|
Cadı Kazanı
|
2014-08-25 20:53
|
Yılmaz Çamlıbel
|
|
Uzun bir aradan sonra, hepinize merhaba.
Ortadoğu coğrafyasında bir cadı kazanı kaynatılıyor. Onlarca uzlaşan ve uzlaşmayan çelişkinin, at iziyle it izinin, sapla samanın bir birine karıştığı bir çoğrafyada yaşıyoruz. Yalanın, dolanın, entrikanın, kandırmanın, hedef şaşırmanın, bilinç karartmanın kol gezdiği bir toplum içinde debelenip duruyoruz.
Böylesi bir ortamda gerçekleri görme, doğru yorum yapma, sorunlara çözüm bulma giderek zorlaşıyor. Bu konuda yeterli bilnç, deneyim ve donanıma sahip olmayan Kürtlerin durumu ise tam bir felaket. Onlarca fetbazın at sürdüğü bir alanda adeta nal topluyoruz. Kürt halkının geleceği, özgürlüğü ve mutluluğu için çalıştığını söyleyen bazı kesimler, halkına, yurduna, stratejik amaçlarına zarar veren işler yapıyorlar.
Kemalistler, Türkiye Cumhuriyetini, Osmanlı’nın çok renkli ve çok sesli enkazı üzerine kurdular. Bu renkliliğe inat, ülkeyi üniter bir rejimle yönetmeye başladılar.
Bu tercih nedeniyle, toplumda var olan ana kimlikler, Kürtler, emekçiler, dindarlar ve aleviler, rejime muhalefet etmeye başladılar.
Kürtler aktif bir muhalefet yaparken, diğerleri pasif mücadele yoluna girdiler. Çünkü Kürtler, adı, ülkesi, dili, kültürü ve medeniyetiyle diğerlerine göre, daha homojen, daha direngen, kendini yönetme istek ve iradesine sahip olan kesimdi.
Bu durum, günümüzde de aynen devam ediyor. Bu gün de Kürtler, ulusal kaderini tayin etmek için, var olan ulusal değerlerini mücadele alanına sürmeye çalışıyorlar.
Türk işçi sınıfı adına konuşanlar, emekçilere sınıf bilinci taşıma, onları ayağa kaldırma ve düzen üzerine sürme konusunda başarılı olamadılar. Zira irade, bilinç, birikim ve donanımları buna el vermiyordu. Bu durum, günümüzde de aynen devam ediyor. Bu kimseler asli görevlerini yapma yerine, Kürt ulusal güçlerinin sırtına binip, günü kurtarmaya çalışıyorlar.
Bu da yetmezmiş gibi, Kürdistan mücadelesini ulusal kimliğinden uzaklaştırıp, sınıf ve inanç kimliği içine hapsetmeye çalışan egemen güçlerle iş ve güç birliği yapıyorlar. Bu iş için ortak tuzak projeler hazırlıyorlar. Kürt ulusal ve toplumsal mücadelesinin ulusal kanala akmasına engel olmaya çalışıyorlar. Bunun için bilinç karartıyorlar, hedef şaşırtması veriyorlar.
“Türkiyelileşmek, Türkiye partisi olmak, etnik siyaset yapmamak, toprak ve bayrak istememek, ulus devlet kurmayı gericilik saymak” ve benzeri söylemler, bu kirli siyaseti deşifre eden çarpıcı sözlerdir.
Dünya kapitalist emperyalist sistemiyle yerli iş birlikçilerinin ortak çabaları sonucunda, Türk-İslam sentezi yapan, dindar, milliyetçi, muhafazakar siyaset, nihayet ülke yönetimini ele geçirmiş bulunuyor.
Bu politikanın ana stratejik hedefi, tepede kutsal bir kişinin yer aldığı, tüm müslüman halkların bir arada eşit koşullarda yaşadığı, islami bir imparatorluğu kurmaktır. Tüm müslüman halkların İslami bir çatı altında, el ele, gönül gönüle yaşadığı bir ilahi düzen kurmaktır.
Bu projeye inanan ve destekleyen milyonlarca dindar Kürt var. Bu soydaşlarımız, böylesi bir nizam içinde, Kürt ve Kürdistan kimlikleriyle, diğer Müslüman halklarla eşit koşullarda, özgür ve mutlu yaşayacaklarına inanıyorlar.
Sosyalist Enternasyonalle İslami Enternasyonal arasında bir parelelliğin oluşması, her iki tarafın Kürt ulusal sorununun çözümü konusunda benzer laflar etmeleri, dikkatinizi çekmiyor mu? Sahi, bu konuya hiç kafa yordunuz mu? Bu konuyu eş, dost ve arkadaşlarınızla hiç tartıştınız mı?
Kürt halkı adına konuşanların bu önemli konuyu gözardı etmesi, önemsememesi bir aymazlık değil midir? Milyonlarca dindar Kürt yurtseverlerini ötelemek akla uygun bur davranış mı? Yüzde bire bile ulaşamayan sol oylar için onca laf etmenin, projeler hazırlamanın, para ve zaman harcamanın akla sığan yönü var mı?
Bunu yapanların aptal olmadıkları ortada. O zaman bunlar için hangi sıfatı kullanmamız gerekiyor acaba?
|
|
|
|