|
Sol Parti olsaydı
|
2013-05-11 17:46
|
Murat Belge
|
|
AKP’nin “Barışçı Çözüm Süreci” girişimi muhalefetin ağır muhalefetiyle karşı karşıya. Bu olay karşısında CHP-MHP ittifakı gün geçtikçe güçleniyor. BDP ise “zoraki” bir “destekçi” görünümü çiziyor. AKP’den hiç hazzetmediği belli; ama “Barış Sürecini” açmış bir AKP’yi desteklemek zorunda...
Bu koşullarda MHP’nin benimsediği tutum ya da sergilediği davranış beni fazla ilgilendirmiyor: bundan çok farklı bir tavır takınmaları herhalde zaten mümkün değildi. MHP için “tavır” değil de, “tavır”ın ardındaki şiddet dozu önemliydi. Arkalarında daha büyük bir gücün varlığını hissetseler bu dozu daha yukarılara tırmandırabilirlerdi. Öte yandan, kendi tabanlarında bile, “Çözüm” kelimesi bir miktar olumlu tepki alıyor olmalı.
Üç aşağı beş yukarı aynı şeyler CHP için de söylenebilir. Bunu, CHP’nin “olduğu şey” çerçevesinde böyle düşünüyorum. Ama bir de, CHP’nin “olduğunu söylediği şey” var: yani, “sosyal-demokrat parti”. Bu ikincisinin herhangi bir geçerliliği olsaydı, CHP’nin şimdiki davranış biçiminin de bir nedeni ya da açıklaması olmazdı.
“Olduğu şey”le “olduğunu söylediği şey” arasındaki bu fark, Kılıçdaroğlu’nun başlangıçta açtığını söylediği “kredi” ile o kredinin şimdi aldığı biçim arasındaki farkı da açıklıyor (bu “kredi açma” sözüne o aşamada verilen cevabı da çok yadırgamıştım doğrusu, ama burası Türkiye ve burada işler böyle oluyor. Kredinin kendisi de şimdi o cevabın uygun düştüğü yere geldi). CHP’nin “olduğu şey”, sımsıkı bir biçimde, “olup olacağı” şeyi belirliyor.
Solda olan bir parti, “sosyal-demokrat” sıfatını taşımaya hazır olan bir parti, adı “Barış Süreci” olan bir girişime daha baştan, argo deyimle “kafadan” karşı olmazdı elbette. Aslında, böyle bir süreci başlatan, o (olmayan) parti olmalıydı. Ama, gene elbette, sürecin gidişi üstüne eleştirileri olabilirdi. Ne gibi eleştiriler?
AKP, kendisinin de ilân ettiği gibi, son analizde “muhafazakâr” bir parti. Muhafazakâr olduğunu kabul ettiğimiz bir tabanı var. Bu sürecin gelişmesine muhafazakâr müdahalelerde bulunabilir; tabanının daha kolay onaylayacağını varsaydığı tavırlar alabilir (ve bunlar muhtemelen olacak zaten). İşte o olmayan sosyal-demokrat parti böyle durumlarda, dönemeçlerde, daha fazla demokrasi ve daha az tabu talebiyle müdahale edebilirdi. Şimdi CHP bunun tam tersini yerine getirmekle meşgul.
BDP’nin de bu şekilde özetlenecek bir davranış göstermesi gerekiyor. Ama BDP ne de olsa bir Kürt partisi (ya da “toplumda böyle bir kimlikle tanınıyor” diyelim). Yani, zaten, “çatışma”nın bir tarafı. “Kürt partisi” deyip çıkamayacağın sol bir partinin barıştan yana, demokrasiyi genişletmekten yana bir tavır alması sürecin tamamını çok daha sağlam bir zemine oturturdu. Benzer durumlarda, kendilerini “muhafazakâr” olarak tanımlayanları barışa ikna etmek en büyük güçlüktür; burada barış girişimi onlardan geliyor ve “sol” olduğunu iddia edenler engel çıkarmaya çalışıyor!
Kürt sorununun bunca yıldan sonra barışçı çözüm rayına oturması, Türkiye için olabilecek en olumlu yolu ve imkânları açıyor. Yani bu konuda böyle tavır almak, yalnızca “sol” partinin işi değil; “sol değerler” böyle gerektirdiği için değil, Türkiye’nin “kara bahtı”nın ağarma aşamasına geçebilmesi için zorunlu bu süreç. Ama CHP açısından bakıldığında Türkiye’de AKP’nin iktidardan devrilmesinden (“uzaklaşmak” falan değil, onlar kesmiyor, devrilmesi gerek) daha önemli bir sorun yok.
Aslında, AKP’nin varlığında ya da yokluğunda, CHP varacağı yere varmış durumda. Dünyanın bugünkü nesnel koşullarından ileri gelen bir durum bu. CHP gibi bir parti, eski dünyanın genel koşullarıyla bağdaşabiliyordu. Şimdi bağdaşamıyor. Onun için, nerede bir “yenileşme” eğilimi görse, kendi hayatını tehlikede sayıp hamle ediyor. O yeniliği tıkamaya çalışıyor. Türkiye’nin “ulusal ve ulusalcı tıkaç”ı hâline geldi.
--------------------------------------------
Taraf-11 Mayıs
|
|
|
|