|
2019 düşünceleri
|
2017-05-08 23:13
|
Murat Belge
|
|
Referandum, AKP"nin, daha doğrusu Tayyip Erdoğan"ın toplumdaki büyük itibarının günbatımı evresine girdiğini gösterdi. Erdoğan yüzde 60 dolaylarına çıkan bir destek beklediğini kendisi söylemişti. Sonuç, AKP+MHP oylarının kasım seçimlerinin ciddi bir şekilde altına kalması. Verilen bu firede MHP"nin yerinin büyük olduğu sık sık söyleniyor ama daha önce AKP"ye oyuyla destek vermiş çok sayıda insanın referandumda "hayır" dediği kanısındayım.
AKP ve Erdoğan ta 2002"den beri girdikleri her seçimin sonucundan aynı ölçü mutlu olmamış olabilirler (oranın bayağı düştüğü bir "yerel" seçim var, örneğin.) Ama hep birinci çıktılar. Referandumda kuraldışı işler olduğu besbelli; bundan bir şüphe duymak için fazla neden yok; ama bu işlerin nihai oranları ne kadar etkilediğini saptayamıyoruz. Bir referandumda bir genel seçim arasında bu oranların ne kadar oynayacağını tahmin etmek de kolay değil. Ama başta dediğim gibi, "yükselen" bir güneş değil görünen.
Bugünkü verilerle geleceğe baktığımızda yaklaşık bir buçuk yıl sonra sırası gelen başkan seçimini görüyoruz. Gene bugünkü verilere baktığımızda Erdoğan"ın karşısına çıkacak (varsayımsal) adayın Erdoğan"dan daha fazla oy olması imkânsız değil. Söz gelişi 2015"te böyle bir ihtimal tartışılsa, "Haydi canım, olmaz öyle şey," deyip geçebilirdik; ama bugün durum böyle görünmüyor. Bugün kendi "cezr"inin bu noktasına gerileyen AKP ve Erdoğan popülaritesi 2019 sonbaharına kadar bakalım nelerle boğuşmak durumunda kalacak. Başta ekonomik (ama dış politika sorunlarının da ağırlığı büyük) badirelerden nasıl geçecek? Bugün baktığımızda, OHAL"siz yönetmeyi göze alamayan bir kadro görüyoruz. Konsensus ihtimalini yok eden iktidar her durumda çözümü "zor"a (coerción) başvurmakta buluyor. Tayyip Erdoğan, Gezi Direnişi"nden bu yana "Tenkil! Tenkil!" diyen Celâl Bayar"ın ba"s-ü ba"d-el-mevt etmiş şekli olarak hüküm sürüyor.
Bu "sürekli gerilim" politikasının varacağı bir "mutlu son" yok tabii. Erdoğan haziranda kaybettiğini bu politikayı uygulayarak kasımdan geri aldığına içkenlikle inanıyor olabilir; ama bu noktada ısrar etmenin Erdoğan"ı da, memleketi de çok tehlikeli bir kanala soktuğundan şüphe yok. "Tek şu, tek bu" propagandasını yapan Erdoğan"ın bu üslûpla "tek toplum" temelini tehlikeye attığı yeterince net görülüyor ama "iktidar"ın her şey demek olduğu Türkiye"de Erdoğan"la iktidar bulmuş kesimler bunları görmezden gelir bir tavır takınmayı tercih ediyorlardı. Bu da, gitgide güçleşiyor.
Haziran seçiminin sonuçları önemliydi. Erdoğan"ın keyfî, tek adam yönetimi doğrultusunda gidişi orada durdurabilirdi. Ama bildiğimiz gibi Devlet Bahçeli bunu önledi ve bugünlere geldik. Yaka yıka geldik. Olan yüz sorunu bin sorun yaparak geldik. Düşünün o aşamada en fazla bir yıllık "normalleştirme" koalisyonu kurulabilse, bu kısa zaman içinde olagelmiş hangi felâketler hiç felâketler hiç olmayabilirdi.
Söylemek istediğim de zaten bu noktada somutlaşan bir şey. Bir "gün batımı"ndan söz ettim. bir mecaz. İyi de "batan" bir şeye karşılık "doğan" bir şey olmalı. Böyle bir şey var mı? Varsa ne?
Bence böyle bir şey şu anda yok ama pekâlâ olabilir. Gelgelelim olabilmesi için bugün kendini "hayır cephesi" olarak tanımlayan kesimin dikkatli yürümesi gerekiyor. Erdoğan"ın arkasında oldukça homojen bir kitle var. Bu kitle sayıca azalabilir ama bu homojenliğini kaybetmez. AKP"nin karşısında ise heterojen bir kitle var ve bu "heterojenlik" bir tane adayda uzlaşmak zorunda kalınca işler çatallaşıyor.
"Bu koşullar benim önümde beklenmedik bir yola açtı; bu yolda yürümeliyim." Bu, herhalde varolan koşullarda en olmaması gereken, en tehlikeli düşünce tarzı.
Ama böyle yarım-akıllı ve zorunlukla "ben-merkezci" stratejiler kurup "perdeyi viran eyleme" ihtimali yok değil. "Yok değil" bir yana, kolayca olabilecek bir şey.
Böylece, Erdoğan gibi bir siyasetçiye bir başkanlık dönemi daha armağan edilir
---------------------------------------------------
T-24-8 Mayıs
|
|
|
|