|
Eskerê Boyik’in Feryadı
|
2014-09-14 21:33
|
Yılmaz Çamlıbel
|
|
Kürtlerin büyük çoğunluğu Eskerê Boyik’i tanır. Kendisi, Sovyet Ermenistan’ında doğup büyümüş, ünlü bir Kürt şairidir.
Ben, Esker’i 40 yıldan beri ismen, 30 yıldan beride şahsen tanıyorum. Esker, Kürt ulusal çıkarını, her türlü çıkarın önüne koyan, yurtsever bir Êzîdî Kürdüdür.
7 eylül günü, Ortadoğu’da yaşanan son olaylarla ilgili olarak, Almanya’nın Wuppertal kentinde düzenlenen toplantıda, bir kere daha görüşme olanağını bulduk.
Esker, bu toplantıda tüm dinleyicileri etkileyen bir konuşma yaptı. Ben de bu konuşmadan çok etkilendim ve duygulandım. Esker’in konuşması, suda boğulan, ateşte yanan, deprem altında kalan bir insanın imdat çığlığına benziyordu.
Esker, önce Êzîdîlere yönelik uygulamaya konulan katliamlarla ilgili kısa bir bilgi verdi. Özellikle Sincar bölgesindeki vahşetle ilgili kendisine ulaşan bilgileri dinleyicilere aktardı.
Kendilerine yönelik saldırılardan canını kurtarmak için, evini barkını terk edip dağlara sığınan insanların yürek yakan dıramını dile getirdi. Açlıktan ve susuzluktan ölen ihtiyar, kadın ve çocuklardan bahsetti. İnsanların içine düştüğü umutsuzluğu ve çaresizliği salona taşıdı.
Daha sonra, konuşmasını büyük bir acı ve kederle şöyle sürdürdü. “ Asırlar boyunca, Osmanlı sultanlarıyla Kürt mirleri, Êzîdîler hakkında defalarca ferman çıkardılar. Êzîdîler olarak, asırlardan beridir katliamlarla yüz yüze yaşıyoruz. Katliamlardan kurtulmak için oraya buraya kaçıp duruyoruz.
Kürt ve Êzîdî düşmanı barbarlar, bu günlerde bizi anayurdumuzdan kovmak için vahşice saldırıyorlar. Artık kaçacak yerimiz de kalmadı. Yok olmakla yüz yüze geldik.
Uygar insanlık alemi bu vahşati seyrediyor. Bu vahşeti durdurmak için biz Kürtlerin de ciddi bir projesi yok. Aksine içimizde utanç verici tartışmalar yapılıyor, hoş olmayan sözler söyleniyor, bizi ayrıştırmaya iten laflar ediliyor.
Örneğin, bundan bir kaç yıl önce, Güney Kürdistanlı bir imam, camide verdiği bir vaazda, cemaate “Bir Êzîdîdiyi öldüren müslüman, roğrudan doğruya cennete gider.” demişti.
Ben, bu durumu bir mektupla Güney Kürdistan yöneticilerine, sivil toplum kurumlarına bildirmiş, durumun araştırılmasını istemiş, söylenenler doğru ise, gerekenin yapılmasını rica etmiştim. Ama hiç bir kimseden bir tek cevap bile alamadım.
Daha sonra, Kürt aydınlarından Wezîrê Eşo ve Celêlê Celîl ile birlikte, Mesut Barzani, KDP ile Kürdistan Parlementosu yetkililerine ortak bir mektup yolladık. Aynı şeyi onlardan da istedik. Ne yazık ki onlardan da bir cevap alamadık.
Yaşanan son olaylar nedeniyle, Êzîdî Kürtlerle Müslüman Kürtler arasında bir ayrışma yaşanıyor. Özellikle Êzîdî Kürtler, ciddi bir güvensizlik ve umutsuzluk içine girmiş bulunuyorlar. Bazı art niyetli kişi ve çevreler de bu yarayı kaşımaya çalışıyorlar.
Bu tür olayların devam etmesi durumunda, Êzîdî Kürtlerle, Müslüman Kürtler arasında bir güven bunalımının çıkmasından korkuyorum. Bu tür sapkın politikaların güçlenmesi ve yaygınlaşması halinde, Kürtler olarak bir iç savaşa bile sürüklenebiliriz.”
Değerli şairimiz, bu ve buna berzer tehlikelere dikkat çekiyor, feryad-ı figan ediyordu. “Hewar! Hewar!” diyip duruyordu. İnsanların aklına, vijdanına, merhametine, insanlık onuruna sesleniyordu. Ayağa kalkmamız ve bir şeyler yapmamız gerektiğini söylüyordu.
Daha sonra konuyu Kürtlerin devletleşme konusuna getip, konuşmasını şöyle noktaladı. Yıllarca önce yazdığım bir şiirimde şöyle demiştim:
Ez dizanim, ez dizanim, Ben biliyorum, ben biliyorum, Kurdistan wê çê be. Kürdistan kurulacakç.
Dün de buna inanıyordum, bu gün de inanıyorum. Ama aklımı karıştıran bir şey var. IŞİD denilen vahşiler, Sincara saldırdığında Pêşmerge güçleri bu güruhu durduramadı. Sivilleri kaderiyle baş başa bırakıp geri çekildi.
Bana söylermisiniz, yurttaşlarını baskı ve katliamlara karşı koruyacak bir gücüne sahip olmadan, nasıl devlet kuracağız ve o devleti nasıl yaşatacağız?”
|
|
|
|