|
‘Devlet sırrı’
|
2014-03-29 13:03
|
Murat Belge
|
|
“Bunun adı casusluk değil,” diyerek girelim söze.
Bir “casus”un, eriştiği bir devlet sırrını YouTube’a koyarak dünyaya ilân etmesi duyulmuş bir şey değil. O “casus”u çalıştıran kurum, böyle bir olay olsa, yarım dakika kadar sürecek ilk şaşkınlık anından sonra, “eleman”ının işine son verir.
Ama “bilgisayar icad olundu, mertlik bozuldu”. Bu yeni teknolojilerle donanmış dünyada daha önceleri hiç bilmediğimiz türlü türlü olaylar çıkıyor karşımıza. Bu yeni âletler sayesinde bazı insanlar eskiden hayal edilemeyecek bilgilere ulaşıyor, sonra da bu bilgileri yayımlıyorlar.
“Devlet sırrı”, bu ülkede telaffuz edildiğinde insanlarda ürpertiler uyandıran bir sözdür. “Yabancı”, “ecnebi”... Bunların karşısında “biz”. O ilişki içine girince “biz” hemen bir kutsallık kazanır. Hiçbir konuda anlaşmadığımız biri, “yabancı” karşısında, can-ı azizimiz olur. Şimdi bu olayda da, bütün bu kadim çarklar çalışmaya başladı. Vay, böyle bir konuşma nasıl yayımlanabilir? Hiyanet-i vataniye!
Böyle bir şey olabiliyorsa, bütün yasaklamalar haklı! İlk söyledikleri bu. Ve tabii anlamsızlık da bu noktadan başlıyor: neyi yasaklıyorsun? Kime yasaklıyorsun? Ne olmuşsa olmuş, “bilgi” kendisi ortaya çıkmış, bütün dünya da anında bundan haberdar olmuş. Şimdi Türkiye’de YouTube’u yasaklamakla bu bilgiyi yok etmiş olmuyorsun. “Kime?” denince, yalnızca Türkiye halkına yasaklamış oluyorsun. Ama bu olay, şimdi, şu konuşma dolayımıyla olmuş bir şey değil. Bu ülkenin tarihî gerçekliği bu. 1915 Ermeni Kıyımı başta olmak üzere, yakın tarihimizin dokusunu oluşturan bütün olaylar karşısında nedir Türkiye’nin “yetkili” kadrolarının benimsediği tavır? Gerçeği gizlemektir. Kimden? Dünyadan gizlemeye güçleri yetmediği için, yalnızca Türkiye halkından...
Gizlerler, kendi hikâyelerini yazarlar. Sonra biri çıkıp “Hayır, öyle olmadı,” dedi mi, “vatan haini” diye üstüne çullanırlar. Hele işin içinde bir “dış dünya” hesabı varsa, bu terimlerle yapılan bir suçlama da o kadar kullanışlıdır.
Aslında, şu anda --siyasî kavgalarından ötürü-- AKP’ye çullananların bir kısmı, böyle Ermeni kıyımı gibi konular ortaya atıldı mı, başka türlü davranmazlar. Hani, 6 Eylül de Menderes’i yargılamakta “kullanışlı” olabilir de, başka durumlarda fazlaca kurcalanmasına izin vermemek gerekir.
Bir kısım muhalif, “devlet sırrı”nı koruyamadı diye, bu “beceriksizlik” nedeniyle veriştiriyor iktidara. Aylardır, yıllardır “dinleme” lafından geçilmeyen bir toplumda, gerçekten de şaşırtıcı bir tedbirsizlik! Ama her işi, bildik deyimle “nev’i şahsına münhasır” olan Türkiye, bu çağın önemli bir koşulu olan “saydamlaşma” keyfiyetini ancak böyle gerçekleştirebiliyor anlaşılan.
Dünyanın her yerinde “kirli işler” döner, bunların bir kısmı (her zaman ancak küçük bir kısmı) ortaya çıkar. Siyaset erbabı her yerde kumpas kurar. Bunlar ortaya çıktı diye “Twitter”lar, “YouTube”lar yasaklanmaz. “Dünyanın ne dediği umurumda değil” diye konuşacak derecede kahraman yöneticiler de yoktur oralarda. “Tedbir” diye böyle şeyler insanların aklına bile gelmez. Burada bunlar olağandır, yadırganmaz. Birleşmiş Milletler’de üzerinde tartışma yapılıp karar verilen konunun burada konuşulmasını, bilinmesini yasaklamak gibi son kertede komik davranışları sonuna kadar savunacak kişiler bulmak da burada o kadar zor değildir.
Kutsal “devlet sırrı”! Bu ürkütücü, ürpertici kavram. Şimdi, bütün bu yasaklama çabalarına rağmen, azıcık zahmete girince dinleyebildiğiniz o konuşma! İçler acısı bir kültürel sığlık çarpıyor insanı, şu bu rütbelere yükselmiş bu insanları dinlerken.
Bu da hep böyleydi herhalde. Zamanında bu teknolojik imkânlar olsaydı, birileri Bab-ı âli’de bir yerlerde, Talât, Bahattin ve Nâzım’ı dinleseydi; yıllar sonra başka birileri Menderes’i ve birtakım yetkilileri Selanik’te bombanın nasıl konulacağını konuşurken dinleseydi...
Büyük bir ihtimalle tarihimizde 1915 rezaleti ve 6 Eylül fecaati olmazdı.
-----------------------------------------------------
Taraf-29 Mart
|
|
|
|