|
Yılmaz Çamlıbel |
|
|
|
|
|
|
|
Medeniyetiniz başınızı yesin
|
2011-12-01 11:46
|
Yılmaz Çamlıbel
|
|
Dersim’de uygulamaya konulan Kürt soykırımı, 74 yıl sonra ülkenin gündemine girebildi. Bakalım, yüzleşmemiz ne zaman gündeme gelecek?
Ben, Dersimli değilim ama Kemalistlerin o vahşi projesinin yarattığı travma içinde doğup büyüdüm. Büyük acılar çektim.
Yedi yaşıma kadar Kürt dili ve kültürü içinde, gönlümce ve özgürce yaşamıştım. İlkokula başladığım güne kadar Türk devletiyle, Türk dil ve kültürüyle hiç karşılaşmamıştım.
Bir gün ağabeyim bana siyah renkli bir önlük giydirdi. Öküz arabasına binip Doğubayazıt kasabasına gittik. Beyaz badanalı binanın bir odasına girdik. Kürsüde bir adam, önündeki masalarda da bir sürü çocuk oturuyordu. Ağabeyimin elini sıkı sıkı tutuyordum.
Ağabeyim o adamla „Fan, fin, fon“ diye anlaşılmayan bir dille konuşmaya başladı. Adam da ona „Zırt, pırt, cırt“ diye cevap verdi.
Sonra ağabeyim elimi bırakıp odadan çıkıp gitti. O adam, bu sefer benimle ne olduğu anlaşılmayan o dille konuşmaya başladı. Adamı anlamıyor ve cevap veremiyordum. Çok korkmuştum, paniklemiştim. Kaçmak istiyordum ama kaçamıyordum. Ağlamak istiyordum, ama ağlayamıyordum. Kanım donmuştu, beynim durmuştu.
Bir müddet sonra „Zıııır“ diye acayip bir ses duydum. O adamın kalkıp gitmesiyle birlikte çocuklar etrafımı çevirdiler. Beni o yana bu yana ittiriyorlardı. Kimisi saçımı çekiyor, kimisi tekmeliyordu. Bambaşka biz gezegene gelmiştim. Anlatılmaz bir ruh hali, bir travma içindeydim.
Türk çocuklarının güle oynaya gittikleri ilk okula, biz Kürt çocukları işte bu ruh hali içinde başlıyorduk. Aradan geçen 74 yıl boyunca milyonlarca Kürt çocuğu, bu travma içinde yaşamaya mahkum edildi. Bu durum bile tek başına, bir insanlık suçudur.
Aradan bir kaç hafta geçmişti ki sınıfımızın kapısı açıldı, tam tedhizatlı iki jandarma eri içeri girdiler. Bir katilmişim gibi kollarımdan tutup beni sınıftan dışarıya çıkardılar, önlerine katıp hükümet konağının önüne götürdüler.
Konağın önünde içi ev eşyası dolu büyük bir kamyon duruyordu. İki annem, bir yengem ve on kardeşim eşyaların üzerine oturmuşlardı. Beni şoför mahallinde oturan babamın yanına götürdüler. Babam, beni öptü, saçımı okşadı ve Çorum’un Alaca kazasına sürgüne yollandığımızı söyledi. Böylece, hani henüz 7 yaşındayken, TC’nin vahşi Kürt politikasıyla tanışmış oldum.
İlkokul eğitimimi Alaca’da sürdürdüm. Öğrenciler okula gidip gelirken beni aralarına alıp dövüyorlardı. Kitaplarımı, defterlerimi yırtıyor, kalemlerimi kırıyorlardı. Kuyruğumu görmek için pantolonumu aşağıya indirmeye çalışıyorlardı. „Hangi dağdan indin, mağara numaran kaç?“ diye alay ediyorlardı.
Diyelim ki bunlar, ne yaptığını bilmeyen çocuklardı. Koca koca insanlar, daha da önemlisi eğitimci olan öğretmenler bile, bu duruma müdahale etmiyorlardı.
Kısacası, Türk çocukları için ilim irfan yuvası olan okul ve eğitim, Kürt çocukları için bir işkenceydi. Bu vahşi uygulamaları Kürtleri uygarlaştırmak biçiminde değerlendirenlere karşı çıkmak insani ve hukuki bir haktır. Kürtler de Kemalist rejime karşı, bu hakkını kullanmıştır. Bu nedenle vahşi olan Kürtler değil, Kemalistlerdir.
Bir çocuğun bunca aşağılama, baskı ve hakareti kaldırması mümkün müdür? Ama babamın desteği ve zorlamasıyla okula gidip gelmeye devam ettim. Her zaman sınıfın en çalışkan öğrencilerinden biri olma başarısını gösterdim. Ama ne acılar karşılığında?
Liseyi bitirinceye kadar Türkçeyi aksanlı konuştum. Bu süre zarfında da öğretmenlerin ve insanların alaylarına göğüs germek zorunda kaldım. Kısacası Kemalist eğitim biz Kürt çocukları için sistematik bir işkence aracı haline getirilmişti.
Öğretmenler bana soru sorduklarında hep, acaba iyi not almak için cevap vereyim de çocukların alaylarını sineye çekeyim, yoksa susup alaylardardan kurtulup kırık not mu alayım? diye karar vermek zorunda kalıyordum. Bu durumdaki bir çocuğun çektiği acıları ve yaşadığı travmaları bir düşünün. Böyle bir vahşet dünyanın neresinde görülmüştür?
O dönemin eğitimcileri, fanatik Kemalistlerdi. Onlar sözüm ona, Kürtleri ve Türk köylülerini uygar insanlık seviyesine çıkarmaya çalışıyorlardı.
İşte bu nedenle İsmet İnönü’nün Kemalist torunu Gülsün Bilgehan, Dersim katliamını bir uygarlaştırma projesi olarak görüyor. Bu nedenle anne ve babası öldürülen Kürt çocuklarını asker ve memur ailelerine evlatlık verilerek, uygar ve çağdaş yurttaşlar haline getirildiklerini söylüyor.
Kısacası Kemalistler, Kürtleri öldürerek, sağ kalanları sürgüne göndererek, hayvan, mera, ormanlarını yakarak, çocuklarını asker ve memurlara evlatlık vererek, Türk diliyle eğitime tabi tutarak, Kürtleri vahşilikten kurtarıp uygar insanlar haline getirdiklerini söylüyorlar.
Hey yavrum hey! Medeniyete bak medeniyete....
Sizi gidi barbarlar!
Sizi gidi hunharlar!
Sizi gidi vampirler!
Sizi gidi faşistler!
Alın medeniyetinizi başınıza çalın…
|
|
|
|
|
|
|