|
Cuntacılık
|
2013-05-31 20:19
|
Yılmaz Çamlıbel
|
|
Eğer bir ülkede, üretim artmıyorsa, refeh düzeyi yükselmiyorsa, gelir dağılımı çarpıksa, işsizlik artıyorsa, geniş halk kitleleri arasındaki umutsuzluk yaygınsa, insan haklarına dayalı, sosyal hukuk devleti kurup yaşatmak olanaksızdır.
Bu tür ülkelerin egemenleri, toplumsal muhalefeti, yasak, baskı ve şiddetle kontrol altında tutmaya çalışırlar. Bu ülkelerdeki rejimler, zaman zaman kaos ve kriz içine yuvarlanırlar. Egemenler, kendi koydukları kurallar içinde kalarak toplumu yönetemez duruma düşerler.
Dünyanın her yerindeki egemen çevreler, böylesi durumlarda kurulu düzeni korumak, toplumun dizginlerini elinden kaçırmamak için, evrensel bir projeyi yürürlüğe koyarlar. Bu projeyi kısaca şöyle özetliyebiliriz. “Toplumsal muhalefeti illegaliteye ve şiddete yönlendir. Kan dökülmeye başlasın. Sonra, vatan elden gidiyor diye kıyameti kopar. Askeri bir cuntayı iktidara getir. Üstün silah gücüne dayanarak, toplumsal grupları ezip yok et. Gerekli siyasi ve ekonomik düzenlemeleri yap ve yeniden parlamenter sisteme geç.”
27 mayıs 1960 askeri çuntası, işte böyle bir gereksinim sonucunda iktidara el koymuştu. Bu konu günümüzde de, enine boyuna tartışılıyor. Ben de, yaşanan bu tarihi olayın bazı önemli yönlerine dikkatinizi çekmek istiyorum.
1960 yılına kadar, askeri kişiler de tıpkı sivillerle gibi 657 Sayılı Devlet Memurları Yasası’na bağlıydılar. Yani asker ve sivil memurlar arasında ayrılık gayrılık yoktu. Kısacası askeri personel de, kıt kanaat geçinen toplumsal gruba mensup insanlardı. Ortada henüz lüks askeri lojmanlar yoktu.
Anadolu ve Kürdistan’ın kırsal yörelerinde görev yapan subay ve astsubaylar toprak damlı evlarde kirayla otururlardı. Sivillerle beraber elde file, ucuz domates, biber, patates almak için pazara giderlerdi. Sivillerin oturduğu kahvehanede oturur, tıraş olduğu berberde tıraş olurlardı. Genç subaylar yörenin delikanlılarıyla futbol oynar, ava giderlerdi. Kısacası halkla ordu iç içe yaşadıkları için, birbirine yabancılaşmamışlardı.
27 Mayıs cuntasının arkasındaki karanlık güçler Türk ordusunun içinde bulunduğu bu durumu ciddi şekilde değiştirdiler. Verilen akıl üzerine “Ordu Yardımlaşma Kurumu” adında bir ekonomik örgüt kuruldu. Herkes bu örgütü, hastalık, düğün, ev taşıma gibi nedenlerle üyelerine geri almak üzere ufak tefek para desteğinde bulunan “Memur Yardımlaşma Derneği” gibi algıladılar.
Durumun böyle olmadığı sonradan anlaşıldı. OYAK denilen bu teşkilat, yaklaşık 60 dalda inşaat, bankacılık, imalat ve ticaret yapan bir konuma gelmiş bulunuyor. Dış sermayeyle ortak şirketler kuruyor. Fabrikalar açıyor, binlerci işçi çalıştırıyor.
Hepsinden daha önemlisi, Türkiye’deki silah sanayisinin büyük bir bölümünü kontrol altına almış bulunuyor. OYAK, kasasına oluk gibi akan paralar sonucunda, Koç, Sabancı, Eczacıbaşı’ndan sonra ülkenin üçüncü büyük holdingi seviyesine yükselmiş bulunuyor. Kısacası Türk ordusu, kapitalist bir organizasyon haline gelmiş bulunuyor.
Bilim çevrelerinin söylediği gibi, bir insan veya toplumsal grubun, özlem, duygu, düşünce ve davranışlarını belirleyen temel şey, içinde yaşadığı maddi ortamdır. İnsanları milli veya gayri milli, savaşsever veya barışsever, mazlumdan yana veya zalimden yana yapan temel factör de, içinde yaşanılan bu maddi ortamdır. Bu nedenle Türk ordusu, siyasal, ekonomik, kültürel ve toplumsal olaylara ve konulara kapitalist gözle bakıyor ve kapitalizmin genel çıkarı doğrultusunda tavır alıyor.
Dile getirdiğim bu nedenlerden dolayı:
1-Türk ordusu, mali, sanayi, bankacılık, turizm, silah sanayisi başta olmak üzere, birçok dalda ticaret yapmaktadır. Bu nedenle kapitalist bir kurum haline gelmiştir.
2-Bu nedenle Türk ordusu hayatın her alanında, kapitalistlere yakın, emekçilere ise uzak durmaktadır..
3-Türk ordusu, kendini, lojman, ordu evleri ve benzer sosyal tesisler içine hapsetmiş, bu nedenle halkına yabancılaşmış bulunuyor.
4-Türk ordusu diş sermayeyle kurduğu ortaklıklar nedeniyle, gayr-i milli bir karekter kazanmıştır. Global çıkarı ulusal çıkarın önüne koymaktadır. Meydana gelebilecek her türlü toplumsal olaylar karşısında hiç şüphe yok ki, globalizmin çıkarına uygun şekilde davranacaktır. Kısacası “Türk ordusu, halkın bağrından çıkmıştır” sözü büyük bir yalan ve sahtekarlıktan başka bir şey değildir.
5-Silah sanayisini kontrol altında tuttuğu için Türk ordusu, barıştan değil savaştan yanadır. Çünkü, ürettiği tank, top, uçak, askeri araç ve gereçleri satması için bölgesel savaşlara ihtiyaçı vardır. Bu nedenle, Ortadoğu’nun istikrar ve barış ortamı içinde olmasını istememektedir. PKK’yi savaşmaya zorlamasının temel nedeni de, bu kapitalist tercihtir.
6-Türk ordusuyla AKP iktidarı arasındaki mücadelenin ana nedeni laik, anti-laik sorunu değildir. Ordu sermayesiyle yeşil sermaye arasındaki rekabettir, pazar bölüşümüdür. Dindarlarla Kemalist bireyler, bu kapitalist rekabetin fügüranlarıdır. Ergenekon davasına da bu açıdan bakmak gerekiyor.
7-Ve sonuçta üniter, totaliter, jekoben Türk resmi ideolojisi, Kemalist faşizm aşamasına ulaşmış bulunuyor.
|
|
|
|