|
Siyasetin Sopası
|
2012-10-31 21:57
|
Ali Bayramoğlu
|
|
Çankaya 29 Ekim akşamı, gün boyu yaşananların tam tersi bir manzara sunuyordu.
Kah örtülü kah açık eşleriyle resepsiyona katılan siyasiler, bürokratlar, öğretim üyeleri, sanatçılar, gazeteciler, yine eşleriyle hazır bulunan askerler ve aralarındaki temaslar normalleşmeye başlayan bir Türkiye"yi resmediyorlardı.
Yeni Şafak Gazetesi"nin dünkü "İlklerin Bayramı, Bu Tablo Bize Moral Oldu" manşetinin işaret ettiği, Çankaya"da yakından tanık olduğum, bu durumdu.
Alınan bu tür toplumsal yollar son derece önemlidir.
Bu tür manzaralar toplumsal dinamiklerin siyaseti, siyasi alanı kuşatıp, yönlendirmesinin resmi olarak karşımıza çıkarlar.
Şüphe yok, bu resim aynı zamanda kimi yasakların rafa kalkmasının, siyasi iradenin gösterdiği çabanın, verilen bir mücadelenin sonucudur. Ancak bunları mümkün kılan toplumsal bir varoluştur.
Nitekim Türkiye"nin yakın dönem tarihinin en önemli unsurlarından birisi, laik kesimde ve İslami kesimde yaşanan karşılıklı demokratikleşme ve yakınlaşma eğilimleri oldu.
Türkiye, bugün pek çok diyarda, İslam ve demokrasinin birlikte yaşadığı bir model olarak anılıyorsa, unutmamak gerekir ki, bu modelin temelini "siyasi unsurlar"dan çok "toplumsal dinamikler" oluşturmaktadır.
Öykü ortadadır:
Büyük bir toplumsal değişim dalgası sonucu, dindar ve laik kesimlerin modern ve kamusal alanda eşit bir şekilde yer almaları ve karşılaşmaları aralarındaki çatışma faslını önemli ölçüde geride bırakmış, yeni bir senteze kapı açmıştır.
Bu karşılaşma bir yandan, hafıza alıştırmalarıyla cumhuriyet döneminin yeniden okunması ve buna parelel olarak Alevilerin, gayri müslimlerin "demokratik keşfi" öte yandan, verili kimliğin adım adım demokratikleşmesi ve şeffaflaşması işlevini görmüştür ve görmektedir.
Hatta sivilleşmesi işlevini..
Değil mi ki, asker-sivil gerginliği bu koşullar içinde, belirli siyasi anlayış ile ordu arasındaki çatışma görüntüsünün ötesine geçmiş, ülke askerin siyasi ve askeri işlevlerinin toplum tarafından toplumsal gözle tartışıldığı bir noktaya gelmiştir.
Özetle, toplum siyasetin yolunu açmaktadır.
Siyasi iradenin göz alıcı başarısı bunlar üzerine inşa olmuştur.
Tekrarlamakta mahzur yok, Türkiye"de yaşanan değişimin ve yeşermekte olan modelin temelinde siyasalın toplumsal tarafından yönlendirmesi vardır.
Aksi haller Türkiye"de önemli ölçüde kriz dönemlerine işaret ederler..
Bir madalyonun iki yüzü olan "siyasi ve toplumsal olan arasındaki bağların koparıldığı depolitizasyon halleri" ile "siyasetin toplumu içine hapsettiği aşırı politikleşme durumları" bu kriz dönemlerinin tanımlayıcı unsurlarıdır.
28 Şubat böyle bir dönemdi örneğin..
Bugün içinde bulunduğumuz durum bu açıdan paradoksaldır.
Bir yanda yukarıda altını çizdiğimiz toplumsal seyir yaşanmakta, öte yanda siyasi iktidar ve muhalefet merkezli baskın bir siyasallaşma toplumu dar bir alana doğru itmeye kalkışmaktadır.
Dün bunun örneklerine tanık olduk..
29 Ekim"de sokakta, siyasi alanda yaşananlar baskın siyasetin tezahürleri değil miydi?
CHP"nin ve benzerlerinin derinlerde yatan askeri ve otoriter cumhuriyet özlemi bir yanda, coplar ve biber gazlarıyla gelen tahammülsüzlük ve otoriterlik öte yanda..
Bunlar, siyasetin toplum üzerindeki tahakküm girişimleridir.
Son dönemlerde bunu artan oranda soluyoruz. Sosyolojik gelişmeyi boğan, baskı altına alan siyasi gelişmeler yaşıyoruz.
Siyasetin, siyasi iradenin, muhalefetin her anlamıyla, her yönüyle izlemesi gereken tek güzergah var. Bu, toplumun ve toplumsal değişmenin işaret ettiği güzergahtır..
Aksi durumlar vebale işaret eder...
------------------------------------------------
Yeni Şafak-31 Ekim
|
|
|
|