|
Hasan Cemal |
|
|
|
|
|
|
|
Tayyip Erdoğan’la devlet ve devletlû...
|
2012-12-21 19:23
|
Hasan Cemal
|
|
Prof. Dr. Mustafa Erdoğan’dan: “Son yıllarda AKP’lilerden, ‘İş sizin bildiğiniz gibi değil, devleti yönetmek başka bir şey’ mealindeki sözleri ne kadar da çok duyuyoruz. Artık devleti yönettikleri, ‘devletlû’ oldukları için olsa gerek, bizim gibi naçiz ademoğullarının, onların yapıp ettiklerini ‘hikmetinden sual’ edemeyeceğimizi sözleri, jestleri ve mimikleriyle ne kadar da kendilerinden emin bir şekilde gösteriyorlar!”
Uğur Mumcu’yu kim öldürdü? Özal zehirlendi mi? Meslektaşlarımız Abdi İpekçi ve Çetin Emeç cinayetlerinin arka planı nedir? Faili meçhul cinayetler... Kahramanmaraş, Çorum gibi bazı katliamlar... Bunlarla birlikte yıllar içinde bir kez daha tartışmaya açılan konu malum: Devlet, derin devlet. Bazen Kontrgerilla, bazen Özel Harp Dairesi... JİTEM de kulaklara çalınıyor. Ama sanki bir gizli el geçmişte birçok kez olduğu gibi galiba yine devreye giriyor ve bu ‘derin yapılar’ın aydınlanmasına izin vermiyor. Bu derin yapı devlet mi? Veyahut derin devlet mi? Neden bunca yıldır Ak Parti iktidarı bu konuda bir şey yapmıyor? Yoksa yapamıyor mu? Eli kolu bağlı mı hükümetin de? Sorular çoğaltılabilir. Bu memlekette eğer birinci sınıf demokrasi ve hukuk düzeni istiyorsak, mutlaka sorgulanması gereken bu konularda Meclis Darbe Komisyonu’nun vardığı sonuç şöyle: “Devletteki derin yapı tasfiye edilebilmiş değil!” Komisyon Başkanı, Ak Parti milletvekili Nimet Baş şöyle diyor: “1960’tan 28 Şubat sürecine kadar bütün darbeleri mercek altına alıp inceledik. Her dönemde karanlık olaylar yaşanmış, fakat aydınlatılamamış... Siyasi suikastlar, cinayetler ve karanlık olayların her biri, birtakım kozmik odalarda üretilen, psikolojik harbin unsurlarıdır.” Niye aydınlatılamamış? Kozmik odalar niçin kapalı? Neden hâlâ girilemiyor? Ak Parti’yi tutan nedir? Bu sorular, Güldal Mumcu’nun İçimden Geçen Zaman adını taşıyan düşündürücü kitabını okurken yine aklıma takıldı. Bir başka deyişle, Uğur Mumcu’nun katili ‘Ortaçağ karanlığı’ değilse kimdir, nedir? Devletin ‘karanlık kozmik odaları’na girip siyasi cinayetlerin, faili meçhul cinayetlerin, muhtıra ve darbelere yol açan komploların izini sürmeden, hiç kuşkunuz olmasın, demokrasi ve hukukun üstünlüğüne giden kapı açılamaz bu memlekette. Devleti hukuk kurallarına tabi kılınmamış bir ülkede, “Söz konusu vatansa gerisi teferruattır!” zihniyetinin damgasını vurduğu bir devlet düzeninde, güzellik ve mutluluk olmaz. Bireyin hak ve özgürlüklerini böyle bir devletin insafına bırakan bir düzen demokrasi olamaz. Bu pencereden Başbakan Erdoğan’a ve Ak Parti hükümetine bakınca özellikle son birkaç yıldır iyimser bir tablo ortaya çıkmıyor. Şimdi ayrıntıya girmiyorum. Ak Parti iktidarında birçok bakımdan kendini belli eden artık devlet benim kibiri, öyle sanıyorum ki, ‘derin yapılar’ın üstüne yürünmesini önlüyor. Lafı uzatmak yersiz: Ak Parti ve devlet, siyaset meydanında güncelliğini korumaya devam edecek. Bu konuda, Prof. Dr. Mustafa Erdoğan’ın 14 Aralık 2012 tarihli Milliyet’te, Düşünenlerin Düşüncesi’nde çıkan Hikmet-i hükümet ve AKP başlıklı, taşları yerli yerine oturtan yazısı şöyle bitiyordu: “İronik olan şu ki, Cumhuriyetin ‘hikmet-i hükümeti’nden şunca zarar görmüş olan dindar-muhafazakâr kitlenin iktidara taşıdığı AKP liderliği bile kısa süre içinde aynı söylemi benimsemekte hiç de zorlanmamıştır. ‘İş sizin bildiğiniz gibi değil, devleti yönetmek başka bir şey’ mealindeki sözleri son yıllarda AKP’lilerden ne kadar da çok duyuyoruz. Artık devleti yönettikleri, ‘devletlû’ oldukları için olsa gerek, bizim gibi naçiz ademoğullarının, onların yapıp ettiklerini ‘hikmetinden sual’ edemeyeceğimizi sözleri, jestleri ve mimikleriyle ne kadar da kendilerinden emin bir şekilde gösteriyorlar!”
----------------------------------------------------
Milliyet-20 Aralık
|
|
|
|
|
|
|