2025-01-16
Skip Navigation Links
Destpêk/Anasayfa
Pêwendî/İlişki
Lînk
Skip Navigation Links
Video
Album
Arşîv
Yılmaz Çamlıbel
 
Sözün bittiği yer
2013-07-02 00:05
Yılmaz Çamlıbel
Taksim Gezi Parkı’nda yaşanan olaylar, bilim adamları ve siyasetçiler için zengin bir laboratuvar niteliğindedir. Sevgiyle nefretin, merhametle acımasızlığın, çağdaşlıkla ilkelliğin, soylulukla soysuzluğun iç içe geçtiği bir sürü söylem, belirleme ve olaylara şahit olduk.

Ama yaşanan bir olay, toplum vicdanını derinden etkiledi. Kabataş Vapur İskelesinde, altı aylık bebeğiyle şiddete maruz kalan türbanlı bir annenin yaşadıkları, toplumu derinden sarsan vahşi bir tablo olarak belleğimize nakşoldu.

Bahçelievler Belediye Başkanı’nın gelini olan bu genç kadın, İstanbul Savcılığına verdiği ifadede şunları söylüyor. Birisi “Bakın beyler burada Tayyip Erdoğanın bir o….pusu var diye bağırdı. Bir grup insan beni aralarına aldılar. İktidara geldiğimizde tüm gericilerin başını keseceğiz dediler. Küfrederek tekme tokat dövmeye başladılar. Başımdaki turban çekiştirmeye başladılar. Dengemi kaybedip sırtüstü düştüm. İçlerinden birisi, altı aylık bebek bulunan arabayı sallayıp duruyordu. Bebeğim çığlık çığlığa ağlıyordu. 3-4 kişi beni hem dövüyor ve hem de üzerime işiyorlardı. Genç bir kız, o…punun türbanına işeyin diye bağırıyordu. Yaşadığım travma nedeniyle sütten kesildim. Bu yüzden bebeğimi sütümle besleyemiyorum.”

Bazı kimseler, “Vahşi hayvanlar bile böyle şey yapmaz.” diyorlar. Bence bu sözler hayvanlara yapılmış bir haksızlıktır. Zira hiç bir hayvan, türdeşine küfretmez, aşağılamaz, yaralamaz ve öldürmez. Hiç bir hayvan, bülbüle “Sen bülbül değil kargasın.” demez. Hiç bir hayvan file “Koyun gibi melemek zorundasın, başka ses çıkarman yasaktır.” diye dayatmada bulunmaz. Böylesine bir soysuzluğu ancak insanoğlu yapabilir.

Biz Kürtler, asırlardan beridir sömürgecilerin acımasız ve insafsız vahşeti altanda yaşamak zorunda kaldık. İnsanların yarattıkları her türlü soysuzluklara muhatap olduk. İşkence gördük, hapislerde çürüdük, darağaçlarında can verdik, soykırıma uğradık, dilimiz ve kültürümüz yasaklandı, ülkemiz talan edildi, tarla, orman, köy ve şehirlerimiz yakalıp yıkıldı. Kadınlarımızına tecavüz edildi. Bize şaki, terörist, kuyruklu Kürt dediler. Bizlere canlı fare ve bok yedirdiler...

Daha eskileri bir yana bırakalım, cumhuriyet dönemi boyunca erkeklerimizi öldürdüler, kadınlarımıza tecavvüz ettiler.Kadınlarımızı kamyonlara doldurup Türk metrepollerindeke genel evlere sattılar. Güney Kürdistan’da da yüzlerce Kürt kadının zengin araplara ve genelevlere satıldıklarını herkesin malumudur.

Türk güvenlik güçlerinin Kürt kadınlara tecavvüz etmeleri, rutin bir görev haline gelmiş bulunuyor. Tüm belgeli, şahitli şikayetlere karşın, bu kişiler yargılanıp cezalandırılmıyor.

Herkes çok iyi biliyor ki dünyanın her yerinde meydana gelen tarihi olaylar, edebiyat ve sanata kaynaklık ederler. Bu tarihi olaylar üzerine çok türküler yakılır. Yine herkes çok iyi bilir ki, türküler yalan söylemezler.

16 mayıs 1926 ile 14 eylül 1930 yılları arasında cereyan eden Ağrı Kürt Ulusal Kurtuluş Mücadelesiyle ilgili olarak “Agıri Sahipsiz Değildir.” Isimli dökümanter bir kitap yazmıştım.

Kitaba koymak için bu başkaldırı üzerine söylenen türküleri de toplamıştım. Bu türkülerden birisinde, Türk ordusuna esir düşen erkeklerin öldürüldüğü, genç kadınların da kamyonlara yüklenip Sinop ve Zonguldak’a yollandıklarını söylüyor. O bölümü Türkçeye çevirerek buraya yazıyorum:

Bak kafir Türklere,
Gençlerimizi, yiğitlerimizi topluyorlar.
Kürt kızlarını ve gelinlerini de beraber.
Kimilerini öldürdüler.
Kimilerini de kamyonlara koyup
Yabancı diyarlara,
Sinop ve Zonguldak’a yolladılar.
Yine Biz Kürtlerin fermanı çıktı.
Ben öleydim lo!
Kalmasaydım bu dünyada.

Ey Müslümanlar, emekçiler, Aleviler, kadınlar, gençler, okumuşlar cahiller, esnaf ve zanaatkarlar, yıllardan beridir kurulu düzenin Kürtlere yönelik vahşetine göz yumdunuz, zaman zaman desteklediniz ve hatta katkı sundunuz.

Artık uyanın, Kürtleri aşağılayan, öteleştiren, yok edilmesi gereken bir düşman haline getiren sisteme karşı çıkın. Karşı çıkmıyorsanız, hiç olmazsa destek vermeyin.

Şunu asla unutmayın, Kürt ulusal mücadelesi, Türkiye’deki hak, hukuk, adelet ve demokrasinin güvencesidir. Kürt ulusal müacadelesi, anti faşist cephenin en güçlü ve direngen dinamiğidir.

Kürtlerin kurtuluşu, toplumda var olan tüm zayıf kesimlerin de kurtuluşunu beraberinde getirecektir.


Print