2025-01-16
Skip Navigation Links
Destpêk/Anasayfa
Pêwendî/İlişki
Lînk
Skip Navigation Links
Video
Album
Arşîv
Yılmaz Çamlıbel
 
Fırsatlardan yararlanma ustalığı
2014-07-03 09:26
Yılmaz Çamlıbel

Yılmaz Çamlıbel
Başınızı ellerinizin arasına alıp bir düşünün. Hayatınıza yön veren, hayatınızı ciddi şekilde değiştiren, mutluluk ve mutsuzluklarınıza neden olan olayları bir düşünün. Acaba bunların ne kadarı tesadüftü, ne kadarını siz planladınız? Başka bir deyişle, yaşamınızın kaçta kaçını, beyninizin yaratıcılığıyla düzenleyebiliyorsunuz? Bu konuda ne kadar ustasınız?
İnsanların, kişisel, ailesel, örgütsel ve ulusal çıkarlardan yararlanma konusunda ustalaşması için, neler yapmamız gerekiyor acaba?
Bunun için, bakmak, görmek, yorumlamak, sentezlere varmak, stratejik hedefler tesbit etmek, yirmi, otuz, elli yıl sonrası için projeler yapmak, önümüze gelen fırsatlardan yararlanmak için, insanların belli bir bilgi, birikim ve olgunluğa erişmesi gerekir. Beynimizin düşünen, üreten, yaratan bir fabrika haline gelmesi gerekir.
Ne kadar yetenekli ve donanımlı olursak olalım, kişisel yaratıcılığımızla, hayatımızı fazla şekillendiremeyiz. Bunu yapmak için, başka beyinlerle iş ve güç birliği yaparak, toplumsal bir beyin yaratmamız gerekir. Yani toplumsallaşmamız gerekir. Toplumsallaşmak, ama nasıl?
Çağdışı kalmış statükocu bir toplumsallaşma, insanların özgür, zengin ve mutlu olmasına izin vermez. Hayata eleştiriyel bakan, tarihten ders alan, gelecekle ilgili uygulanabilir projeler yapan, bakan, gören, yorumlayan ve sentezlere varan bir toplumsallaşma ise, insanlığı sürekli olarak daha iyiye ve daha güzele taşır.
Beynimizi harekete geçiren, yaratıcı kılan, üretici hale getiren temel argumanları şu şekilde özetleye biliriz:
Hayatın bir karmaşa yumağı olduğunu görmek. Bu nedenle üniter değil, plural düşünmek. Hayata eleştiriyel bakmak. Kendi doğrularından bile şüphe etmek. Düşünme ve düşünceyi örgütleme özgürlüğünü savunmak. Devleti kutsal olmaktan çıkarıp, teknik bir araç durumuna getirmek. Toplumda var olan tüm kimlikleri eşit hale getirmek. Kendisi için istediği şeyleri diğerleri için de istemek. Kendi düşüncelerini diğerlerine dayatmamak. Aykırılıklarını koruyarak birlik içinde olmak. Karşılıklı olarak etkileşmek ve ortak değerler yaratmak için, kapılarını bir birine açık tutmak. İnsan hakları ve hukukun üstünlüğünü başta olmak üzere, evrensel değerleri savunmak. Katılımcı, paylaşımcı, çok renkli ve çok sesli bir kültür, toplum ve devlet yaratmak.
Bu ve buna benzer evrensel ilkeleri özümsemeyenlerin, kişisel ve toplumsal yaşamını düzenlemesi olanaksızdır. Bu tür insanlar, partiler ve devletler, onun bunun kuyruğuna takılmaktan kurtulamazlar. Önüne gelen tarihi fırsatlardan yararlanma ustalığını gösteremezler. Kürtlerin durumu buna çarpıcı bir örnektir.
Yirminci asra girildiğinde, Osmanlı İmparatorluğu dağılma sürecine girmişti. O dönemin emperyalist devletleri, bu dağılmayı hızlandırmak için Osmanlı halklarını ulus devlet olmaya özendiriyorlardı, onları teşvik ediyorlardı. Bu halkların önder kadroları da tarihi gidişi görüyor ulusal devletini kurmak için, dünyanın egemen güçleriyle, iş ve güç birliği yapıyorlardı.
Osmanlı egemenliği altında yaşayan tüm halklar, ulus devletlerini kurdular. Ne yazık ki Kürtler, mevcut tabloyu ve tarihi gidişi okuyamadılar. Ulusal çıkarı her türlü çıkarın önüne koyan bir proje yaparak, paylaşım sofrasına oturamadılar. Kemalistlerin “İki Müslüman halk olarak önce padişahımızı ve ülkemizi kurtaralım, daha sonra da ortak bir devlet kuralım.” zokasını yuttular ve devletsiz kaldılar.
Günümüz koşullarında da, Kürtlerin önüne aynı şekilde tarihi bir fırsat gelmiş bulunuyor. İç ve dış koşullar, Kürtlerin devletleşmesine uygundur. Günümüzün egemen çevreleri, BOP aracılığıyla Ortadoğu coğrafyasını yeniden dizayn etmek istiyorlar. Bu konuda ciddi adımlar attılar, atmaya devam ediyorlar. Bu konuda, Kürtlerin önemli bir aktör olduğu ortada.
Ne var ki Kürtler, önüne gelen bu tarihi fırsatlardan yararlanma ustalığını gösteremiyorlar. Stratejik projeler yapma becerisi gösteremiyorlar. Onun bunun aklıyla hareket etmekten yakasını kurtaramıyorlar. Kürtler adına konuşan zat-ı muhteremler, Kürtlerin Ortadoğu’da dengeleri bozabilecek bir güç ve aktör haline geldiğini göremiyorlar. Oyun kurucu olma yerine, onun bunun peşine takılıyorlar.
Kuzey Kürdistan parçasındaki önderlerinin durumu, tek kelimeyle felaket. İnadına devlet, toprak, bayrak diyeceklerine, skürel ve dindar Kemalistler gibi, “Tek başkan, tek ideoloji, tek parti, Türkiyelileşiyoruz, bayrak istemiyoruz, toprak istemiyoruz, ulus devlet gericiliktir.” diye bağırıp duruyorlar.
Çünkü, karanlık güçlerin atadıkları akıl hocaları, onlara böyle akıl veriyorlar. Bunların eski baş danışmanları Doğu Perinçekti. Sonra Yalçın Küçük bu göreve atandı. Daha sonra da Büyük Üstat Mihri Belli yoldaş, bu görevi yüklendi. Ha! bu arada Mahir Kaynak yoldaşı da unutmamamız gerekiyor. Daha sonra gelenleri ise hepiniz iyi tanıyorsunuz. İsimlerini yazmama gerek var mı? Hepsi aynı fabrikanın değişik ürünleri.
Türk işçi sınıfını sömürüden kurtaran(!) bu anlı şanlı Türk komünistler, şimdi de Kürtleri kurtarmak için kolları sıvamış bulunuyorlar. Bunun için parlementer, belediye başkanı, belediye meclis üyesi, sivil toplum kurum yöneticisi oluyorlar ve nafakalarını doğrultuyorlar.
Daha sonra kalkıp bize akıl veriyorlar. Ulusal mücadeleyi bırakıp sınıf mücadelesine yönelmemizi istiyorlar. Elimize kurtuluş projeleri tutuşturup “Yürüüü” emrini veriyorlar. Gençlerimizin eline silah verip savaş alanına sürüyorlar. Bizi sömürü ve kölelikten kurtarmak için daha ne yapsın adamlar?
Peki biz kürtler ne yapmalıyız? “Allah Türk komünistlerinden razı olsun.” diyerek yan gelip yatmamız mı gerekiyor, ne dersiniz?
Not: Tatil dolayısiyle bir süre yazı yazamıyacağım. Okurlarımın bilgisine sunarım.
Print