|
Hasan Cemal |
|
|
|
|
|
|
|
ABD'nin Türkiye'yi aşağılayıcı resmi açıklaması
|
2019-12-07 16:20
|
Hasan Cemal
|
|
T24"teki köşesinde "NATO"daki adamımız" başlıklı bir yazı kaleme alan gazeteci yazar Hasan Cemal, Türkiye"nin YPG"ye karşı veto şantajının NATO"da bir karşılık bulamadığını ve yalnızlaştığını dile getirdi. Rusya"nın Erdoğan"ı Nato"daki adamımız şeklinde tanımladığına dikkat çeken Cemal, Türkiye"nin yandaş medyanın yanıltıcı haberlerinin aksine Nato zirvesinden düşündüğünün aksine olumsuz bir tabloyla döndüğünü vurguladı
ABD"nin Nato Zirvesi"nin ardından gerçekleştirdiği açıklamada Türkiye"nin aleni bir şekilde aşağılandığını ileri süren Hasan Cemal"in yazısının ilgili bölümü:
NATO Zirvesi’ne gelince.. Önce hatırlayalım. Vladimir Florov, 14 Nisan 2019 tarihli Moscow Times gazetesinde Our Man in NATO (NATO’daki Adamımız) başlıklı yazısındaki şu satırları okuyalım...
Moskova, yakında tek bir kurşun atmadan, tek bir tank sevketmeden veya tek bir internet trolü kullanmadan sadece anahtar bir ülkeyi NATO askeri sisteminin dışına çıkarmak suretiyle NATO’nun birliğini tahrip etmeyi başarabilir. Dahası, bu çabası için üstüne 2.5 milyar dolar kazanmış olur. Ve bütün bu hedefleri herhangi bir yaptırıma da maruz kalmadan vurabilir. Burada bahsettiğim tabii ki Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Erdoğan’ın S-400 hava savunma sistemi satın alma kararı...
NATO’nun son Londra Zirvesi’ne açılan süreçte ve zirvede yaşananlar, Vladimir Florov"un 14 Nisan 2019 tarihli makalesinin çerçevesine oturuyor.
Zirve sürecinde Erdoğan...
Zirve sürecinde neler oldu? Erdoğan, Amerika"yla yaşanmakta olan ve ABD Kongresi’nin Yaptırım Kanunu"na da takılan S-400 füze krizini, Suriye’de PYD/YPG konusundaki kendi taleplerine bağlama ve bunu karşı yaptırım olarak kullanma taktiğini benimsedi. Nasıl mı? Türkiye’nin de yıllardır hazırlanmasına katıldığı Polonya ve Baltıklar’daki yeni konuşlanma ve operasyon planlarını veto etme tehdidiyle. Neye karşı? NATO’nun, YPG’nin terörist bir örgüt olduğunu kabul etmesi şartıyla. "Aksi takdirde veto ederim bu planları ve asla uygulanamazlar" dedi. Putin’in ve Rus Genelkurmayı"nın da arayıp bulamadığı zaten bu değil miydi? Yani, "birisi çıksa da NATO’nun bu planlarını veto etse, hem NATO zaaf içine düşse, hem de biz rahatlasak" diye düşünmedikleri söylenebilir miydi? Peki bu üç konunun birbiriyle ne alakası vardı? Herhalde vardı ki, Türkiye en üst makam sahibinden, Dışişleri ve Savunma Bakanlarına gelene kadar her ağızdan, zirve öncesinde veto ederiz deyip durdu. Ne almak için? NATO’nun YPG’yi terörist olarak tanımlamasını sağlamak için... Bir taraftan da bu veto tehdidiyle, "NATO"ya S-400’leri de kabul ettiririz" diye düşünmemiş olamazlardı. Esasen Türkiye ile ABD ve NATO arasındaki en güncel ayrılık buradan kaynaklanmıyor mu?
Erdoğan-Trump dostluğu mu?
Herhalde tüm bu karmaşık denklemlerde Erdoğan, Trump’la kurduğu dostluğa güveniyordu. Ancak, kendisi şu anda Kongre’de ciddi bir azil tehlikesiyle karşı karşıya olan Başkan Trump da, Türkiye başta olmak üzere, dış konuları Kongre nezdinde adeta birer koz olarak kullanmaya çalışıyordu. Erdoğan’ın göremediği bir şey vardı. Trump geçen seferki gibi, tavşan kaç tazı tut taktiği güdüyordu. Bir yandan Erdoğan’a gaz veriyor, diğer yandan kendine yakın Kongre üyeleriyle Türkiye aleyhindeki karar tasarılarını birer birer Kongre’ye sunuyor ve Demokles"in Kılıcı"nı Türkiye’nin üzerinde sallamaya devam ediyordu. Geçelim. Tekrar zirveye gelelim. Zirve daha başlamadan, yanlış hesap Bağdat’tan döner deyimindeki gibi, bu defa Paris’ten döndü.
Macron"dan Erdoğan"a...
Cumhurbaşkanı Macron, Trump’ın kendisini aşağılayıcı tavrı karşısında, canlı yayında ve bütün dünyanın gözü önünde dedi ki:
Türkiye zaman zaman IŞİD taşeronu güçlerle çalışıyor.
Dedi ki:
IŞİD’e karşı omuz omuza mücadele ettiğimiz YPG konusunda Türk Cumhurbaşkanının kafa karışıklığını aşması gerekmektedir.
Bunun arkasında tabii zirve öncesi Macron’un NATO’ya yönelik, "Beyin ölümü yaşıyor" sözlerini Erdoğan"ın kendi üzerine alarak, "Ey Macron sen önce kendi beyin ölümüne bak" gibi, gerekliliği de tartışmalı sözlerinin doğurduğu soğuk hava yatıyordu. Erdoğan böylece Macron’a Türkiye’yi doğrudan itham altında bırakma fırsatını da kendi eliyle vermiş oldu.
Sonucun anlamsızlığı...
Zirve’den ve Erdoğan’ın Trump ile görüşmelerinden çıkan sonuç, tek kelimeyle "anlamsız"dır. Anlamsızdır çünkü... Bir: Bu kadar bağırış çağırışa karşın, YPG’nin terörist olduğu konusu zirve gündemine bile alınmadı İki: Baltık operasyon planları -bırakın veto"yu- Türkiye’ye kabul ettirildi. Üç: S-400’lerin NATO’ya entegrasyonunun asla kabul edilemeyeceği Zirve Bildirisi"ne girdi. Dört: Bu da yetmedi, Erdoğan-Trump görüşmesinden sonra ikisi de "çok başarılı geçti" derken, birden bire Beyaz Saray resmi internet sitesinde yapılan açıklamanın ilk cümlesinde, "Görüşmede Türkiye’nin İttifaka yönelik yükümlülüklerini yerine getirmesinin önemi vurgulandı" ifadesi yer aldı. Yani? Türkiye’ye bir bakıma denilmiş oldu ki:
Sen önce İttifak’ın birliğini, uyumunu, etkinliğini tehdit etmekten vazgeç, yükümlülüklerini yerine getir, sonra bakarız.
Bu kadar aşağılayıcı...
Bunca yıldır bu süreçleri ve zirveleri takip ederim, bu kadar vaveyla ve kuru gürültüden sonra, hem de yakın dostunuz olduğunu iddia ettiğiniz bir ABD Başkan"ıyla "başarılı geçti" denilen bir görüşmeden sonra böylesine aşağılayıcı bir resmi açıklamayı ilk defa gördüm. Bari nezaketen "müttefiklerin yükümlülüklerini yerine getirmesi" falan diyerek, zevahiri kurtarsalardı. Onu da yapmamışlar... Peki, ne oldu veto’ya? YPG’nin terörist olarak tanımlanması talebine? S-400’lerin kabul ettirilmesine? Oraya ne için gittiniz, ne alıp döndünüz? Neymiş? Zirve Bildirisi"nde "terörün her türüne karşı olunduğu" yer almış, bu da başarıymış... İnsan utanır. NATO’nun özellikle 11 Eylül’den sonra açıklanan her sonuç bildirisinin amentüsü, "teröre karşı ortak mücadele konusunda kararlılık"tır. Ne yapacaktı NATO? Teröre karşı değilim mi diyecekti? Geçiniz... Olan bellidir.
---------------------------------------------------------
T 24- 6 Aralık 2019
|
|
|
|
|
|
|