|
Alevilerin Kürtlerle ittifakı ya da ittifaksızlığı
|
2013-08-27 10:38
|
Oral Çalışlar
|
|
Kutuplaşma bu haliyle sürdüğü müddetçe, her an patlamaya hazır bir çatışma potansiyeli önümüzde duruyor demektir.
Kürtler, son dönemde özellikle çözüm süreciyle birlikte, Türkiye’deki sert kutuplaşmanın dışında kalma ve daha esnek bir siyaset izleme şansını yakaladılar. Bu pozisyonları, ülkemizin demokratikleşmesi, kutupların yumuşatılması bakımından bir imkân olarak görülebilir.
Kürtlerden sonra en önemli kimlik talebinin temsilcisi ise Aleviler. Peki, Aleviler de aynı oranda dinamik bir pozisyon alabiliyorlar mı? Demokratik taleplerini, ülkedeki kutuplaşmalardan bağımsız olarak tanımlayabiliyorlar mı? Hacıbektaş’taki törende Başbakan Yardımcısı Bekir Bozdağ’ın uğradığı saldırı, Alevileri bu açıdan değerlendirmeyi gerekli kılıyor.
Hacıbektaş’taki tablo; ‘siyasallaşmış Aleviler’in, ‘kutuplaşmış Türkiye’nin bir tarafında yer aldığını gösteriyor. Karşı taraftan bakıldığında, Aleviler, ulusalcı muhalefetin ana güçlerinden birisi olarak ortaya çıkıyor.
Bu tutumlarında Alevilerin kendi tarihsel tecrübelerinden kaynaklanan nedenler olduğu muhakkak. Cumhuriyetin kuruluş yıllarındaki laiklik uygulamaları, kuşkusuz, Alevileri da baskı altına almıştı ama İslamcılara yönelik kısıtlamaların da var olması, dengeleyici bir rol oynuyordu. Alevileri, ‘genel demokratikleşme çerçevesi’nin en önemli potansiyel güçlerinden birisi olarak görmekten, onların temel talepleriyle ‘insan hakları temelli demokratikleşme’ vizyonunu tam anlamıyla örtüşen bir çizgi içinde değerlendirmekten yanayım.
Sünni söylem Alevilerin önemli bir ağırlığının AK Parti iktidarından memnun olmadığını, hatta iktidara karşı tepkisel bir tutumun dikkat çektiğini söylemek mümkün.
Alevilerin eleştirilebilecek önyargıları olsa da bu pozisyona gelmelerinin asıl sorumlusunun yine de onlar olduğu söylenemez. AK Parti, 7 Alevi çalıştayına, değişik toplantılara rağmen, ne yazık ki, Alevileri tatmin edebilecek, onların kafalarındaki şüpheleri dağıtabilecek bir dil oluşturamadı, gereken hamleleri yapamadı.
Cemevlerinden tutun da Diyanet İşleri’nin yapılanmasına kadar bir dizi konuda, genel Sünni söylemin dışına çıkılamadı. Alevilerin siyasallaşmış kesimleri, bu kamplaşma nedeniyle Kürt sorununda da gereken duyarlılığı göstermekten uzak bir görüntü verebiliyorlar. Halbuki ‘kimlik talebi’ aynı oranda yoğun ve haklı olan bu iki büyük toplumsal potansiyel yan yana dursa, durabilse ve ortak tavırlar geliştirilse Türkiye’nin değişim karnesi çok farklı olabilir.
Bölünmüş Türkiye manzarası, şu anki temel görünümü oluşturuyor. Kutuplaşma bu haliyle sürdüğü müddetçe her an patlamaya hazır bir çatışma potansiyeli önümüzde duruyor demektir.
Yönetimin ve devletin buyurgan dili terk etmesi, tabii ki, şu noktada en temel ihtiyaç... Alevilerin kendilerini belli bir kutupta konumlandırmaktan sıyrılabilmeleri için onların çok haklı taleplerini içselleştirebilen bir iklime ihtiyaç var. Hazırlandığı söylenen yeni reform paketinin içinde cemevlerinin statüsünün ne olacağı, bu bağlamda büyük önem taşıyor. Türkiye’de demokrasi isteyen kesimlerin, başta Kürtlerin ve Alevilerin bu genel talebi ortaklaşa dile getirebilecek bir olgunluk ortaya koyup koyamayacaklarını hep birlikte göreceğiz... Aleviler, ‘çözüm süreci’ne ne kadar duyarlılar? Kürtler, Alevilerin en temel isteklerine ne kadar destek veriyorlar? Bu soruları önümüzdeki dönemde yakından takip etmemiz gerekiyor.
Bölgemizde bu çapta altüst oluşlar yaşanırken en kritik toplumsal kimliklerin ortak bir uzlaşma zemini yaratmaktan uzak olmaları umut kırıcı. Hükümetin paketi bir adım olabilir. Tabii, Alevi siyasetinin ‘ulusalcı omurgaya mahkûm’ imajının da değişmesi gerekli. Zor ama mümkün...
-------------------------------------------------
Radikal-24 Ağustos
|
|
|
|