2025-01-16
Skip Navigation Links
Destpêk/Anasayfa
Pêwendî/İlişki
Lînk
Skip Navigation Links
Video
Album
Arşîv
Yılmaz Çamlıbel
 
Türkler, Kürtler, Lazlar (2)
2013-03-15 00:00
Yılmaz Çamlıbel
Osmanlı enkazı üzerine kurulan Türkiye Cumhuriyeti, Lazlara yönelik asimilasyon ve yok etme politikalarını dahada sistematik bir hale getirdi. Bu politikalar sonucunda günümüzde, Lazların ulusal iradesi ve özgüveni yok olma seviyisine gerilemiş bulunuyor.

Şu anda Türkiye’de “Ben Lazım.” diyen insana rastlamak oldukça zordur. Uygulanan asimilasyon politikaları sonucunda, Lazlar ulusal kimliğinden utanır hale gelmiş bulunuyor. Öyle korkutulup sindirilmişler ki, ulusal talepleri bir yana koyalım, dilini ve kültürünü yaşatmak için bile kılını kıpırdatmıyor, bir istekte bulunmuyorlar.

1925 yılında meydana gelen Kürt ulusal başkaldırısı sadece Kürdistanda değil, Lazistana da uygulanan sömürgeci zulmün daha da artmasına neden oldu. Keza sosyalistlere, dindarlara, demokrat aydınlara yönelik zulüm de arttı.

1925 Kürt ulusal başkaldırısının ezilmesinden sonra, bakanlar kurulu Mustafa Kemal’in başkanlığında toplanarak, Kürtlere, Lazlara ve azınlıklara yönelik bir dizi siyasi, sosyal, kültürel ve ekonomik kararlar aldı.

Kürdistan ve Lazistan başta olmak üzere, tüm Kürtçe ve Lazca kelimeler yasaklandı. Bölgenin iki kadim halkı olan Kürtlerle Lazlar, yok sayıldı ve yok edilmeye çalışıldı. Bunun için çeşitli projeler hazırlanıp yürürlüğe konuldu.

Bu projelerin hazırlanması sürecinde, TBMM sinde faşizan konuşmalar yapılıyor, soykırım projeleri hazırlanıyordu. Bir kaç örnek vermek istiyorum:

Antalya Mebusu Rasih Kaplan, meclis kürsüsünde söyle diyordu. „Bazı unsurlar hayasızca hareket ederek, Türk diline hürmet göstermiyorlar, Kürtçe Lazca konuşuyorlar“

Mebus Rıdvan Akar ise şöyle konuşuyordu „Lazlar, sınır boyundan iç kesimlere kaydırılsın. Bu olmadığı taktirde, buralara % 50 Türk yerleştirilsin.“

Yöresel bir dergide çıkan makalede şöyle deniliyordu „Lazcayı ana dil yapmak, hukuki değil ama içtimai bir suçtur. Bu dil, okulda ve evlerde yasaklansın. Çocuklarımız bu acaip dilin şerrinden kurtarılsın. Konuşanlara en ağır müeyide uygulansın“

Recai Özgün isimli Laz, anılarının bir yerinde şöyle diyor. Belediyeler,

Lazca konuşulanlara ceza veriyordu. Okullarda Kızılay Kolu, Temizlik Kolunun yanında, Lazca Konuşanlarla Mücadele Kolu vardı.“


Yine bir Laz olan Yılmaz Avcı, bir anılarının bir yerinde şöyle diyor. „Okulda Lazca konuşmak yasaktı. Öğretmenlen Lazca konuşanları dövüyordu. Biz aramızda gizli Lazca konuşuyorduk.“

Eskiden öğrenci, şimdi öğretmen olan bir Laz da şöyle diyor. „Lazcayı gizli konuşuyorduk. Yakalandığımızda dayak yiyorduk. Suçumuzun ne olduğunu bilmiyorduk. Lazcayla Mücadele Kolunda görev yapan arkadaşlarımız , bizi okul yönetimine ihbar ediyorlardı. Lazca konuşma sebebiyle yediğim odunları yan yana koysam, boğaza köprü olur.“

Bir Laz da şöyle söylüyor. „Türkçeyle anlatılanları anlıyamıyorduk. Behlül öğretmenimiz Lazdı. Bu öğretmenimiz zaman zaman sınıfın kapısını kontrol ederek, bize dersi Lazca anlatıyordu.

Başka bir Laz da şöyle söylüyor “ Ülkede estirilen bu baskı, yasak, dayak ve teröre karşın, din hocalar camide Lazca vaaz veriyorlardı. Okuyup iade etmek koşuluyla, (Lazuri Aboni) Lazca alfabe dağıtıyorlardı.“

Bu tablo karşısında bilmem ki ne demek gerekiyor? Bu tabloya „Soykırım“ dışında ne ad konulabilir acaba?

Son olarak „Ben Lazım“ deme cesaretini gösteren bir arkadaşımın, Lazlara yönelik bir teşhisini sizlere aktarmak istiyorum. Arhavili arkadaşım bir gün bana şöyle dedi, „Ha! Ben bu Lazlarun kafasine turp sıkayım daaa. Ula bizim Türklerle heç bir akrabalığımız yoktur, bütün Türkçiler bizden çıkayê. Ula ha bu ülkede en son biz müslüman olduk, bütün hocalar bizden çıkayê. Ula ha bu ne pok yemektur da?“

Yazı devam edecek.

Print