2025-01-16
Skip Navigation Links
Destpêk/Anasayfa
Pêwendî/İlişki
Lînk
Skip Navigation Links
Video
Album
Arşîv
Yılmaz Çamlıbel
 
Türkler, Kürtler, Lazlar (3)
2013-03-29 21:04
Yılmaz Çamlıbel
Daha önceki yazılarımda, Lazların orijini, dili, kültürü ve tarihiyle ilgili özet bir bilgi sunmuştum. Bu yazımda da, her üç halkın günümüzdeki konumlarıyla ilgili bazı şeylerin altını çizmek istiyorum.

Türk devlet yöneticileri, aydınları, sanatçıları ve politikacıları, Kürtlere, Lazlara ve ülkede var olan etnik azınlıklara yönelik asimilasyon politikalarında ciddi bir değişiklik yapmış değiller. Günümüzde atılan adımlar, derde deva olmaktan uzaktır.

Bu, insanlık, hukuk ve akıldışı politikalara, sadece Kürtler, itiraz ediyorlar, karşı çıkıyorlar ve gerektiğinde savaşıyorlar.

3 bin yıldan beridir Lazika (Lazların vatanı) denilen ülkede yaşayan, zengin tarihi bir geçmişe, dil ve kültüre sahip olan Lazların, kendilerine yönelik bu yok sayma ve yok etme politikalarına karşı sesini yükseltmemesi, itirazda bulunmaması, araştırılması, incilenmesi gereken önemli bir konudur.

Marksist ustalara göre, işçi sınıfı, yasak, baskı ve sümürünün var olduğu toplumlardaki değişimleri, dönüşümleri ve devrimleri gerçekleştirecek dinamiğin lokomotifidir. Ulusal sorun başta olmak üzere, köylü, esnaf, kadın, aydın, gençlik gibi toplumsal sorunlar ise, bu lokomotifin arkasına takılan vagonlardır. İşçi sınıfı kurtuluşunu gerçekleştirme yolunda ilerlerken, ezilen tüm toplumsal grupları da peşine takıp, özgürlüğe, mutluluğa ve kurtuluşa doğru götürür.

Bildiğimiz gibi bu Marksist ilke, Türkiye’de geçerliliğini yitirmiş bulunuyor. İşçi sınıfı adına politika yapanların donanımsızlığı ve beceriksizliği yüzünden, Kürt ulusal mücadelesi lokomotif görevini yüklenmiş bulunuyor. Türkiye işçi sınıfını da, can havliyle kendini bu lokomotifin arkasındaki bir vagona atmış bulunuyor. Diğer bir tabirle, Kürtlerin sırtına binmiş bulunuyor. Bu tablo, Türk sosoyalistleri ve komünistleri için utanç verici bir durumdur.

Türkiye’de yaşayan azınlıklar, çeşitli nedenlerle yasak, baskı ve sömürü düzenine karşı çıkamıyorlar. Sosyalistler de becerisizlik ve donanımsızlık nedeniyle düzeni değiştirecek bir konuma gelemiyorlar. Dolayısiyle bu ağır tarihi görev, Kürtlerin omuzuna binmiş bulunuyor.

Kısacası Kürtler, ülkedeki antifaşit mücadelenin, değişim ve dönüşümün temel dinamiği haline gelmiş bulunuyor.

Kürtler yüz seneden beridir, kurulu düzene itiraz ediyor, onu değiştirmeye çalışıyor, gerektiğinde silaha başvuruyor. İnisiyatifi eline alan Kürt ulusal mücadelesini yürüten kadroların, Türk sosyalistlerinin ve azınlıkların hazin durumuna bir çare bulması gerekmiyor mu? Elbette gerekiyor….

Peki, Kürt politik çevreleri bu konuya kafa yoruyorlar mı? Stratejik hedefler belirliyorlar mı? Uygulanabilir projelek yapıyorlar mı? Ne yazık ki hayır. Bu alan ne yazık ki egemen çevrelerin insafına terk edilmiş bulunuyor.

Ekonomik, sosyal ve siyasal bir mücadeleyi kazanmak için, yapılacak en önemli işlerden birisi, dostlarını çoğaltmak, düşmanlarını ise azaltmaktır. Bunu sağlamanın yolu da, çıkarları farklı olan toplumsal kesimleri, toplumun genel çıkarı doğrultusunda yan yana getirmek ve eşgüdüm halinde mücadele alanına sürmektir.

Bu durumun farkında olan egemen çevreler, baskı altına aldığı ve sömürdüğü toplumsal grupların yan yana gelmesini engelliyorlar, hem de onları bir birine karşı kışkırtarak vuruşturuyorlar.

Örneğin Kürtlerin üzerine yürürken, zengin-fakir, Alevi-Sünni, kadın-erkek, dindar-laik tüm ırkçı şöven kesimleri mücadele alanına sürüyorlar. Alevilerin üzerine yürürken, zengin-fakir, sağcı- solcu, kadın-erkek tüm fanetik Sünnileri mobilize ediyorlar. Solcuları boy hedefi yaptıklarında ise, Kürt-Türk, Alevî-Sünni, kadın-erkek tüm sağcı grupları harekete geçiriyorlar. Dindarların üzerine yürürken de, tüm laikleri ayağa kaldırıyorlar.

Bu şekilde ezip sömürdükleri toplumsal kesimleri birbirine düşman hale getiriyorlar. Onları korkutarak kurulu düzenin kanatlarının altına alıyorlar.

Türkiye’de, insan hakları, demokrasi, sosyal hukuk devleti, değişim ve dönüşümün lokomotifi haline gelmiş olan Kürt ulusal mücadelesi, bu toplumsal grupları, düzenin etki alanının dışına çıkararak, bozuk düzeni değiştirme saflarına katması gerekir.

Bu tarihi görevi omuzlamadan, Kürt ulusal mücadelesine destek vermeyen toplumsal grupları tenkit etmek, kınamak ve mahkum etmek, haklı bir yaklaşım değildir.

Kürt partileri, sivil toplum kuruluşları ve bireyleri, Laz ulusal mücadelesi başta olmak üzere, ülkede yaşayan tüm azınlıkların hak ve hukukuna sahip çıkmalıdır. Bunun için, ciddi bir ideolojik, politik, örgütsel araştırmalar yapılmalıdır, stratejik hedefler belirlenmelidir.

Bunu başarması için de, her şeyden önce kendine, bir çeki düzen vermesi gerekir. Bunun için atılacak ilk adım, Kürt halkı adına konuşacak bir ulusal birlik, ulusal bir cephe kurmak, daha sonra diğer toplumsal kesimlerle iş ve güç birliği yapmaktır.

Kürtler de, çok halklı, çok sınıflı, çok kültürlü, çok dilli, çok din ve mezhepli bir toplumdur. Kürt politikacıları ve önderleri bu nedenlerle, kaderini tayin etme mücadelesi sürecinde, başta Kürt halkı olmak üzere, Kürdistan’da yaşayan tüm birey ve toplumsal gruplara ne haklar vereceğini şimdiden deklere etmelidir. Kendini şimdiden bağlamalıdır. Aksi halde, ezilen ve sömürülen kesimler, neden Kürt ulusal hareketine destek versinler ki?....

Print