|
Kürt'ün hakkı, Türk'ün haysiyeti...
|
2013-01-05 11:54
|
Oral Çalışlar
|
|
Çabaların iki kardeş halkın kaderini değiştirebilecek bir boyut kazanması, sizi neden bu kadar telaşlandırıyor?
Bu kez silahların susması yönünde iki taraflı ciddi bir duyarlılık ve kararlılık görülüyor. Toplumun da bu çözüm çabasına olumlu bir sessiz destek verdiği söylenebilir. Her kritik çözüm aşamasında bir tertiple yüz yüze gelindiği bir gerçek. Çözüm çabalarının bundan sonra karşılaşabileceği engelleri algılayabilmek adına biraz geçmişe bakalım...
Oslo görüşmelerinin kamuoyuna yansıdığı günlerde, ‘milliyetçi tepki’ bekleyenler umduklarını bulamamıştı. Toplumun önemli bir ağırlığı, esas olarak, PKK ile yapılan görüşmeleri olgunlukla karşılayabildiğini göstermişti.
Bugüne kadar, çeşitli iktidar odakları, çatışmadan beslenerek var olabildiler. Ülke üzerindeki egemenliklerini sürdürmelerine katkıda bulunan sihirli anahtarın adı ‘çatışma’ydı.
Türkiye’de, askerin siyasete müdahalesi, yıllarca, ‘siyasetin olmazsa olmazı’ konumundaydı. Bu, şu an büyük ölçüde aşıldı, aşılıyor... Kürt sorununun silahlı bir mesele olarak varlığını sürdürmesi, militarizmin ve militarizmi canlı tutmak isteyen kesimlerin elindeki son umut kalesi.
Çözüm yönünde eskiye oranla daha inandırıcı bazı adımların atılması, Türkiye’nin ufkunu, hedeflerini yeniden tanımlayabilecek kadar ciddi bir etki yapabilir. Bugünden yarına tam bir çözüm mümkün görünmese de silahların susması halinde, Türkiye’nin son yıllardaki dönüşüm süreci yeni bir heyecan kazanabilir.
Ülkedeki alışıldık normları böylesine değiştirebilecek bir gelişmenin, eski çatışmacı Türkiye’den beslenen çevrelerde bir ‘tepkisel psikoloji’ doğurması normal.
Şimdi, çözümü zorlaştırabilmek ve milliyetçi kamuoyunu, militarist damarı kışkırtabilmek yönünde son bir umutla ‘Türklerin haysiyeti’nden söz etmeye başladılar. Süreçte daha ileri adımlar atılması halinde, Türkiye’nin batısında çatışmacı bir durumun ortaya çıkacağı yönünde ima ve tehditlerde bulunuyorlar.
Binlerce yıldır kardeşçe yaşamış, 32 yıllık çatışmaya rağmen durumu bir düşmanlığa dönüştürmemiş iki halktan söz ediyoruz... Kürt’ün hakkını hukukunu kazanması Türk’ün haysiyetini neden rencide etsin ki! Yıllardır iç içe yaşadığı bir halkın özgürlüğüne karşı olmak mı ‘Türklerin haysiyeti’dir? Farklı kimliklerin bir arada yaşayabilmesi Türk’ün haysiyetine darbe mi vurur? Türkleri özgürlük düşmanlığı yönünde kışkırtmak, haysiyetli bir gazetecilik anlayışı mıdır?
Türkler, kardeşlerinin anadillerini konuşmalarını, kimliklerini sahiplenebilmelerini, insani haklarına, siyasi özgürlüklerine tam anlamıyla sahip olabilmelerini neden bir onur meselesi yapsınlar? Türklüğün onuru, tam tersine, bu konulara saygı, sevgi, hoşgörü ve evrensel değerler penceresinden bakabilmek değil midir?
Kürtlerin haklarını kazanmalarının Türklerin onuruna dokunacağını iddia edebilmek nasıl bir ruh halidir? Böyle bir tahrikçi dil nasıl mümkün olabiliyor?
Şurası bir gerçek ki, bir kesim, AK Parti’nin başarısızlığını kendisine temel amaç edinmiş durumda. “Yeter ki AK Parti işleri çözemesin, Türkiye batacaksa da batsın” psikolojisi bu anormalliklerin tek açıklaması olmasa da bugünkü korkunun ve tepkisel çıkışların önemli nedenlerinden birini oluşturuyor.
Birileri “Açık açık konuşalım” diyor. Evet, konuşalım... Çözüm ve yenilenme yönündeki çabaların, bir ülkenin ve iki kardeş halkın kaderini değiştirebilecek bir boyut kazanması sizi neden bu kadar telaşlandırıyor?
Yoksa çözüm yolunda atılacak her adım size döneminizi tamamladığınızı mı hatırlatıyor?
Kaybettiğinizi mi hissediyorsunuz
-----------------------------------------------------
Radikal-5 Ocak
|
|
|
|