|
Bir yol açılıyordu...
|
2014-04-24 16:12
|
Murat Belge
|
|
Yetmişli yıllardan başlayarak, Necmeddin Erbakan ve onun yanında toparlanan hareket, “Türkiye’de siyasî İslâm” denildiğinde herkesin gözünde canlanan imgeyi oluşturuyordu. Erbakan’da oldukça güçlü bir anti-Semitik damar vardı. Bu, sözgelişi, hareketin yayını olan Millî Gazete’de kendini sık sık ortaya koyardı. Ama Erbakan Hıristiyan Avrupa’dan da pek hoşlanmadığını gizlemezdi. Bunu, AB’yi “Zenginler Kulübü” diyerek belirtir, açıktan din konusu açmazdı, ama işin içinde dinî farklılığın da bulunduğu belli olurdu.
Bunlar, Batı dünyasının Erbakan’a sempatiyle bakmasına yol açacak şeyler değildi elbet. Zaten sempatiyle bakan da yoktu. Ama Erbakan ve partisinin aldığı oylar belirli bir oranın üstüne çıkmadığı için Batı’nın gözünde bu birinci dereceden önemli bir sorun değildi. Halkının neredeyse tamamı Müslüman olan bir ülkede böyle bir siyasî hareket olması normaldi.
AKP’nin sahneye çıkması bir sürpriz oldu. Batı’nın dünyaya bakmak için taktığı gözlük aslında Erbakan siyasetine uyan bir gözlüktü. İşin başında, AKP’yi de öyle görme eğilimi ağır basıyordu. Ama, elde hazır formüle uymayan sesler de çıkarıyordu bu parti. En başta, Erbakan’ın “Zenginler Kulübü” deyip geçtiği Avrupa Birliği bu yeni parti açısından belli ki bir değer temsil ediyordu. Bunun bir parçası olmak yolunda, bir kararlılık var gibi görünüyordu.
“Türk milliyetçiliği” veya “Türk zenofobyası” veya “Türkiye’de Batı’ya karşı şüpheci tavır” gibi konular açıldığında, Avrupalı ya da Amerikalı siyaset adamlarının aklına yalnız Necmeddin Erbakan gelmiyordu. Türkiye’nin en radikal “Batıcı” diyebileceğimiz ideolojisi Kemalizm, “Batı” karşısında belki daha köklü bir direnç gösteriyordu. AB ile bütünleşmek sözkonusu olduğunda, öncelikle bu kesim ipe un sermeye başlıyordu.
Böyle bir Türkiye görmeye alışık olan Batılılar, AKP’deki kararlılık karşısında şaşırmadan edemediler.
Biraz dikkatli bakınca, bu partinin, belirli bir peşin hükümle ona bakanların beklemediği davranışlar gösterdiği görülüyordu. “İslâmcı” sıfatıyla nitelenen bir partinin ısrarlı olması beklenen birtakım konularda ısrarlı olmuyorlardı. Yapmaları --“İslâmcı” oldukları için-- beklenmeyen şeyler yapıyorlardı.
Bunlar görüldükçe, dünyanın Türkiye’ye ve AKP iktidarına bakışı da değişmeye başladı.
Türkiye’de 2002’de ölümüne bir iktidar mücadelesi başlamıştı. Ancien régime şiddetle direniyordu. Batı, yeterince tanıyordu Türkiye’nin ancien régime’ini de, onun kararlı savunucularını da. Onlardan yana ağırlık koymadı Batı. Tersine, o kesimin en bildik aracı olan “müdahale”nin herhangi bir destek görmeyeceğini net bir tavırla gösterdi.
AKP’nin böyle davranan bir parti olması, Müslüman dünyanın gözünde onu antipatikleştirmiyordu. Böyle bir şey olmadığı belliydi. Elbette Müslüman dünyada yığınla radikal akım var. Onların da bu partiye yakınlık duymayacağı belli. Ama kitleler öyle bir ruh hali içinde değillerdi. Hele “van minüt” episodundan sonra.
Bunu izleyen Mavi Marmara olayı birilerine bu işlerin umulduğu kadar kolay olmadığının işaretini vermiş olabilir. Ama Batı genel olarak Türkiye’yi, genel olarak Müslüman dünyaya model olma potansiyelini taşıyan bir toplum olarak gördü. AKP’yi bu alanda çok önemli bir aktör olarak kabul etti. Bundan memnun da kaldı.
Batı’nın kendi dışında herkese şüpheyle ve güvenmeyerek bakan sözcüleri, temsilcileri var ve olacak --bizdeki kadar kalabalık da değiller, muhtemelen. Bunlar AKP karşısında tavırlarını değiştirmediler, çünkü Türkiye karşısında, Doğu karşısında, onların Avrupa’sı olamayan dünya karşısında tavırlarını değiştirmek istemiyorlardı.
Başbakan Erdoğan, zemininin yaratılmasına sanırım herkesten çok katkıda bulunduğu bu gelişme yollarını da, şimdiye kadar kurulabilmiş “zemin”leri de berhava etti. Batı dünyasındaki bütün Sarkozy’leri de mutlu kıldı. Onlar şimdi, buradaki muadilleri gibi, “Ben size dememiş miydim?” diyerek dolaşma imkânına eriştiler. “Demedim mi, demokrasiyle uzlaşamazlar?”
---------------------------------------------
Taraf-22 Nisan
|
|
|
|