2025-01-27
Skip Navigation Links
Destpêk/Anasayfa
Pêwendî/İlişki
Lînk
Skip Navigation Links
Video
Album
Arşîv
Yılmaz Çamlıbel
 
Mahatma Gandhi sivil itaahatsizliğin gücü
2016-06-11 23:49
Yılmaz Çamlıbel
Yılmaz Çamlıbel

"Şiddet mi, siyaset mi? isimli yazım, kısa bir süre önce, Dengê Kurdistan internet sitesinde yayınlanmıştı. Bu yazı nedeniyle okuyuculardan çok olumlu tepkiler aldım. Bazı okuyucular, Gandhi"nin yaptığı pasif eylemlerle ülkesini nasıl özgürleştirdiği konusunda bilgilerimi aktarmamı istiyorlardı. Şimdi okuyucularımın bu isteğini yerine getirmeye çalışacağım.
İngiltere"nin sürdürdüğü emperyalist politikalar sonucunda, dünyanın önemli bir bölümü, İngiltere"nin sömürgesi altına girmişti. Bu nedenle İngiltereye: "Üzerinde güneş batmayan imparatorluk", deniliyordu.
Hintli Mahatma Gandhi, 1869 da Hindistan"da doğdu. Londra"da hukuk eğitimi gördü. 1893"te İngiltere"nin sömürgesi olan Güney Afrika"da, avukatlık yapmaya başladı.
Güney Afrika"da, Hintlilere yönelik ırkçı uygulamalardan etkilenen Gandhi, bu ayrımcılığa karşı çıktı. Hintlileri örgütlemeye başladı. Çeşitli sivil toplum örgütleri kurdu, gazete çıkardı. Hintlileri bu haksız ve adeletsiz uygulamalara karşı çıkmaya özendiren yazılar yazmaya başladı, bildiriler dağıttı, konferanslar verdi.
1894 yılında "Natal Hint Kongresi" isimli sivil kurumu oluşturdu. Hintlileri bu kurum içinde el ele tutuşmaya, birlik olmaya çağırdı. Halkı, bilerek isteyerek haksız yasalara ve uygulamalara karşı çıkmaya yönelti.
Bu yasa ve uygulamalara karşı çıkarken, onları işlemez hale getirmeye çalışırken, şiddet kullanmamayı stratejik bir ilke haline getirdi. Sivil iteatsizlik yöntemlerini kullanmayı ana prensip haline getirdi.
Gandhi, kendinden önce sivil itaatsizlik konusunda kafa yormuş, kişilerin eylem ve söylemlerinden yararlandı. Onları daha da genişleterek, sömürge ülkelerin ulusal kurtuluş mücadelesinin sivil itaatsizlik felsefesini şekillendirdi.
Bu felsefenin temel ilkelerini, şu şekilde özetliyebiliriz:
Mevcut yasalar, seni başkalarına haksızlık ve kötülük yapmaya itiyorsa, vicdani hakkını kullanarak o yasaya uyma, tersine çiğne.
Bunu yaparken, lanetlediğin kütölüğün aracı olmamaya dikkat et. Yaralayıcı ve zarar verici eylemlerden ve söylemlerden uzak dur. Üçüncü kişilerin hakkını çiğnememeye özen göster.
Toplum vicdanını ve adalet duygusunu harekete geçirecek şeyler yap. Kimsenin malına, canına ve onuruna zarar verme.
Eylemin başından sonuna kadar, tutarlı ve samimi ol, kitlelere güven vermeye özen göster.
Eylemi aleni yap. Yaptıklarını hiç bir zaman inkar etme. Eylemin tümünün sorumluluğunu yüklen.
Sistemin geneline değil, tekil haksızlıklara karşı eylem yap.
Sivil itaatsizlik eyleminin temel hedefi, haksız yasa veya uygulamaları çiğneyerek, onu dönüştürmektir. Sistemi toptan değiştirmek ise, isyan, ayaklanma ve devrim konusudur. Bunları birbirine karıştırma.
Sivil itaatsizliklerde, asla çifte standartlı olma. Irk, sınıf, cins, renk, din ve mezhebine bakmadan zalime karşı çık, mazlumdan yana ol.
Sivil itaatsizliğin çağrıları, adaletsizliğe karşı çoğunluğa gönderilen bir mesaj olmalı. Amaç, ortak bir adalet anlayışının tesis edilmesi olmalıdır.
Haksızlıklara boyun eğmemek, onu ortadan kaldırmak için yapılan sivil itaatsizlikler çifte standartlı olmamalıdır.
Haksızlıkların giderilmesi çabaları esnasında, hangi ırk, grup, sınıf, din ve cins çıkarlarına hizmet ettiğine bakılmamalıdır.
Sivil itaatsizlik, haksız politika ve uygulamaları değiştirip dönüştürmek için, kamuoyuna seslenen, vicdani ama yasal olmayan davranışlardır.
Çünkü vicdani yasalar, ülke yasalarından daha kutsaldır.
Daha sonra Gandhi, ülkesi Hindistan"a döndü. Çalışmalarını orda sürdürdü. Kongre Partisi"ni kurdu. Parti kısa bir süre içinde, geniş bir tabana yayıldı. Egemenleri zorlamaya başladı.
Sadece İngilizlere karşı değil, Hindistan"da yaşayan halklar arasındaki adaletsizliklere karşı çıktı. Örneğin, Hindistan"daki kast sistemine karşı çıktı.
Gandhi, defalanca hapislere girip çıktı. Ölüm oruçlarına yattı. Gandhi, 1930 yılındaki tuz eylemi sonucunda, tüm dünyanın tanıdığı ve sevdiği bir insan haline geldi. O dönemlerde İngilizler, Hint okyanusunda çıkardıkları tuz için Hintlilerden "Tuz Vergisi" alıyordu.
Gandhi ve arkasındaki bir milyon insan, Hint Okyanusuna doğru yürüyüşe geçtiler. Günlerce yürüyüp denize vardılar. Gandhi her zamanki sakinliğiyle denize doğru yürüdü. Sahildeki tuzlu kumdan bir avuç aldı. Kendisiyle günlerce yol tepen insanlara şöyle seslendi: "Yurttaşlar, bu deniz, bu topraklar bizim. İngilizler bizim denizimizden çıkardıkları tuz için bize hem para alıyorlar. Bu da yetmezmiş gibi, bizden tuz vergisi alıyorlar. İşte ben bir avuç tuz aldım. Bunun için İngilizlere vergi vermeyi de ret ediyorum. Sizler de öyle yapın." Bu eylem ve bu üç cümleden oluşan konuşma sonucunda tabir caizse Hindistan"da kıyamet koptu.
Daha fazla uzatmayayım, sazlıklardan yapılmış bir kulübede yaşayan, bezden yapılmış elbeseler giyen, karnını sahip olduğu bir keçinin sütüyle doyuran, bir deri bir kemik olan Hintli bir ihtiyar, bir tokat atmadan, bir kurşun sıkmadan, Üzerinde güneş batmayan İngiliz İmparatorluğunu ülkesinden kovdu. Bağımsız bir devlet kurdu.
Bu inanılmaz başarılar nedeniyle Gandhi, tüm dünya tarafından sevilen, sayılan tarihi bir kişi oldu. Hindular arasında ise bir evliya, bir peygamber konumuna geldi.
Gandhi"nin kitlelere özümsettiği barış iklimi nedeniyle Hindistan Devleti, kavgasız, döğüşsüz ve kansız bir biçimde, Hindistan ve Pakistan diye iki parçaya bölündü. Bu iki halk yüzyıla yakın bir zamandır, yan yana banrış içinde yaşıyorlar.
Mahatma Gandhi, gazetecilere verdiği bir beyanatta şöyle diyordu: "Uğrunda ölmeyi göze aldiğım bir çok davam var. Ama uğruna öldüreceğim bir davam yok."
Bu saygın insanın ölümünden de bahsetmem gerekiyor. Zira bu, herkesi ciddi şekilde yaralayan ve inciten hazin bir ölümdür.
Hindistan"ı özgürlüğe kavuşturan, kan ve şiddeti ret eden bu saygın insan, sokakta tek başına yürürken onun politikalarına karşı çıkan bir Hintli tarafından kurşunlanarak öldürüldü.
Print