2025-01-16
Skip Navigation Links
Destpêk/Anasayfa
Pêwendî/İlişki
Lînk
Skip Navigation Links
Video
Album
Arşîv
Yılmaz Çamlıbel
 
Değişik Bir Yazı
2017-05-01 20:26
Yılmaz Çamlıbel
Kürt halkının mutluluğu ve özgürlüğü için 60 yıldan beridir siyasetle, 40 yıldan beridir edebiyatla uğraşıyorum. Türkiye’nin ilkesiz, kıblesiz, kaygan zemininde yürütülen siyaset üzerine düşünmekten ve yazı yazmaktan gına geldi. Bu nedenle zaman zaman kendimi rütün dışına atmak istiyorum. Bu gün de öyle yapacağım.

Çok yıllar önceydi, Almanya’nın efsanevi şairi Johann Wolfgang von Goethe ile ilgili bir röportaj okuyordum. Röportajı yapan gazeteci Goethe’ye soruyordu “Üstat, siz yanlız Almanya’da değil, dünyada tanınan, sevgi ve saygı gören bir şairsiniz. Bu yapınızdan dolayı ömrünüzde çok iltifat almış olmalısınız. Size yapılan en büyük iltifat neydi hatırlıyormusunuz acaba?”

Goethe bu soruya şöyle cevap veriyordu. “Bir akşamüstü ormanda yaptığım yürüyüşten eve dönüyordum. Malum ihtiyarlık hali, tuvalete sıkıştım. Eve yetişmem mümkün değildi. Bu nedenle evimin bahçe duvarında ihtiyacımı giderdim. O sırada şehirden köylerine dönen bir köylü kafilesi önümden geçiyordu. Durumumu gören köylülerden biri kafileden ayrılıp yanıma geldi ve bani sorguya çekti, dedi ki:

-Sen, duvarına işediğin bu evin kime ait olduğunu biliyor musun?

-Hayır bilmiyorum.

-Bu ev saygın şairimiz Goethe’ye aittir. Sen nasıl oluyor da Almanya’nın yüzakı, hepimizin gururu olan Goethe’nin evinin bahça duvarına işersin behey, aptal, sersem, bunak ihtiyar? İşte bana ömrüm boyunca yapılan en güzel, en etkileyici, en büyük iltifat, Alman köylüsünün bu sözleridir.

Meşhur bir Alman şairiyle sıradan bir Alman köylüsü arasında geçen bu diyalogtan çok etkilenmiştim. Bu nedenle olsa gerek, bu diyaloğu zaman zaman hatırlarım ve üzerinde yeniden düşünürüm.

Hani diyorum birisi çıkıp dünyaca tanınan insanlara yapılan iltifatları toplayıp kitap haline getirse, ne ilginç bir eser ortaya çıkar değil mi?

Hatta kendi aramızda yaptığımız sohbetlerde de bu konu üzerinde düşünsek, kim bilir ne ilginç sözler ortaya çıkar. Madem öneri benden geldi, ilk adımı ben atayım.

On yıl önceydi, Komkar Derneğinde koyu bir sohbet içine girmiştik. Nasıl olduysa söz uyumlu evlilikler üzerine yoğunlaştı. Sohbetimiz aynı ırktan, aynı kültürden, aynı din ve mezhepten olan kimseler arasındaki evliliklerin daha sağlıklı bir seyir izlediği üzerine yoğunlaşmıştı.

Bu arada bir anne on yaşındaki kızına sordu:

-Kızım, sen nasıl biriyle evlenmik istersin?

Kız, başını bana çevirdi, gözlerimin içine sevgiyle baktı ve şöyle söyledi:

-Ben, Yılmaz dedenin dediği adamla evleneceğim.

Bu cevap üzerine, nasıl sevindim, nasıl heyecanlandım, nasıl gururlandım, nasıl mutlu oldum anlatamam. Yüreğimin yağları eridi. Genç kızlığa adım atmak üzere olan bir kızın hayalinde bu şekilde yer almak berni çok etkilemişti. Gökyüzünde uçar gibi olmuştum.

İkinci olayı da bir kaç yıl önce yaşadım. Bu seferki olayın kahramanı 19 yaşında bir genç kızdı. Bir sohbet arasında bu kızın annesi bana şunları söyledi.

-Yılmaz abi, evdeki kahvaltı sofrasında kızım durup dururken bana sordu:

-Anne, Yılmaz dede çok yaşlı, sence daha kaç yıl yaşar? Sence Yılmaz dede ne zaman ölür?

-Güzel kızım Yılmaz dedenin çok yaşlı olduğu doğru. Ama maşallah çok dinç ve sağlıklı. Daha uzun seneler yaşıyacağı kesin.

-Ay! Anne Yılmaz dede inşallah ben evlenmeden önce ölmez.

-Allah Allah! Senin evlenmenle Yılmaz Dedenin ölümü arasında ne ilişki var?

-Öyle söyleme anne! Ben düğünümde Yılmaz Dedeyle dans etmek istiyorum. Bunun için ben evlenmeden ölmesini istemiyorum.

Gel de mutluluktan havalara uçma. Vay benim sevimli ve akıllı torunum, hiç merak etme, sen evleninciye kadar ölmeyeceğim. Düğününde seninle sabahlara kadar dans edeceğim. Sana söz veriyorum...
Print