|
Yılmaz Çamlıbel |
|
|
|
|
|
|
|
Şu Çılgın Türkler
|
2017-08-09 22:35
|
Yılmaz Çamlıbel
|
|
Osmanlılar dönemindeki iktidarların temel referansı İslamiyetti. Ülkede var olan halklar, dine dayalı birlik içinde yan yana yaşıyorlardı. Kapitalist üretim biçiminin güçlenmesi, ulus devletlerin kurulması sonucunda, ulusal birlik öne çıkmaya, dinsel birlik gerilemeye başladı.
Kemalist ırkçılar, bu yeni ideolojiyi süngü zoruyla topluma enjekte ettiler. Buna parelel olarak, Kürtlerin varlığını ret ve inkar ettiler. Bu nedenle Kürt sorunu, ülkenin baş gündemi haline geldi.
Kürtler bu siyasi anlayışa ve yönetime karşı silaha sarıldılar, başkaldırdılar. Dersim isyanının 1938 yılındı kanla bastırılmasından sonra, Kürdistan büyük bir karanlığa gömüldü. Kemalistler, Kürt sorununu çözdüklerini zanettiler.
Zaman içinde ülke genelinde ekonomik, sosyal ve siyasal bir uyanış başladı. Bu uyanış Kürt sorununun çözüm umudunu da güçlendirdi. Kürt ulusal muhalefeti, ülke genelindeki mücadele içinde etkin bir konuma geldi.
Ne var ki Kürtler, ideolojik ve politik önderlik konusunda arka sıralarda yer alıyorladı. Bu da doğaldı. Çünkü Türkler bizden daha iyi eğitim almış, literatür okumuş, sosyal ve siyasal mücadelelerde deneyim kazanmış, tarihi bilgilere sahip ve diğerlerine göre daha az bastırılmış insanlardı.
Bu arada ülkenin sol kulvarında çok ciddi bir açılım oluyordu. Bunun üzerine egemen çevreler Kürt ulusal kurtuluş mücadelesinin önüne yeni bir tuzak proje koydu.
Bu proje gereği Türk yoldaşlarımız bize, “İşçi sınıfı, devrimin lokokomotifidir. Ulusal sorun, kadın sorunu, köylülük sorunu ve benzerleri lokomotifin arkasına bağlanmış vagonlardır. Lokomotif menziline yürürken, kendisiyle birlikte, bu sosyal katmanları da kurtuluşa götürecektir. Emek-sermaye çelişkisi ortadan kalkınca Kürt sorunu da kendiliğinden çözülecektir. Bunun için ulusal sorunu boyuna gündeme getirmekten vazgeçin. Tüm gücümüzü sınıf mücadelesinde birleştirelim . “ diyorlardı.
“İşçi sınıfının ulusu ve ülkesi yoktur. Gerçekçi ol, imkansızı işte” diyerek bizleri ulus ve ülke sevgimizden uzaklaştırıyorlardı. Ulus kimliğimizi geri plana itiyor törpülüyor, sınıf kimliğimizi ise öne çıkarıp sivriltiyorlardı. “Emek-sermaye çelişkisi bitince Kürt sorunu kendiliğinden çözülecek, her şey güllük gülüstan olacak” diyorlardı. Bizler de onlara inanıyor ve güveniyorduk.
Kısacası Türk yoldaşlarımız evimizi, köyümüzü, kasabamızı, yakılıp yıkılan tarla ve ormanlarımızı, taziye çadırlarını ziyarete geldiklerinde, kefensiz ölülerimize baktıklarında bile egemen ulus gururundan tam kurtulamıyorlardı. Kürt ulusal çelişkisinin sınıf çelişkisinin önüne geçtiğini anlamıyorlardı. Kürt ulusal mücadelesine yeterli desteği vermemekle, Türkiye’deki toplumsal kurtuluş mücadelesinin tekerine çomak soktuklarının bilincine varamıyorlardı.
Bir çok insana kardeş olmaktan bahsediyorlar. Bu gerçekten mümküm mü? Yakılan yıkılan şehirleri ziyaret etmek, Taziye çadırlarına gitmek, Ben “Senden yanayım. Zalime karşıyım. Sana sahip çıkıyorum.” mesajını veren bildiri dağıtmak buna yeter mi acaba? Faşist Türkler bile Kürt-Türk kardeşliğinden bahsediyorlar. Onlar da “Türk-Kürt kardeştir. Bizi bölen kalleştir” diyorlar. Şimdi buna inanalım mı yani?
Kürt ulusal mücadelesinin bir asırlık geçmişi var. Bu süre zarfında Kürtler hep eşit koşullarda beraber yaşama önerisinde bulundular. Türk egemen çevreleri bu talebin önüne hep tuzak projelerle çıktılar. Kürtlerin ayrı bir ulus olduğunu hep inkar ettiler. Onun için de bu sorun çözülmüyor.
Türklerle Kürtlerin ölüm acısı, nefret, kin ve mutluluk duygularının, mezarı bile olmayan evlat acısının aynı olduğunu zanetmiyorum. Bir kere daha yazıyorum, Kürtlerle Türklerin ölüm acısı ve anlamı bile, birbirinden farklıdır.
Hayır biz kardeş olamayız. Buna giden yolların tümünü kapattılar. Yaşı yetmişi devirmiş Kürtler olarak Türklere sık sık şunu söyledik. “Bakın bizler, Türklerle Kürtlerin aynı toprak üstünde, eşit koşullarda beraber yaşamayı savunan son Kürt kuşağıyız. Bu şansın kaçırılması halinde artık Türk-Kürt beraberliğinin hayal olacağını sakın aklınızdan çıkarmayın.”
Ulusların birlikte yaşamasının temel kiriterleri de bellidir. Birbirimizin varlığını ve farklılığını kabul ederek, ona saygı göstererek, amasız fakatsız eşit koşullarda yaşamayı savunmalıyız.
Ne zaman ki Kürtler “Benim temel çelişkim ulusaldır, ulusal projelerle çözülür” dese Sağcı- solcu, alevi-sünni, kadın-erkek, köylü-kentli tüm millet ayağa kalkıp “Bölücüler, teröristler, vatan hainleri” diye bağırıyorlar. Sizler bu kafayla nereye kadar gidebilirsiniz?
|
|
|
|
|
|
|