|
Madalyonun diğer yüzü: Ölçü
|
2016-08-22 12:51
|
Ali Bayramoğlu
|
|
Hayatta hiçbir şey ak ve karadan oluşmuyor.
Nitekim Gülencileri “ibadet-ticaret-ihanet” şeklinde üç ayrı bloka ayıran cumhurbaşkanı da söylüyor, başbakan da, cemaatin tüm katmanları aynı renkte değil. Bu cemaatle temas etmiş, yolu kesişmiş her kişi “suç” ve “kabahat” açısından aynı konumda değil, herkes FETÖ"cü ve onun işbirlikçisi değil.
Bu, dün Ergenekon ve Balyoz davası için de geçerliydi.
Zamanla bu davaların Gülen örgütü tarafından kullanıldığı, kirletildiği, araya tasfiye niyetiyle (örneğin Balyoz ve casusluk davasında yargılanan subayların pek çoğu) ya da baskı kurma niyetiyle (örneğin Avcı, Şener ve Şık) masumların karıştırıldığı ortaya çıktı. Davalar düştüler ve sanıkları aklandı.
Bugün gelinen noktada, bu davaları kirleten dokunun ne ve kim olduğunun darbe girişimiyle, tüm diğer yönleriyle ortaya çıkması, bu “aklanma”yı daha işlevsel hale getirdi. Balyoz davasından yargılanmış kimi subay ve generallerin, darbe girişiminden sonra kritik görevlere atanması bunun bir göstergesi.
Ancak hiçbir şey ak ve kara değil.
Şahsen Ergenekon ve Balyoz davasına yönelik bakışım temelde hiç değişmedi.
Bu davalar, aşırı ulusalcı ve militarist grupların “askeri kalkışma” hazırlıklarına yönelikti ve bu konuda kimi sanıklar açısından somut ve açık deliller içeriyordu. Bu delillerin arasına sahte ve kirli olanlarının karışması tüm dava dosyasını hukuken kirletti ve düşürdü.
Ancak bu durum, ne “kalkışma” hazırlıkları ne de faillerinin orada bulunduğu gerçeğini ortadan kaldırır. Balyoz davasına ilişkin, I. Ordu seminerinin sadece ses kayıtları bile herhangi bir hukuk devletinde bu semineri hazırlatan askerleri mahkum etmeye yeterdi.
Ergenekon davasına ilişkin, sadece Özden Örnek günlükleri, Hilmi Özkök, Aytaç Yalman"ın ifadeleri, Ergenekon eklerinde kimi ifade ve bulgular bile Sarıkız-Ayışığı gibi hazırlıklara girişenlerin yargılanması ve ceza alması için kafi gelirdi.
Bu davaları orduda tasfiye, sistemde güç hedefleyerek kirleten Gülen cemaatiydi, evet.
Ancak masum subayların, masum sanıkların arkasına saklananlar, onların masumiyetini kendisine kalkan yapanlar da bir o kadar kirliler arasında yer alırlar.
İnsanlar, toplumlar, sistemler deneyimlerle olgunlaşır, deneyimlerden ders alırlar.
Biz alıyor muyuz?
10 yıl sonra bugünlere bakarak “darbe sonrası alınan tedbirlerde ölçü kaçmış, kurunun yanında yaş da yanmış, yaşlar kurulardan çokmuş, takdire dayalı idari ve adli tedbirler olmuş rejimin rengini bozmuş” diyecek miyiz?
Örneğin, olağanüstü hal rejimi, evet, kanun hükmünde kararname çıkarmaya izin veriyor. Ancak bu kararnamelerin sadece olağanüstü hal süresince geçerli olacağını söylüyor. Peki, açığa alınan 76.000 memur olağanüstü hal bittikten sonra yüksek mahkemelere başvurursa ne olacaktır? Bunların hak aramasını hukuk düzeni içinde engellemek nasıl mümkündür? Mümkün olursa, bunun rejim açısından anlamı ne olur?
Örneğin, başbakanın en son verdiği, 20.000 kişilik tutuklu rakamı. Darbeye karışanların, 10.000 civarında olduğunu biliyoruz. Geri kalanı, yardım, yataklık, destek vs. gibi iddialarla tutuklandı. Devlette gizli cemaatçi çok sayıda olduğu söyleniyor, Anadolu"da cemaatle temas etmemiş işadamı neredeyse yok gibi. Tutuklu sayısı muhtemelen 30.000"lere varacak.
Bu miktarda darbeci ve FETÖ"cü tutuklusu, hiç şüphe yok ki, bir yanıyla, bu ölümcül yapının ifade ettiği tehlikeye işaret eder.
Ancak, diğer yanıyla, (örneğin 17-25 Aralık öncesi-sonrası tavır gibi hukuki tanımı pek zor bir kriterden ve takdirden hareketle yapılan tutuklanmaları dikkate alırsanız) siyasal sistemi yargıdan yasamaya kadar her yönüyle kendisine mahkum edecek, bunu yönetmek, buna gerekçeler bulmak zorunda kalan bir sistem tablosunu da üretir.
Dikkat edelim ve tekrarlayalım:
Tasfiyelerden yeniden yapılanmaya, bugün, sistemin inşası sırasındaki eğilim ve ilkeler Türkiye"nin yarınını şekillendirecekler.
------------------------------------------------------
Yeni Şafak- 20 Ağustos
|
|
|
|