|
Türkiye'nin önünü bir hayli karanlık görüyorum
|
2016-06-20 15:30
|
Murat Belge
|
|
Bir furya başladı. Türkçe"de deyim "dört koldan" der ama burada işler dördü beşi çoktan aştı: On dört koldan bir "Müslümanlaştırma" faaliyeti yürüyor. Böyle dedimse, sorun ya da konu Müslümanlık ile çağdaş dünya arasında olması gereken bağları kurmak, İslam"ın felsefesini yapmak gibi şeyler değil. Sorun, kurallar, yasaklar getirmek. Biri "toplu ulaştırma"da kadınlarla erkekleri ayıralım diye anket yapıyor, öteki Asmalımescit"te içkiyi yasak etmek üzere yasa tasarısı veriyor, beriki "namaz kılmayan hayvandır" diye fetva çıkarıyor vb. Bizim memlekette işlerin nasıl düzeleceğine dair parlak fikirleri olan çok vatandaş bulunur. Bazan aynı fikri çok kişi söyler: "Sallandıracaksın elli tanesini" hikmeti bunların başında gelirdi. Memlekette hangi düşünce üslubu egemense, ona uyan "çözüm önerileri" de o aşamada daha sık dile getirilir. Şimdi bu gibi tasarılarla ortaya atılanlardan bazılarının bu kategoriye girdiği düşünülebilir. Yani, şimdiye kadar kendine uygun iktidar görmediği için parlak fikirlerini kendine saklamış Müslümanlar, diyelim hırsızların elini kesmenin hırsızlığı engelleyeceğine inananlar... Şu dönemde çıkıp içlerindekini dökebilirler. Böyleleri de vardır ya da olabilir ama bir başka kategorinin daha "faal" olduğu kanısındayım: İmanının kuvvetini göstererek göze girmek isteyenler. Bunların dediği yapılmasa da (çeşitli nedenlerle, ama başta bu çağda olamayacağı için), "sıkı Müslüman" oldukları hatırlanır, günü gelince işe yarar. Bakın, gazete basan adam hakkında o gün "böyle yapılmaz" denir ama aradan bir süre geçince o gayrimeşru katkılarının karşılığını görmeye başlarlar. "Göze girmek" dedim. Bugün memlekette "gözüne girmek" fiilinin anlam taşıdığı tek bir kişi var. Hatırlayacak ve gecikmiş olsa da mükafatı verecek olan, o! Ve hatırlıyor. Mükafatını da veriyor. Geçen gün Özgür Düşünce"de bir haber çıktı. Önemiyle kendi boyu bosu arasında tam bir ters orantı olan bir haber! Haberin kaynağı Levent Gültekin. Diyor ki Levent Gültekin, üst düzey bir bürokrat emekli oluyormuş; Tayyip Erdoğan"la bir görüşmeleri olmuş ve Tayyip Erdoğan bu toplumun ayarını düzeltmek için yapmayı düşündüğü işleri anlatmış. Bunları dinleyen bürokrat anlaşılan dehşete düşmüş ki "Bunların yarısını yapmaya kalkarsanız iç savaş çıkar" demiş. Cevap korkunç: Tayyip Erdoğan, "Çıksın" diyor; "O zaman ezer geçeriz.” Verilen bilgi bundan ibaret. "Bürokrat" kim, belli değil. Herhalde kimliği açıklanmamak üzere Levent Gültekin"e söylemiş böyle. Ama Tayyip Erdoğan"ın bu soruya bu cevabı vermiş olduğunu Levent Gültekin kanıtlayamayacağı gibi, adını vermediği bürokrat da kanıtlayamaz - meğerki o sözleri kayıt altına alacak bir teknik imkâna sahip olsun. Bu da zayıf bir ihtimal. Gelgelelim, "kanıtlama" falan gibi teknik sorunların dışında, tamamen dedikodu düzeyinde, "Böyle böyle olmuş... diyesiymiş ki..." falan diye anlatıldığında çok inandırıcı bir hikâye bu. Tayyip Erdoğan"ın hiç öyle bir niyeti olmadığını varsayalım - "bilinçli" amaçlar çerçevesinde. Ama izlediği yol, gerçekten de böyle bir amaç olduğunu düşündürüyor. Tayyip Erdoğan"ın bugün izlediği yolun çıkması muhtemel durumlar arasında en akla yakın olanı bir "iç savaş.” Tayyip Erdoğan sektirmiyor, her gün konuşuyor. Her gün bir yerde, bir münasebetle konuşmakta, ama genellikle o münasebetle bir münasebet kurmadan konuşmakta. Bir "münasebet" bulamadığı günlerde de muhtarları toplayıp onlarla konuşmakta. Söylediği her söz birisiyle (yurt içinde ya da dışında) bir kavganın sözleri. Ya Amerika"nın haddini bildiriyor, ya Avrupa"nın. Türkiye hakkında konuşuyorsa ya halkımıza örneğin kaç çocuk yapmaları gerektiği konusunda birtakım fetvalar sunuyor ya da "iç düşmanları" ile kavga ediyor (bunların sayısı da hiç az değil). "Hainler", "müsveddeler" gırla gidiyor. Cumhurbaşkanımız sürekli olarak “Darü’l-harb"de. Bir türlü "sath-ı sulh"e çekemiyoruz. Bu politikasıyla "savaşa hazır" bir taban tutuyor. Mitinglerde "Vur de vuralım" diye haykıran bir taban. Onları "çiçek böcek" sohbetiyle mutlu etmek mümkün değil. Ama bu kıvama getiren Tayyip Erdoğan oldu. Her fırsatta geçmişte olmuş bir şeyin "intikamını alma" havası yaratarak bu kesimin manevi gıdasını veriyor. Polisin hiç değilse "Robokop" denilen kısmını kendi "militan"ı haline getirme yolunda epey mesafe aldı. Yasaları değiştiriyor; yasaları uygulayacak olanları da değiştiriyor. Yalnız kendi iradesinin geçerli olduğu bir toplum yaratmakta da epey mesafe aldı. "Danıştay"ın yirmi dört yargıcı falan derken her şeyin "tek seçici"si oluyor. Ama kendisiyle aynı fikirde olmayan, onun emrettiği biçimde yaşamaya razı gelmeyen, Büyük Reis"in değerlerini paylaşmayan milyonlarca insan yaşıyor, Türkiye Cumhuriyeti dediğimiz bu toplumda. Onlar ne olacak? Bakın şu liseler falan (tabii onları da "üst-akıl" karıştırıyordur), Tayyip Erdoğan"ın "makbul vatandaş"ı olmayan bir dolu insan var ortalıkta. İşte onların ilacı da "iç savaş" olabilir. İspanya"da Franco iç savaşı kazandı. Onunla birlikte koca İspanya"yı kazandı ve iyice yaşlanmış olarak ölünceye kadar da elinden bırakmadı. Sözleriyle, davranışlarıyla Tayyip Erdoğan"ın üzerimizde bıraktığı oldukça net bir izlenim var. Suskun bir kişi hiç olmadığı için, hakkında fikir sahibi olmaya imkân veren epey bereketli malzeme veriyor. İşte o genel izlenim çerçevesinde "İç Savaş olsun. O zaman ezer geçeriz" sözleri pekâlâ yerine oturuyor. Namaz kılmayanların hayvan olduğu bu âlemde iç savaşta ezilmesi beklenen tarafın hamam böceğinden öte bir değeri olduğunu da sanmıyorum. Onun için de Türkiye"nin önünü bir hayli karanlık görüyorum. ------------------------------------------------------------ T24 – 16 Haziran
|
|
|
|