|
Açılım paketleriyle, aç aç geceleri
|
2013-09-30 17:28
|
Yılmaz Çamlıbel
|
|
Hükümetin Kürt sorunuyla ilgili açılımı ve bunun için hazırladığı paketler, birbirini izliyor. Açılan paketlerin sayısını bile unuttuk. Açılan onca pakete karşın, sorunlar hala çözüm yolunu girmiş değil.
Sizlerin de bildiği gibi TÜrkiye Cumhuriyeti, Osmanlının çok renkli yıkıntısı üzerine kuruldu. Kemalistler bu renkliliğe inat kurdukları devleti, tek ırk, tek sınıf, tek dil, tek bayrak, tek din ve tek kültür ilkeleri üzerine dizayn ettiler.
Tarihi ve sosyolojik gerçeklere ters düşen bu durum, en çok Kürt sorununda kendini gösterdi. Kürtler bu ilkel ve akıl dışı projeye karşı çıktılar. 90 yıl boyunca süren kararlı direniş sonucunda Türk yöneticileri Kürt varlığını kabul etmek zorunda kaldılar.
Kaldılar da ne oldu? “Kürt realitesini kabul ediyoruz” dediler, sonra ağızlarından bir “Ammaaa” sesi çıkarıp, sorunun çözümünü engelleyen sözleri peş peşe dizmeye başladılar.
Hiç unutmam, Tansu Çiller’in başbakan olduğu dönemde, hazırlanan paket üzerine bir grup arkadaşla sohbet ediyorduk, birisi bana sordu:
-Yılmaz ağabey, sence bu paketten ne çıkar?
O günlerde yine mizahi bir ruh hali içindeydim. Soruya şöyle cevap vermiştim:
-Vallahi arkadaşlar, Çiller’in paketinden burnuma pis kokular geliyor. Bence bu paketin içinden çıksa çıksa, bir kaç boktan açılım çıkar.
Gerçekten de öyle olmuştu. O günden bu yana açılan paketler, Kürt sorunu gibi ağır bir sorunu, çözüm yoluna koymadığını hepimiz gördük.
Biliyorum, hepiniz bu yazının nereye gideceğini, bu “Aç aç gecelerinin” neyin nesi olduğunu merak ediyorsunuz. O zaman sadede gelelim
Bildiğiniz gibi, Türk devleti Kemalist rejim ile yönetiliyor. Partiler kurulmuş, seçimler yapılmış, iktidarlar kurulmuş, bunların hepsi fasa fiso görüntüler. Kim iktidar olursa olsun, Türk devletini Mustafa Kemal’in askerleri yönetiyor. Mustafa Kemal’in bilim adamları, gazetecileri, yazarları, sanatçıları, feministleri, kapitalistleri, politikacıları, lumpenleri de, askerlere destek veriyor.
90 yıldan bu yana uygulamaya konulan bu resmi ideoloji, eşyanın tabiatı gereği, kendine özgü bir kültür yaratmış bulunuyor. Bu üst yapının en çarpıcı bölümü de “Türk kışla kültürüdür.”
Bu bölümün en çarpıcı kesimi de Mustafa Kemal’in askerlerinin yaptığı küfürler ve düzenledikleri Aç aç geceleridir. 12 Eylül döneminde, duruşmaya gitmek için cezaevinin ana koridorunda hazırolda bekliyorduk. Diyarbakır Kasabı dediğimiz Yüzbaşı Esat Oktay Yıldıran, elleri arkasında önümüzde bir kral haşmetiyle gidip geliyordu. Bir ara durdu, başını kaldırdı ve bağırarak şöyle dedi:
-Kulağıma geldiğine göre, içinizden bazı kimseler, siyasi savunma yapmak istiyormuş. Böyle bir şey yapanın anasının ...mına jiple girer, tankla çıkarım, anladınız mı?” Ömrünüzde hiç böyle bir küfür duydunuz mu?
“Aç aç gecelerine gel hemşehrim” dediğinizi duyar gibiyim. Haklısınız, şimdi sıra ona geldi.
Mustafa Kemal’in, devlet bütçesinden yüksek maaş alan rütbeli askerleri, zaman zaman maaş almayan rütbesiz askerler için, aç aç geceleri düzenlerdi. Bu gecelerde bir kaç tane etli butlu dansöz de bulunurdu.
Bunlar sahnede oynarken askerleri moralize etmek, sevindirmek ve neşelendirmek için, eteklerini biraz yukarı kaldırırlardı. O zaman askerler bir ağızdan “aç aç” diye bağırırlardı. Kadın, eteğini biraz daha yukarı kaldırıdı. Askerler heyecanlanıp daha gür bir sesle “aç aç” diye bağırırlardı. Tüm askerler, eteğin kasıklara kadar çıkacağı hayaliyle ayağa kalkıp, çılgınlar gibi tempo tutar “aç aç, aç aç” diye bağırırlardı.
Bir an gelir dansöz eteğini yukarı çıkarma yerine serbest bırakırdı. Kadınların diz kapağını bile göremez duruma düşen askerler, büyük bir hayal kırıklığı içine girerlerdi. Ahlar! vahlar! puflar! Yeri göğü inletirdi.
Ama bu işin erbabı olan kadınlar, bu durumun fazla uzamasına izin vermezlerdi. Eteklerini yeniden yukarılara çekerlerdi. Ve askerler büyük bir umutla “aç aç” diye bağırırlardı. Bu durum saatlerce sürerdi. Zavallı askerler saatler boyu, umutla umutsuzluk, sevinçle hüzün arasında gidip gelirlerdi.
Kürt sorunu için hazırlanan paketler, Mustfa Kemal askerlerinina “Aç aç” gecelerine benzemiyor mu? Hükümet açılım der demez, hepimiz heyecanla ayağa fırlayıp çılgınca aç aç diye bağırmadık mı? Paketlerde dişe dokunur bir şey çıkmayınca da hüzünlenmedik mi? Büyük umutlar bağlanan son paketin durumu da öyle değil mi?
Kürt sorununu çözme iddeasında bulunan tüm insanlara buradan soruyorum, aç aç demeye devam mı edelim, yoksa aklımızı başımıza devşirip, sorunu kökünden çözecek başka bir yol mu bulalım?
|
|
|
|