|
Amerika’yı eskiden keşfetmek
|
2014-11-21 23:22
|
Murat Belge
|
|
Tayyip Erdoğan’ın bu son çıkışı, “Amerika’nın Müslümanlar tarafından keşfi” teorisi bana son derece önemli göründü. Bunun, en azından kısa vadede, Türkiye’de önemli bir konu olarak kavranacağını sanmıyorum. Ne de olsa, Amerika’ya bilmem kaç yüz yıl önce Müslüman denizcilerin mi, yoksa Hıristiyan denizcilerin mi ayak bastığı, falan yerdeki kömür madenini kimin işleteceği ya da bilmem nere “kalekol” ihalesinin kimin üstünde kalacağı gibi önemli sorunları doğrudan doğruya ilgilendirmiyor. İhaleyi “alacak” olan açısından önemli olan ihaleyi “verecek” olana yakın durmak. Bu da Tayyip Erdoğan olduğuna göre, o “önce Müslümanlar geldi” dediyse önce Müslümanlar gelmiştir.
Genel olarak Türk milletinin “gerçeklik”le ilişkisi bu temel üzerinden kurulmuştur zaten. “Ermeni Kıyımı” diye bir şey olmadı, Dersim’de olanları büyütmeye gerek yok vb., vb. Burada parti, görüş falan da farketmiyor. Herkes, kendine mal edilen şeyi inkâr etmekte eşit derecede cazgır.
Zaten geçmişimizde “Güneş- Dil- Teorisi” gibi şanlı sayfalar var. O zaman bir çevre bunu kuzu kuzu benimsemişti; şimdi bir başka çevre de bunu benimser, olur biter.
Tabii bizim dışımızdaki dünya böyle bakmaz bu olaya. Onlar epey farklı sonuçlar çıkarırlar. Ayrıca, Türkiye içinde de herkes kayıtsız kalamaz.
Ben, kendi hesabıma, bunu çeşitli açılardan didiklemeye kararlıyım. Çok önemli görüyorum. Türkiye’nin en önemli sorunu --ve marazı-- olarak görüyorum.
Tayyip Erdoğan artık çok yakından tanıdığımız pozuyla duruyor: yukarıdan, “her şeyi ben belirim” tavrıyla, otoriter; ama aynı zamanda kavgacı. “Her şeyi ben bilirim” ve hemen ardından “itiraz edersen de gözünü patlatırım” edasıyla, anlatıyor: “Müslümanlar oraya falanca tarihte gitmiştir...”
Tayyip Erdoğan bu tavırla, bu edayla çok şey anlattı bu topluma; hâlâ da anlatıyor. Her gün yeni bir “Tayyibad” (yani, “İliad,” “Aenîad” kategorisinden) örneğiyle karşımızda. Bir gün “paralel” anlatıyor --17 Aralık’ta “faş” olanların asılsız olduğunu... Derken Gezi’de toplananların nasıl bir komplo içinde yer aldığını... Derken komplo genişliyor, yurtdışına çıkıyor, uluslararası bir komplo haline geliyor. Uluslararası komplo bir yandan Kobane’de kapımıza dayanıyor, bir yandan muhalif medya yoluyla harim-i ismetimize giriyor. Ve Tayyip Erdoğan bütün bunları bir bir tesbit etmiş olarak o duruşuyla duruyor, sesini (“hatip” tekniğiyle) yükselterek, alçaltarak, her şeyin doğrusunu bize anlatıyor.
Tıpkı, “1178’de Müslüman gemiciler Amerika kıtasına çıktılar” derkenki edasıyla, kendinden emin, dediği dedik. “itiraz dinlemem” pozuyla.
Tartışma azarsa, “Vay, sen Müslümanlar’ın Amerika’yı keşfetmiş olmasını istemiyor musun? O halde sen Müslüman değilsin! O halde sen vatan hainisin!” aşamasına da getirmekte hiç tereddüt etmez. Onun getirmesine de gerek yok zaten; çevresinde bu işleri yapmak üzere alesta küçük bir ordu var.
Nitekim bu Amerika hikâyesiyle de onların bu alanla ilgili kesimi sesini çıkarmaya başladı: bilmem kaç yıldır zaten biliniyordu, diyenler var; daha ayrıntılı bilgiler sunmaya başlayanlar var. Bunlar kahramanca çarpışmaya devam edeceklerdir.
“Komplo” mantığı derinlerde kök salmış. Hıristiyan dünya, yüzyıllardır büyük Müslüman keşfini insanlardan saklamış, bu şerefi kendi üstüne almış, Kristof Kolomb diye zıpçıktı birini bulmuşlar, “O keşfetti” diye kıyamet ediyorlar. Ama neyse ki artık Müslümanlar’ın gözü açıldı; bu palavraları yutmuyorlar. Dünyada her iyi şeyi herkesten önce Müslümanlar’ın yaptığını ortaya koymaya başladılar. Tayyip Erdoğan da, anlaşılan, bu tarihiî tesbitleri dünyaya duyurma görevini üstlendi.
Nitekim bu ilk çıkış dünyada ses getirdi, ilgi topladı. “Kanıtlasın,” diyormuş gâvurlar.
Biz de bekliyoruz. Bakalım nasıl kanıtlar dökülecek ortalığa?
----------------------------------------------
Taraf-18 Kasım
|
|
|
|