|
Yılmaz Çamlıbel |
|
|
|
|
|
|
|
Vur emrini kim verdi?
|
2012-02-29 23:52
|
Yılmaz Çamlıbel
|
|
Türk Hava Kuvvetlerine ait savaş uçaklarının Uludere‘nin Roboskî Köyünde ikamet eden 34 sivil yurttaşını öldürmesi olayının sırrı hala çözülmüş değil. Her halinden kaçakçı oldukları belli olan bu kimselere ateş emrinin kim veya kimler tarafından verildiği hala ortaya çıkmış değil.
Ülkenin başbakanına „Vur emrini siz mi verdiniz?“ diye soruyorlar:
-„Haşa, sümme haşa, ben böyle bir emir vermedim“ diyor.
Genel Kurmay’a soruyorlar,“ yoksa bu emri siz mi verdiniz?“
-„JİTEM ve Ergenekonun aziz başına yemin ederim ki, bu işte bizim bir suçumuz yok“ diyorlar.
Milli Savunma Bakanı’na „emir sizden mi çıktı?“ diye soruyorlar:
-„Ekmek Kuran çarpsın ki, ben böyle bir emir vermedim“ diyor.
İç İşleri Bakanı:
-„Allah şahidimdir, ben emir vermedim“ diyor.
Şırnak Valisi:
-„Elimi Kuran’a basarım ki, benim bu işten haberim yok“ diyor.
Uludere Kaymakamı:
-„Anamın ölüsünü öpeyim ki, ben emir vermedim“ diyor.
Yörenin en büyük askeri komutanına soruyorlar:
-„Anam avradım olsun ki, bu emri ben vermedim“ diyor.
Vatandaşlarımız da haklı olarak:
-„Ulan sayın yöneticiler! O zaman bu emri kim verdi? Ne yani bu vahşi katliam emrini ecinni taifesi mi verdi? “ diye soruyorlar. Ama kimseden ne ses çıkıyor ne seda.
Bu olay beni alıp 52 yıl öncesine götürdü. 1950 genel seçimini Demokrat Parti’si kazanıp iktidar olmuştu. Ama devleti hala Atatürk’ün partisi CHP, diğer bir deyişle sivil asker Kemalist bürokrasi yönetiyordu. Örneğin MİT hazırladığı raporları ülkenin başbakanı olan Menderes’e değil de, muhalefet partisinin lideri olan İnönü’ye sunuyordu.
İsmet İnönü hala ülkenin kerameti tartışılmaz ezeli ve ebedi şefiydi. Türk ordusunun baş komutanıydı. Kemalist bürokrasisinın ise tanrısıydı.
27 Mayıs 1960 günü Türk ordusu halkın iktidara getirdiği DP’yi devirip ülke yönetimine el koydu. Askeri cunta, halkın seçtiği DP’yi kapattı. Siyaset meydanı, CHP’nin insaf ve merhametine kaldı.
Bu durum halkta büyük bir huzursuzluğa neden olmuştu. Cuntaya yönelik eleştiriler, giderek artmaya başlamıştı İhtilalin kimin tarafından yapıldığı üzerine çeşitli söylentiler ortalığa yayılmıştı.
Herkesin gözü doğal olarak İnönü’ye çevrilmişti. İnönü basına verdiği bir açıklamada:
-„İhtilali ben yapmadım“ demişti.
Bu sefer gözler Genel Kurmay’a çevrilmişti, onlar da:
-„Hayır ihtilali biz yapmadık“ demişlerdi.
CHP yöneticiler:
-„İhtilali biz yapmadık“ diyorlardı.
Kısacası kimse askeri cuntaya sahip çıkmıyor, herkes topu başkasına atıyordu.
Tam bu aşamada Aziz Nesin herkesi şaşırtan ve güldüren bir açıklamada bulunmuştu. Rahmetlik açıklamasında şöyle demişti:
-„Sevgili yurtaşlar! Bildiğiniz gibi ülkemizde ciddi bir suç işlenmiştir. Halkın oylarıyla iktidar olan parti, süngü zoruyla devrilmiş bulunuyor. Ama kimse bu suçu yüklenmiyor. Korkarım ki bu suç, her zaman olduğu gibi, dönüp dolaşıp yine benim üzerimde kalacak. Yani kabak yine benim başımda patlayacak. Yarın öbür gün bir cumhuriyet savcısı kalkıp, bu işi yapsa yapsa Aziz Nesin yapmıştır derse, hiç şaşırmayın. Galiba bana yine hapishanenin yolu göründü.“
Hey! Mizahın koca ustası! Ülken, hala bıraktığın yerde duruyor. Hiç bir şey değişmiş değil. Ülken, 52 sene öncesinde olduğu gibi ciddi bir sıkıntıyla karşı karşıya bulunuyor.
Devletin savaş uçak filosu, 34 sivil yurttaşını öldürmüş bulunuyor. 27 Mayıs ihtilalinde olduğu gibi, bu suçu da yüklenen yok. Senin gibi kalkıp bu katillerin suratına mizah tokatını çarpacak bir üstadımız da yok.
Söylesene usta, ne olacak bizim halimiz?
|
|
|
|
|
|
|