|
1 Mayıs dolayımıyla ‘Çatışma’
|
2015-05-03 00:32
|
Murat Belge
|
|
Türkiye’de “1 Mayıs” ve “Taksim Meydanı” akıldışı bir inatlaşmanın simgeleri haline geldi. Bir “iktidar” çekişmesinin ete kemiğe büründüğü nokta.
Şu dönemde “iktidar benim” diye her an kabarmaya hazır ve bundan belli ki zevk alan birinin varlığında bunun bir iddialaşma, bir gurur meselesi haline gelmesi kaçınılmaz oldu. Dolayısıyla şimdi ben bunları yazarken bir polis ordusu Taksim Meydanı’nı nüfus kâğıtlarında Türkiye vatandaşı oldukları yazılı işçilerden korumak üzere orada mevzilenmiş durumda. Bu “koruma”nın etkili olabilmesi için, Taksim Meydanı’ndan çok daha geniş bir alan ablukaya alınmış, kamu taşımasının araçları çalışmıyor, metroydu, metrobüstü durmuş, yani Türkiye Cumhuriyeti’nin yalnız “işçi” olan vatandaşları değil, İstanbul’un hemşehrileri olan herkesin bir tatil gününde sağa sola gitmesi yasaklanmış. Bu gün herkes için bir “toplu işkence” günü haline getirilmiş.
Bilindiği gibi, bundan yıllar önce, işçilerin 1 Mayıs’ı Taksim Meydanı’nda kutlamaları böyle yasaklanmamışken, birtakım karanlık güçlerin hazırladığı bir komplo sonucu, burada kırk küsür insan ölmüştü. Bugün sendikaların bu günü mutlaka Taksim’de anmak için ısrarlarının temelinde bu yatıyor. Bu, dolayısıyla, anlaşılır bir talep.
AKP’nin iktidarda olduğu yıllarda tahterevallinin “hükümet” tarafının bu konuda yumuşama gösterebileceğinin belirtileri görülmüştü. İşçilerin Taksim’e gelmesiyle “kıyamet kopmadığı” da görülmüştü.
Yetmişli yıllarda Türkiye’de “sosyalizm” sözü insanlarda birtakım titreşimler uyandırıyordu. “İşçi sınıfı” dendiğinde bunun somut bir karşılığı vardı. Sosyalizm için savaşmaya hazır olan epey kalabalık bir kesim olunca, bundan korkanlar da aynı “savaş” düzenine geçiyorlardı.
Bugün Türkiye’de de, dünyada da, bu koşullar baştan aşağıya değişti.
Dolayısıyla bizim memleketteki bu “Taksim inatlaşması” iyice akıldışı kaldı.
2015’in Mayıs ayının başında Taksim’de toplanan işçiler Haziran ayının başında da devrim yapıp sosyalist bir rejim kurmayacaklar.
Bunu, Marksist teorinin birtakım terimleriyle anlatayım, anlatmaya çalışayım. Bu terimlerin bir toplumu analiz etmek için bugün de geçerli olduğuna inanıyorum.
Burjuvazi ile proletarya arasındaki “antagonist çelişki”den söz edilirdi. Bense, çelişkilerin “doğuştan”, “fıtraten” şöyle ya da böyle olduğunu düşünmezdim. Genel koşulların etkileri bir çelişkiyi antagonist yapar ya da antagonist olmaktan çıkarır. Bu “genel koşullar”ın etkilerini açıklamak için “üst-belirlenme” terimini kullanabiliriz.
Bugün yaşadığımız dünyada üst-belirlenmenin şiddete dayalı çatışmaları güçlendirme yönünde değil, bunun tersine, yumuşatma yönünde işlediği kanısındayım. Bu, çelişkisiz bir dünyada yaşadığımız anlamına gelmiyor. Haksızlık, eşitsizlik, türlü türlü sömürü bugün de var. Ama genel insan bilinci, bunların çözümünün şiddet içermemesi gerektiği konusunda bir konsensusa varmış gibi. Tabii bunun da istisnaları var –en çok da İslâm adına şiddet uygulanıyor. Ancak bu şiddet, uzun vadede, uygulayanı mahkûm ediyor.
Bu konu bir gazete makalesinde özetlenecek, sonuçlandırılacak bir konu değil.
Ancak Türkiye’de, şu anda, böyle bir tartışmanın terimlerinden, entelektüel içeriğinden tamamen habersiz, ama edindiği içgüdülerle yalnız “çatışma”dan anlayan, hayatı sadece ve sadece bir bilek güreşi olarak gören, ama bunu kazanmak için her şeyi göze alan bir zihniyet egemen. Bu zihniyet her olayı bir çatışma potansiyeli olarak gördüğü için her gün birkaç yeni çatışma çıkararak varoluyor.
---------------------------------------------------
Taraf-2 Mayıs
|
|
|
|