünya ülkeleri içinde kendilerine hizmet edecek bir işbirlikçi tabaka yaratıyorlar. Başlarına da bir diktatör tayin ediyorlar. Sömürü çarkı dönmeye başlıyor. Kurulan bu çark aracılığıyla emekçilerin ve mazlum halkların kanı emiliyor.

Elbette, bu gidişe itiraz edenler, kurulu düzene baş kaldıranlar da çıkıyor. Egemenler bu tür kişi ve kurumları terörist ilan ediyorlar ve şiddetele cezalandırıyorlar. Gerektiğinde kan döküyorlar. Sonra da bunu bahane edip kitlesel katliamlara girişiyorlar.

Ortadoğu’da yaşanan son olaylar, mazlumların değil, zalimlerin uygulamaya koyduğu sömürü ve soygun politikalarının bir ürünüdür.

Dünya egemen çevreleri, üçüncü dünya ülkelerinde Avrupa’ya akan göç karşısında paniğe kapıldılar. Bir çıkış yolu bulmak için, iç içe geçen bir sürü tezgah kuruyorlar. Bu nedenle it iziyle at izi birbirine karışmış bulunuyor.

Türkiye’nin durumu ise tam bir facia. Türkiye, çözemediği, çözmek istemediği Kürt sorunu nedeniyle, bir bataklığa saplanmış bulunuyor.

Kemalistler başlangıçta Kürtlere şöyle sesleniyorlardı “Gelin iki müslüman halk olarak, müstevlilerin eline esir düşmüş padişahımızı kurtarıp ortak bir devlet kuralım. ”Kürtler, bu teklifi kabul ettiler ve TC’nin kuruluşuna ciddi katkılar sundular.

Lozan Antlaşması’nın kabulünden sonra Kemalistler, “Kürt diye bir halk yoktur, onlar dağlı Türklerdir.” demeye başladılar. Kürdistan üzerinde vahşi bir diktatörlük inşa ettiler.

Kürtlerin legal demokratik alanlarda kendini ifade etmesine, hak aramasına izin vermediler. Onlara şidetten başka yol bırakmadılar. Kürt ulusal istemlerini terörizm, başkaldıranları da terörist ilan ettiler.

Kısacası Kemalistler, Kürtlere ihanet ettiler. Kürtleri yok sayıp yok etmeye kalktılar. Sürgün, işkence, hapishane ve katliam projelerini yürürlüğe koydular. Kürtler de haklı olarak bu uzlaşmaz politika nedeniyle Kemalist düzene karşı başkaldırmaya başladılar.

Kürt önder kadroları batıya sürgün edildi. Köyler, kasabalar yerle bir edildi. Ormanlar, tarlalar yakılıp yıkıldı. Kitlesel katliamlar yapıldı. Kürdistan, faşist bir karanlığa gömüldü.

1946’da çok partili rejime geçilmesi, 1950’de DP’nin ikdidara gelmesi sonucunda, göreceli bir özgürlük ortamı doğdu. Bunun üzerine, Kürt ulusal hareketi yeniden kıpırdanmaya başladı. Bu kıpırdanma, 1960 yılından itibaren ivme kazanmaya başladı. Kurulan legal ve illegal Kürt parti ve sivil toplum örgütleri tarafından sürdürülen ulusal mücadele sonucunda, Kürt sorunu acil çözüm bekleyen bir konu haline geldi.

Herkes şunu aklına iyice yerleştirmesi gerekiyor. İnsani ve ulusal hakları için ayağa kakan bir halkı yenecek bir silah henüz icat edilmemiştir ve edilemez. Kürtleri susturmak veya yok etmek için her yol denendi, durum ortada.

Kürtler iki asırdan beridir, insani ve ulusal hakları için savaşıyor. Kürt sorunu artık bir dünya sorunu haline gelmiş bulunuyor. Bu sorun çözülmeden, bölgeye ve dünyaya barış ve sükunetin gelmesi mümkün değildir.

Sonuç olarak, birileri istedi diye Kürt sorunu ortaya çıkmış değildir. Ve birileri istiyor diye de ortadan kalkmaz. Bu sorunu ya biz çözeriz, ya da başkası gelip çözer, herkes bunu aklına iyice yerleştirsin.


Print