2025-01-16
Skip Navigation Links
Destpêk/Anasayfa
Pêwendî/İlişki
Lînk
Skip Navigation Links
Video
Album
Arşîv
Yılmaz Çamlıbel
 
Şiddet mi, siyaset mi?
2016-04-15 12:23
Yılmaz Çamlıbel
Yaşadığımız coğrafyada toplumsal sorunların şiddet yöntemleriyle çözme eğilimi giderek güçleniyor. Özellikle Kürt sorunun çözümü, savaşa endekslenmiş bulunuyor. Kürt sorununun siyaset yöntemiyle çözmeyi istemek, nerdeyse korkaklık, pasifizm, işbirlikçilik, birinin merhametine sığınmak biçiminde değerlendiriliyor.

Yapılan tartışmalanda, “Herifler bize tank, top, tayyareyle saldırıyorlar. Evlerimizi, köylerimizi, tarla ve ormanlarımızı yakıp yıkıyorlar. Çoluk çocuğumuzu öldürüyorlar. Bunların önüne kitapla, kalemle, defterle çıkmayı önermek akıl karı mı?” diye soruyorlar.

Ortadoğu halkları olarak, şiddeti kutsayan, iki laftan sonra sopasına, tabancasına ve tüfeğine sarılan bir kültürden geliyoruz. Bu kültüre sahip insanlara, örneğin sivil itatsizliği anlatmanın zor bir şey olduğunu biliyorum. Yine de bu konuda siz okuyucularıma seslenmek istiyorum. Kim bilir, belki bir kaç kişiyi ikna edebilirim.

Hepimiz, elinde silah bulunan biriyle, elinde kalem tutan biri arasında asimetrik durumun, yani dengesizliğin farkındayız. Tamam da, şiddeti seçenler barışı seçenler arasında, silah ve mühümmat açısından da büyük bir dengesizlik yok mu? Bir tarafta tank, top, tayyare; diğer tarafta piyade tüfeği. Bu da bir asimetrik durum değil mi?

Burada çok önemli bir konuya dikkatinizi çekmek istiyorum. Dünya egemen çevreleri, sivil itatsizliğin gücünü, halk kitlelerinden ustaca gizliyerek, bilinç karartıyorlar. Bizleri sorunları şiddet yoluyla çözmeye özendiriyorlar, bizi şiddetin en radikal yol olduğuna inandırmaya çalışıyorlar.

Meramımı daha iyi anlatmak için, size İngilizlere karşı Hindistan ulusal kurtuluş mücadelesini örgütleyen ve başarıya uluştıran Mahatma Gandi’yi örnek göstermek istiyorum. Gandi, kısa boylu, hafif kambur, bir deri bir kemik, pir-i fani bir ihtiyardı. Sahip olduğu keçinin sütüyle karnını doyuruyordu. Eliyle ördüğü elbiseleri giyiyordu. Bir kulubede yaşıyordu.

Üzerinde güneş batmayan İngiliz İmparatorluğu diğer ülkeler gibi, sömürgeleştirdiği Hindistan’ı da iliklerine kadar sömürüyordu. Hindistan’ın yeraltı ve yerüstü varlıklarını talan edip İngiltere’ye taşıyordu. Sonra bunları mamul madde haline getirip, Hintlilere satıyordu. Emme basma pompa vira çalışıyor, hem giderken hem de gelirken Hindistan’ı sömürüyordu.

Dünyada bir hiç kimse, bu ihtiyar Hintlinin, dünyanın hakimi olan İngiliz İmparatorluğuna karşı baş kaldıracağını ve onu yeneceğini aklının köşesinden bile geçirmiyordu. Ama bu çılgın ihtiyar bunu başardı. Hem de tek kurşun sıkmadan, tek yumruk atmadan.

Önce siyasi bir parti kurdu. Sivil iteatsizliği, bu partinin stratejik politikası haline getirdi. Bu siyasi anlayışa dayalı harika pasif projelerle, İngiliz İmparatorluğunu köşeye sıkıştırıyordu.

O dönemlerde İngiltere, dünya tekstil sanayisinin büyük bir bölümünü kontrol altında tutuyordu. Asya Afrika kıtasının yünlerini toplayıp İngiltere’ye götürüyordu. Onları Mancester şehrindeki tezgahlarda kumaş haline getirip kendilerine satıyordu. Bu, akıl almaz büyük bir soygundu. Hintliler de dünyada olduğu gibi, İngiliz kumaşından yapılmış elbiseler giyiyorlardı. Herkes elbisesini başkasına gösterip “Bak bu elbisem İngilis kumaşıdır.” diye övünüyordu.

Gandi, bu soygunu durduracak harika bir pasif direniş projesi yaptı. Partilileri aracılığıyla Hindistan halklarına şöyle bir çağrıda bulundu. “Bundan böyle hiç kimse, İngiliz kumaşından elbise giymesin. Herkes kirmenlerini depodan çıkarsın. Yünlerini eğirip iplik haline, daha sonra bunları tahta gergeflerinde dokuyup kumaş haline getirsin ve sadece bunlardan yapılmış elbiseler giysin.”

Halk bu projeyi can-ı gönülden destekledi. İngiliz firmaları Hintlilere kumaş satamaz hale geldiler. Bizim ihtiyar bu basit projeyle, İgiliz sömürge çarkının önemli bir dişlisini kırarak işlemez hale getirdi. İngiliz tekstil sanayisini iflasa doğru sürükledi.

O dönemde bildiğimiz tuz, İngilizlerin tekelindeydi. Hiç bir Hindu, İngilizlere para ödemeden tuz kullanamıyordu. Bizim ihtiyar bu sefer tuzla ilgili pasif bir direniş projesi yaptı. Halka şöyle seslendi “Yarın hazır olun. Hep beraber okyanus kenarına gideceğiz.”

”Gandi önde, bir milyona yakın halk paşinden sahile doğru yürümeye başladılar. Kilometrelerce yol teptiler. Sonunda Hint Okyanusu sahiline ulaştılar. Gandi, her zamanki sakin haliyle gidip bir avuç tuzlu kum aldı ve halka şöyle seslendi. “Yurttaşlar, hepinizin bildiği gibi biz Hindular, kendi başımıza tuz alıp satamıyoruz. İngilizler, bize ait olan deniz kenarındaki tuzu bile bize parayla satıyorlar. İşte ben şimdi burada, bir avuç tuz alıyorum. Ve bunun için İngilizlere para ödemeyi de ret ediyorum. Sizler de öyle yapın.” O günden sonra hiç bir Hindu İngilizlerden parayla tuz almadı. Bunu kendi olanaklarıyla yaptılar. Bizim ihtiyar bu projeyle kolonyalizmin bir damarını daha kesmiş oldu. Ekonomisine büyük bir darbe vurmuş oldu.

Bir İngiliz lordu, Kraliçe adına koskoca Hindistan’ı yönetiyordu. Bu valinin trenle seyahate gideceği basında yer almıştı. Bunun üzerine Gandi, kitlesel bir pasifist eylem daha organize etti. Partililerine şöyle seslendi. “Valinin bindiği trenin perondan ayrılmasına izin vermiyeceğiz. Bunun için, trenin hareketinden yarım saat önce tüm partililer istasyona gidip başını rayların üzerine koyup yanyana yatacak. Gerekirse ölecek, ama trenin hareket etmesine asla izin vermiyecek.”

Yüz binlerce Hindu, söylenen saatte garda buluştu. Boyunlarını tren raylarının üzerine koyup, yan yana dizildiler. Vali trene bindi ve makiniste treni sürme emrini verdi. Tren insan boyunlarını keserek yürümeye başladı. Buna karşın hiç bir kimse korkmadı ve yerini terketmedi. Vali, bu etkin pasif direniş karşısında daha çok insanın ölmesini göze alamadı. Seyehatını ertelemek zorunda kaldı. Yani en güçlü ordunun bile durduramıyacağı İngiliz valisini, silahsız Hindular durdurmuştu.

İşte bu barışsever ihtiyar Hintli, dünya kapitalist sisteminin ağababası olan İngilteriyi sivil itatsizlik üzerine oturttuğu projelerle yenip ülkesini bağımsızlığa ulaştırdı. Hem de tek kurşun sıkmadan.

Şimdi sizlere bir öneride bulunmak istiyorum. Gelin, Gandiyi örnek alıp, Kürtleri kölelikten kurtaracak pasif direniş projeleri yapalım. Kim bilir, belki bir gün bu projeleri yürürlüğe koyacak siyasi bir iradeye sahip hale gelebiliriz, ne dersiniz?


Print