|
‘Hilâl- Din Teorisi’
|
2014-11-26 22:33
|
Murat Belge
|
|
Tayyip Erdoğan’ın Atatürk’le ilgili tavrı bana gittikçe daha ilginç görünmeye başladı. Çankaya’yı Başbakan’ına “bağışlayıp” yeni saray yaptırması, ama bu sarayı da Atatürk Orman Çiftliği’nden kapılmış bir araziye inşa ettirmesi (sarayın büyüklüğü vb.) başlı başına ilginçti.
Bu yeni Amerika hikâyesi de, insanın aklına Güneş- Dil Teorisi’ni getirmesin, mümkün değil. Üzerine yaptığı “ecdad edebiyatı” da ayrıca ilginç.
Söyleyeceğim, sonuç olarak bir izlenim, ama zaten şu koşullarda “izlenim”den başka söylenecek bir şey yok: Tayyip Erdoğan, sanki, Atatürk’le yolundan, rayından çıkmış bir şeyi doğru yoluna geri getiriyor.
Yani, diyelim Atatürk “Türk” milletine güven aşılamaya çalıştı (“Türk, öğün, güven” gibi sloganlarla, örneğin); ama bunu yapmak için vurguyu “Türklük” üstüne bindirdi. Bu, Tayyip Erdoğan’a göre yanlış: vurgu İslâmiyet üstüne olmalıydı.
Atatürk zamanında yapılan “Göç Yolları” haritası hâlâ kullanımda (vurguları biraz pörsümüş olsa da). Tayyip Erdoğan şimdi haritaya Amerika’ya doğru giden (Orta Asya’dan değil, Orta Doğu’dan yola çıkmış) tek bir “ok” koyuyor. Ama bu tek oka başkaları da eklenebilir --gereğinde!
Amerika’ya giden bu “Müslüman ok”, Atatürk’ün bizi kopardığı Müslüman kardeşlerimize de uzanan bir el, açılan bir kucak oluyor. Önceki teoride olduğu gibi, sonuçta Türk tarihinin bir parçası olan Pirî Reis’e mal etmiyor Amerika’nın keşfini. Bu, Müslüman dünyasının genel başarısı oluyor.
“Revizyon”, “düzeltme”, yani Atatürk’ün yol açtığı yön şaşmasının düzeltilmesi; ama o kadar da basit değil, yani yalnızca bir “revizyon” değil, aslında bir “yeniden doğuş”, yepyeni bir “kuruluş”. Yön, herhalde Atatürk’ten de önce şaşmıştı; en azından Tanzimat’tan beri “aslımıza ihanet etmiş”, yanlış hedefler peşinde bir oraya, bir buraya yalpalıyorduk. Ama şimdi, Tayyip Erdoğan sayesinde, doğru hedefi bulduk.
Dolayısıyla da şimdi sapkın muhalefetin bilir bilmez diline doladığı şeyler, bin odalı saray ya da bilmem ne türlü uçak gibi nesneler, böyle bir önderin hak ettiği şeylerdir. Ayrıca, gene Tayyip Erdoğan’ın söylediği gibi, bunların milletin kıvanç kaynağı olması gerekir: o bin odalı sarayda Türkiye’nin (büyük Türkiye’nin) Cumhurbaşkanı oturacak.
Ancak, bugün bunlara muhalefet ederken, hangi perspektiften bakarak konuştuğumuz da önemli. AKP’nin 2002’den iktidar konumuna tırmanmaya başlamasından beri devam edegelen sert ve enerjik bir muhalefet var. Bu muhalefetin çıkış noktası --genel olarak-- “Atatürkçülük”. Bu perspektiften bakıldığında, AKP’nin eleştirilmesi --ve iktidardan düşürülmesi-- gerekiyor, çünkü bizi Atatürk’ün yolundan ayırıyorlar.
Bu, sonuçta, “restorasyon” mantığının biçimlendirdiği bir düşünce: eskiden iyi bir düzen içinde yaşıyorduk; şimdi bu düzen bozuldu; en çabuk zamanda, ne yapıp edip, o düzene dönmeliyiz!
Bence gerçek demokrasi bu geçmişte yoktu; oraya dönmekle (böyle bir şey mümkün olsa bile) “demokrasi”ye erişmeyiz. Bir yere dönmekle değil, daha önce içinde bulunmadığımız bir yere gitme cesaretini göstermekle demokrasiye varılır.
Tayyip Erdoğan’ın sipariş ettiği uçağı eleştirelim. Eyvallah! Ama o zaman Savarona adlı geminin tek bir insanın özel yatı olmasının doğru olup olmadığı sorusunun da zihnimizden şöyle bir gelip geçmesine izin verelim. “Ona her şey feda!” demek, sevgimizin derecesini gösterir ama “tarihî- nesnel” bir ölçüt olamaz.
Ayrıca, Güneş- Dil Teorisi, bütün o “Sümer- Eti” edebiyatı, tarihyazımı çerçevesinde, bu “Amerika’da Müslümanlar” teorisinden daha az “gülünç” değildi. “Konfüçyüs Türk’tü, Buddha Türk’tü” diye kitap yazanlar Küba’daki camiden daha ciddi bir iddiada bulunmuyorlardı.
Gözden kaçırılmaması gereken bir nokta, “Ben muhafazakârım” diyen Tayyip Erdoğan’ın da aslında bir “restorasyon” mantığıyla hareket etmesi. Birtakım içerikleri değiştirirken aynı biçimleri koruyor; onun için “Hilâl- Din Teorisi” filan çıkarabilir ortaya. “Yat”ın yerine “Jet”i koyabilir.
Ve işin özü değişmez.
|
|
|
|