|
Yılmaz Çamlıbel |
|
|
|
|
|
|
|
Biz kimiz?
|
2016-05-17 21:57
|
Yılmaz Çamlıbel
|
|
Türkiye Cumhuriyeti"nin Cumhurbaşkanı, dinleyiciler ve medya önünde yaptığı bir konuşmada şöyle diyordu. “Ben bir gün babama sordum dedim ki baba, biz Laz mıyız yoksa Türk müyüz? Babam bana dedi ki, oğlum ben de senin gibi bir gün babama bu soruyu sordum. Ona dedim ki, Baba biz Laz mıyız yoksa Türk müyüz? Babam bana dedi ki, oğlum öbür dünyaya gittiğimizde bize ırkımızı değil, dinimizi soracaklar. Biz de elhamdüllilllah Müslümanız, diye cevap vereceğiz.”
Sizce, bu soru ve cevapta bir terslik yok mu? Öyle ya, birisine ırkını soruyorsunuz, o size dinini söylüyor. Örneğin birisine “Sen Rizeli misin?” diye sorduğumuzda o kişi de bize “Ben Fenerbahçeliyim.” diye cevap verse, ona “Hemşerim, ben sana memleketini soruyorum, tuttuğun futbol takımını değil.” demez misiniz?
İçinde yaşadığımız toplumda da, sorulan bazı sorulara alakasız cevaplar veren çok insan var. Örneğin bir Aleviye “Sen Kürt müsün?” diye sorduğunuzda, çoğunluğu “Ben Aleviyim.” diye cevap veriyor. “Kardeşim ben senin ırkını soruyorum mezhebini değil.” diye sıkıştırdığınızda, bu seferde “Ben ırkçı değilim insanım, aslolan insanlıktır, gerisi önemli değil.” diye cevap veriyorlar.
Belli ki bu tip cevaplarda ciddi bir terslik, bir çarpıklık bir hastalık, bir kandırmaca var. Peki bunun sebebi nedir acaba?
Yaşadığımız toplum içinde hepimiz birbiriyle hem çelişen ve hem de uzlaşan bir çok kimliğe sahibiz. Bu kimliklerden biriyle efedi, diğerile köle , biriyle sömüren diğeriyle sömürülen, biriyle zalim diğeriyle mazlum durumundayız.
Örneğin emekçi bir Türk kadını; emek ve cins kimliğiyle ezilen, ırk kimliğiyle ise ezen konumundadır. Kapitalist Alevi bir Kürt; sınıf kimliğiyle sömüren, ırk ve inanç kimliğiyle sömürülen konumundadır.
Bu kimlik karmaşası nedeniyle insanların büyük bir çoğunluğu, toplumsal ilişkiler içinde kendine zarar veren yerlerde saf tutmaktadırlar.
Egemenler, bu karmaşayı daha da artırmak için toplumu sistematize ettikleri üniter ideolojinin dar çemberi içine sıkıştırırıyorlar. Bunun sonucunda kişiler ve toplumsal gruplar, kimliklerinden birine sahip çıkarken, diğerlerini ona kurban ediyorlar. Bir kimliğiyle övünürken, diğerlerinden utanır duruma düşüyorlar. Böylece çok renkli toplumu tek renge indirgiyorlar.
Egemen çevreler de bu durumdan yararlanıp, toplumsal grupları birbirlerinden yalıtarak, çatıştırarak ve vuruşturarak, onların birlik olmalarını engelliyorlar. Onları sürüleştirerek daha kolay yönetiyorlar.
Bu tuzağa düşmemek için, tüm kimliklerimizle barışık olmalıyız. Onlara sahip çıkmalıyız. Tüm kimliklerimizle özgür olmayı amaçlamalıyız.
Kürtler, bu konuda çarpıcı bir örnektir. Dindar Türkler, Kürtlere şöyle diyorlar “Bırakın bu Kürtlük Türklüğü, elhemdülilah hepimiz Müslümanız”
Sosyalist Türkler ise şöyle diyorlar “Yoldaş, bırak bu Kürtlük Türklüğü, devrim için çalış, Sosyalizm kurulduğunda, Kürt sorunu kendiliğinden çözülecektir.”
Feminist Türk kadınlar ise, “Ay bırak bu Türklük Kürtlüğü ayol, hepimiz kadınız.” diyorlar.
Yani herkes el birliğiyle bize Kürtlüğümüzü unutturmak, ulusal çıkarımızı geriye atmak, bizi biz yapan ana kimliğimizi yok etmek istiyorlar. Yani bizi yok etmek istiyorlar.
İşte bu tuzak projeler sonucunda biz her şey olabiliyoruz, amma Kürt olamıyoruz.
Türkiye Cumhurbaşkan"ının baba ve dedesinin yaptığı da budur. Onlar da Müslüman olabiliyorlar ama Laz, veya Gürcü olamıyorlar.
Amaaan beni yine afakanlar bastı. Tansiyonum çıktı, sinirlerim gerildi. Herhalde sizler de bu durumdasınız. Sizleri güldürmek, kasılan sinirlerinizi gevşetmek için yazımı mizahi bin anımla bitirmek istiyorum.
Türk Devleti çoluk-çocuk tüm ailemizi 1943 yılında Çorumun Alaca Kazasına sürgüne göndermişti. Ben ilkokula orada başladım. Tek kelime Türkçe bilmiyordum. Sağ olsunlar, Türk irfan ordusunun seçkin öğretmenlerinin sistematik dayakları sonucunda türkçeyi öğrendim. Artık ben de Çorumlular gibi geliyon, gidiyon, noriyon demesine öğrenmiştim.
Bu nedenle alış-veriş için mahalle bakkalına ben gidiyordum. Tonton mu tonton, tonbiş mi tonbiş bir bakkalımız vardı. Dükanına ne zaman gitsem, her iki elimden tutar bana sorardı. “Söyle bakalım, sen Kürt müsün yoksa Müslüman mısın?” Müslümanım dediğimde “Vay demek sen Kürt değilsin.” diyerek basardı kahkahayı. Kürdüm dediğimde ise bana “Vay demek sen Müslüman değilsin.” diyip katıla katıla gülerdi.
Adam, başımın belası olmuştu. Beni çıltırtıyordu, deli ediyordu. Çocuk aklımla hem Kürdüm hem de Müslümanım demeye bir türlü akıl edemiyordum. Tamam, o da diğer Türkler gibi benimle alay ediyordu. Ama kesinlikle aşağılamıyordu. Bu nedenle onu seviyordum. Hala, zaman zaman onu hatırlıyor ve gülüyorum.
|
|
|
|
|
|
|