|
‘Son’una yaklaşırken
|
2013-11-05 20:49
|
Murat Belge
|
|
Simge savaştırmayı pek seven Türkiye siyaset seçkinleri başı örtülü milletvekili kadınları kabullenmekte birleşince, müzmin dertlerimizden biri daha tarihe karışmış oldu. “Bakın, bu da oldu, ama başımıza taş yağmadı” diye değerlendirebileceğimiz olayların sayısı artıyor. Mustafa Muğlalı Kışlası, adı değiştirildi diye, yıkılmadı. “Andımız” söylenmeyince, Türkiye’nin iklimi değişmeyecek vb.
Şimdi yavaş yavaş ve teker teker günlük hayatın içinden çıkan/ çıkarılan bu şeylerin çoğu kuruluş yıllarının, tek-parti rejiminin başka türlüsü olamazmış gibi topluma empoze ettiği kurallar. O kuruluşun kendisi birtakım ciddi kusurlar taşıdığı için, böyle baştan bozuk yığınla uygulama da getirmişti. Şimdi bunların bazılarını yürürlükten kaldırıyoruz ama, birçoğu da hâlâ yürürlükte. Çünkü öylelerini paylaşanların sayısı çok. Bunlar da “genel Türk milliyetçiliğinin motifleri”, diyebiliriz.
“Atatürkçülük” diye özetleyebiliriz ya da toparlayabiliriz, bunları kapsayan ideolojiyi. Yakın tarihin akışına ve olaylarına kuşbakışı bakarsak, bu ideolojinin 1980’de zaten “kadük” olduğunu gözlemleyebiliriz. Öyle olduğunun en güçlü kanıtı da 12 Eylül darbesidir. 12 Eylül topluma tüfek zoruyla empoze etti bu ideolojiyi. Bir ideoloji, böyle tüfek zoruyla empoze ediliyorsa, demek ki, kendisini yeniden-üretecek içsel imkânları, potansiyelleri, dinamoları kaybetmiştir. İnsanlara seslenemez, onları ortak harekete çağıramaz hale gelmiştir.
İdeoloji çoktan bu hale gelmişti. Ama, ülkede temeli o kuruluş yıllarında atılan “iktidar aygıtı”nın bu ideolojiye ihtiyacı devam ediyordu. 12 Eylül bu ihtiyacın sonucudur. Serbest seçimin belirleyici olmaya başladığı bir siyasî zeminde, başından beri bir azınlık olan bu iktidar aygıtının, daha uzun zaman bir saltanat süremeyeceği anlaşılıyordu. Onun için de böyle bir müdahaleye gerek vardı.
Müdahale, elbette, bir şeyleri değiştirir. Bu da değiştirdi. Ama, ana akışı büsbütün durduramaz. Bu da durduramadı. Bugün, genel olarak, tarihte mümkün olabildiği derecede, 12 Eylül sabahından önceki noktaya döndük. Ama kaç yıl sonra?
Başı örtülü kadın milletvekili sorunu da yıllar önce, Merve Kavakçı Büyük Millet Meclisi’ne geldiği gün, aslında bitmişti. Ama Türkiye’nin siyasî seçkinleri sorun çözmekten hoşlanmaz; ayrıca, “vakit kaybetme” sanatının usta temsilcisi olmuşlardır. “Hoş geldin” diyeceklerine bildiğimiz o kıyameti kopardılar ve bu kadar zaman daha onlar kazandı, toplum kaybetti.
Toplumda bir ideolojinin sonunun geldiğini söylemek, belirli bir anlamda geçerlidir. “Tarihî dinamikleri”nin çalışmaz hale geldiğini söylemiş oluruz. Bununla birlikte, o ideolojiyi benimseyen, onun verdiği doğrultuda hareket eden, onun safında mücadele veren kimse kalmadı demek değildir bu. Öyleleri hep vardır ve daha uzun süre de olacaktır. Zaten şöyle bir çevrenize baktığınızda varolduklarını, hem de bayağı bir kalabalık oluşturduklarını görüyorsunuz. Bağlı olunan ideolojinin toplumda inişe geçmiş olması, bu gibi “mümin militanlar”ın daha büyük bir şevkle, inat ve azimle mücadele etmelerine de yol açar. Saldırganlaşırlar. Bunların hepsini gözlemliyoruz.
Tabii 12 Eylül’ün fiilen yaptıklarını da akıldan çıkarmamak gerekiyor. Toplumda bir şeyleri durdurdu, tıkadı. Böylece, bazı kopukluklar yarattı. Bir yandan da, ne kadar yapay yollarla olursa olsun, birtakım yeni süreçler başlattı; milyonlarca genç insanın beynini yıkadı. Böyle yetişmiş kuşaklar var.
Onun için bu ideolojiyi, onu yaratan koşulları, sonuçlarını, derindeki anlamını daha uzun zaman tartışmamız gerekiyor.
Taraf-5 Kasım
|
|
|
|