|
Yılmaz Çamlıbel |
|
|
|
|
|
|
|
Ulusal Sorun ve Sosyalizm
|
2016-08-22 11:04
|
Yılmaz Çamlıbel
|
|
Marksist felsefecilere göre işçi sınıfı, devrimi gerçekleştirecek temel güçtür, mücadelenin lokomotifidir. Kendisini kurtuluşa götürürken, aynı zamanda ezilen halkları, köylüleri, esnafı da arkasındaki vagonlara doldurup, özgürlüğe ve kurtuluşa taşır.
Sosyalist Kürtler de, bu belirlemeye inandılar, güvendiler. İşçi sınıfının mücadelesine yandaş oldular, destek sundular. Partilerde, sendikalarda, sivil toplum örgütlerinde, basın-yayın kurumlarındaki sosyalist Türklerle el ele gönül gönüle çalıştılar.
Ne var ki, canımızı acıtan Kürt ulusal sorununu gündeme getirdiğimizde Türk yoldaşlarımız bizlere “Neden ulusal sorunu boyuna gündeme getiriyorsunuz? Devrim için çalışalım. Sosyalizm geldiğinde, Kürt sorunu kendiliğinden çözülecektir.” diyorlardı. Kadınlara da “Sosyalizm geldiğinde, kadın sorunu kendiliğinden çözülmüş olacaktır.” diyorlardı.
Önceleri bu konuda fazla konuşmamaya özen gösterdik. Sonra, konu üzerinde daha fazla düşünmeye başladık. Daha sonra “Ya sosyalizm gelmezse, halimiz ne olacak?” diye hem kendimize hem de Türk yoldaşlarımıza sormaya başladık.
Süreç içinde Türk yoldaşlarımızın bu konu üzerinde fazla düşünmediklerini, çözüm projeleri hazırlamaya niyetli olmadıklarını farkettik. Bu durum bizleri “Beraber örgütlenme mi, ayrı örgütlenme mi?” tartışmasının içine çekti.
Bu konuyu aramızda epey tartıştık. Tartışma süreci içinde, sosyalistler ile Kürt ulusal güçlerinin, Türkiye’de düzeni değiştirebilecek iki ana dinamik olduğunu, ulusal sorunla sosyalizmin hem birbiriyle ilintili, hem de farklı niteliklere sahip olduğunu, şartların olgunlaşması durumunda, Kürt ulusal güçlerinin de lokomotif haline gelebileceğinin altını çizmeye çalıştık.
Onlar, bazı Marksist analizler yaptıktan sonra bize şöyle diyorlardı. “İşçi sınıfı kurtuluşun lokomotifidir.” Biz de onlara “Evet ama, bunun da gözardı edilmiyecek temel kriterleri var. Bunun için, emekçilerin sınıf bilincine ulaşmış olması, Marksist-Lelinist bir patinin devrime öncülük etmesi gerekir.” diyorduk.
Böylesi bir alt yapı oluşturulamadığı için, Türkiye işçi sınıfı adına konuşan insanlarla partilerin Türkiye işçi sinifını lokomotif durumuna getiremediklerini söylüyorduk.
Tartışmalarımız zaman zaman sertleşirdi. Biz onlara Kemalist, onlar da bizi feodal olmakla suçladılar. Sonuçta evlerimizi ayırma yoluna gittik.
Aradan geçen bunca zamana ve çabalara rağmen, bu konu hala gündemdeki yerini korumaya devam ediyor.
Türkiye’de işçi sınıfı, lokomotif konumuna gelemedi, getirilemedi. Çünkü ortada ne sınıf bilincine erişmiş emekçiler vardı, ne de onları devrime götürme niyet ve kabiliyetine sahip bir parti vardı. Bu nedenle Kürt ulusal sorunu Türkiye’de lokomotif durumuna gelmiş bulunuyor.
Çünkü, Türkiye sosyalist mücadelesi zayıf bir zemin üzerine, Kürt ulusal müadelesi ise güçlü ve direngen bir zemin üzerine oturmuş bulunuyor. Bu konuda en çarpıcı örnek, 1980 faşist askeri darbesidir.
Bu faşist darbe, Türkiye’de var olan tüm muhallefet güçlerine saldırdı. Türk solunu yok mertebesine getirdi. Ama Kürt ulusal mücadelesi aksine, daha da güçlendi ve yaygınlaştı.
Türk solu adına konuşan kadrolar, emekçilere sınıf bilinci taşıyacak uzun erimli çabaları göze alamadılar, alamıyorlar. Bunun yerine Kürt ulusal mücadelesinin sırtına binerek, günü kurtarmaya çalışıyorlar.
Bu durumda, Kürt ulusal mücadelesinin Türkiye’deki değişim, dönüşüm ve devrime lokomotif olmasında şaşılacak bir şey yoktur.
Bu somut durum karşısında “Ben bu düzenden memnun değilim, bu düzen değişmelidir.” diyen her birey ve toplumsal grubun, Kürt ulusal mücadelesine destek vermesi gerekir. Anca bu şekilde hem Kürtler, hem de tüm ezilen toplumsal muhallefet grupları özgürlüğe ve mutluluğa kavuşabilir.
Aman ha! Bizler de Türk solcuları gibi yapmamalıyız, onlara “ Kürt ulusal mücadelesine destek olun. Kürtler kurtulunca siz de kurtulacaksınız.” dememeliyiz.
Tüm ezilenlere şöyle seslenmiliyiz. “Kürt ulusal mücadelesi, Türkiye’deki bozuk düzeni değiştirme gücüne sahip olan en güçlü ve direngen muhallif gruptur. El ele verirsek eğer, mücadeleyi kazanabiliriz. Hiç bir zaman unutmamalıyız, ya beraber kurtulacağız, ya da beraberce ezilmeye, sömürülmeye devam edeceğiz.”
|
|
|
|
|
|
|