|
IŞİD vahşeti ve uyarılar...
|
2016-06-30 23:59
|
Ali Bayramoğlu
|
|
Yeni bir vahşet ve acı yaşıyoruz. Atatürk Havalimanında üç canlı bomba, 40"ın üzerinde insanın ölümüne yol açtı.
Türkiye"nin durumu bu tür terör eylemleri açısından belki Irak, Suriye, Lübnan kadar vahim değil, ama ne yazık ki, başta IŞİD olmak üzere terör gruplarının eylem merkezi haline getirdiği ülkelerden birisine dönüşüyoruz.
Bununla ve nedenleriyle ilgili sonsuz varsayım yapılabilir. Herkes siyasi eğilimine göre mantık yürütebilir. Öfkesini söze vurabilir.
Ne var ki, sonuç değişmez, değişmiyor.
Son bir yıl içinde yapılan, sivilleri hedefleyen 16 canlı ve hareketli bomba saldırısında Türkiye"de hayatını kaybeden insan sayısı yaklaşık 300. Yaralı sayısı 1000"in üzerinde.
TAK ve PKK"nın yaptığı bombalı saldırıların, yıllık “ölüm bilançosu” 100, IŞİD"inki ise 200 civarında.
Atatürk Havalimanı"nda IŞİD bir kez daha boy gösterdi.
Diğer saldırılar gibi bu saldırıyla ilgili olarak da, istihbarat zaafı, siyasi tavır hataları gibi hususlar gündeme getirilecektir. Ancak kabul etmek gerekir ki, bu sorun dışsal nedenlerin ötesinde bir yere işaret ediyor.
IŞİD, Türkiye için iki yönlü bir bela...
Hem dışarıdan gelen terör ve şiddet riski olarak, hem Türkiye içinde kuluçkalanan bir yapı olarak karşımızda.
IŞİD, epey zamandır Türkiye"den önemli bir katılım sağladığı gibi, Türkiye"nin kimi bölge ve şehirlerinde hücreler halinde etkili bir şekilde örgütlenen, dini radikalizme yatkın kişi ve kesimler için bir cazibe merkezi oluşturan, camileriyle, kahveleriyle, toplantı yerleriyle kamusal alanda kısmen görünür olan bir yapı.
Güvenlik uzmanı Metin Gürcan"ın son derece isabetli teşhis ve deyişiyle “Türkiye, IŞİD için, bir ana rahmi...”
Ve Türkiye"nin maruz kaldığı her IŞİD saldırısı işin bu boyutunu tekrar akla getiriyor.
Nasıl?
Sorunun temelinde “radikalizm” var.
IŞİD radikalizmi farklı değer sistemlerine açtığı savaşla soluk alıyor, “kutsal-kimlik-öfke ilişkisi”ndan besleniyor. Bu çerçevede hedefinde sadece “öteki” değer sistemi, örneğin Musevi ve Hristiyan değer sistemleri, kötülük ve zulümle özdeş kıldıkları Batı yok. Aynı zamanda kendi değer alanları var. Meydan okumaları İslami alanın içine yöneliyor. Hedefleri bu alanı dönüştürme değil, imha etmek. Bu örgütün her şeyden önce kendisi gibi olmayan Müslümanları küfre nispet eden bir tekfir hareketi olduğunu unutmamak gerek.
IŞİD için Türkiye Müslüman ve hedef bir ülke.
Bu tür radikal hareketlerin öldürdükçe, başarı elde ettikçe, meydan okudukça cazibelerini arttırdığını, bir kimlik oluşturma alanı haline dönüştüğünü, şiddet-inanç ilişkisini kendi başına bir değer sistemi kıldığını görmek gerek.
Batı"daki radikal ve öfkeli Müslüman gençleri de Doğu"daki ve Güney"deki ezilmiş ve kızgın Müslüman gençleri de, Türkiye"dekileri de kendisine çeken bu şiddet, bu şiddetin hedefine ulaşması…
Bu durum kendi başına bir alarm halidir.
Bir dışişleri brifingden aklımda kalan, “IŞİD bölgede geçici bir dalgadır, Kürt tehlikesi ise kalıcı”, formülün bugün en azından birinci ayağı itibariyle ne denli yanlış olduğunu görüyoruz.
Kürt meselesi diplomasi ve siyasetle çözülebilir bir meseledir.
Bölgede, ülkede kökleşecek, türlü uluslararası kullanımlara açık IŞİD tarzı selefi cihat hareketleri ise, gelecek için, pimi çekilmiş ülkenin her yerine saçılmış el bombalarına benzerler.
Bu konuda güvenlik sahasından dini alana kadar uzanan tam seferberlik gerektiren bir belayla karşı karşıya olduğumuzu hiçbir zaman unutmamalıyız.
---------------------------------------------------
Yeni Şafak-30 Haziran
|
|
|
|