2024-03-19
Skip Navigation Links
Destpêk/Anasayfa
Pêwendî/İlişki
Lînk
Skip Navigation Links
Video
Album
Arşîv
Hasan Cemal
 
Bu kafayla barış ve demokrasi mi?
2012-07-15 20:00
Hasan Cemal
Yanı başımızda, Irak Kürdistanı’nda Kürtçe okulları, Kürtçe üniversiteleri, Kürtçe resmi diliyle bir ‘Kürt devleti’nin çekirdeği çoktan atıldı. Bir adım ötemizde bunlar yaşanırken, biz hâlâ Kürtçe seçimlik ders tartışması yapıyoruz; iktidarıyla muhalefetiyle Kürtçe eğitimi reddediyoruz; Sur Belediye Başkanı’nı Kürtçe yüzünden emsal olur diye yıllardır süründürmeye gayret ediyoruz.
Abdullah Demirbaş... Diyarbakır, Sur ilçesinin Belediye Başkanı.
Demirbaş ve ailesi bu köşede ve kitaplarımda ilk kez yer almıyor.
Yaşadıkları, hem Kürt sorunu nedir sorusunun çerçevesini çizer, hem de bu ülkede devletin Kürtçe’yle, farklı kimliklerle olan meselesini özetler.
Geçen gün bir e-mail atmış.
Anlatıyor.
Sur Belediyesi olarak bir uygulama başlatmışlar. İşyerlerinin ismini Türkçe’yle birlikte Kürtçe, Süryanice, Arapça ve Ermenice koyanların ruhsat harcını yüzde 50 indirmişler.
Sur Kaymakamlığı dava açmış, İdare Mahkemesi geçen hafta yürütmeyi durdurmuş.
Bu bir ilk değil.
Abdullah Demirbaş şöyle diyor:
“Çok dilli ve çok kültürlü yerel yönetim anlayışını hayata geçirmek istediğim için hakkımda birçok soruşturma açıldı. Bu soruşturmalar daha sonra hakkımdaki davalarla sonuçlandı.”
Bu davalardan bazıları:
Konusu, Kürtçe kitap olan dava...
Şemomok adlı Kürtçe çocuk dergisi nedeniyle açılan dava...
İnsan hakları haftasını duyuran Kürtçe afiş davası...
2011’de Diyarbakır Asliye Ceza Mahkemesi’nde açılan Kürtçe oyun kitabı davası... (Bu davadan, halen Yargıtay aşamasında olan 5 ay hapse mahkûm olmuş durumda Sur Belediye Başkanı Abdullah Demirbaş)
Bu yılki bir başka dava:
Sur Belediyesi, yerel dilleri bilen işçi arandığına dair bir duyuru yapmış 2012 yılında. Bu dillerin başında Kürtçe var tabii. Önce İçişleri Bakanlığı Mülkiye Müfettişliği’nce soruşturma, arkasından da dava...
Demirbaş diyor ki:
“Soruşturma, Anayasa’nın eşitlik ilkesine aykırılıktan açılmıştı. Oysa, ben bunun tam tersini, Anayasa’daki eşitsizliği göstermek istiyordum. Türkiye’de diller arasındaki ayrımcılığın altında yatan yasal olguları çürütmek için böyle bir şey yapmıştım.”
İçişleri Bakanlığı tarafından bu yıl içinde açılan ve halen devam etmekte olan bir başka soruşturma daha var.
Konusu:
Kürtçe, Ermenice, Arapça, Süryanice dillerindeki ‘Hoş Geldiniz’ tabelası.
İçişleri Bakanlığı Mülkiye Müfettişliği, farklı dillerdeki bu tabela nedeniyle belediyenin zarara uğrayıp uğramadığını araştırıyormuş...
Üç dil üç sokak projesi...
Abdullah Demirbaş devam ediyor:
“Yıl 2007... Üç sokağa biri Kürt, biri Ermeni, biri Süryani üç yazarın adını koyduk. Belediye Meclisi’nde çok dilli kararı aldık. Ben görevden atıldım, Meclis de feshedildi. Ama sonra yargıda beraat ettik.”
Yine Demirbaş’tan:
“Kürtçe ve Ermenice dil kursu açtık. Bu da şu sıralar soruşturma konusu... Diyarbakır Valiliği’nin 18 Mart Çanakkale Şehitleri için Türkçe ve Kürtçe duyuru yaptığı tarihte, ben Belediye Başkanı olarak, Kürtçe nedeniyle 5 ay hapis ve 3 bin lira para cezasına çarptırıldım.”
Demirbaş devam ediyor:
“Sur’da kurduğumuz Kürtçe çağrı merkezinin bulunduğu sokağa Süryani yazar Naum Faik Polalk’ın adını verdik, kabul edilmedi. Türk vatandaşı olup olmadığı sorulacak denildi. Henüz cevap yok.”
Daha o kadar çok örnek var ki.
Bunlardan apaçık ortaya çıktığı gibi, bu devletin Kürtçe’yle, Kürt kimliğiyle, farklı kimliklerle meselesi bitmiş değil.
Bu mesele, Cumhuriyet 1920’lerde kurulurken önce “Türk var Kürt yok, Türkçe var Kürtçe yok!” diye başlamıştı.
Zamanla Kürdün varlığını tanırken, Kürtçe’yi reddetmeye, yasaklamaya devam ettik.
Sonra Kürtçe’yi kabullendik.
Mesele yine çözülmedi.
Bu kez Kürtçe’nin öğretilmesini yasakladık. Uygulamada Kürtçe’nin kullanımına engeller çıkarmaya devam ettik.
Bütün bu yasakları ve Kürtlüğün inkarını, bölünme korkusu ile gerekçeledik.
Ama olmadı.
29. Kürt isyanı otuz küsur yıldır kanlı biçimde devam ediyor.
Yanı başımızda, Irak Kürdistanı’nda Kürtçe okulları, Kürtçe üniversiteleri, Kürtçe resmi dili, Kürtçe medyasıyla bir ‘Kürt devleti’nin çekirdeği çoktan atıldı.
Bir adım ötemizde bunlar yaşanırken, biz hâlâ Kürtçe seçimlik ders tartışması yapıyoruz, Sur Belediye Başkanı Abdullah Demirbaş’ı Kürtçe yüzünden emsal olur diye yıllardır süründürmeye gayret ediyoruz.
Kürtçe eğitim hakkını reddediyoruz.
Hem Erdoğan hem Kılıçdaroğlu, seçimlik dersin ötesine gidilemeyeceğini, ‘Kürtçe eğitim’in Türkiye’yi böleceğini hep bir ağızdan söyleyebiliyorlar.
Nerelerden geldik, neler yaşadık. Ama hâlâ ders alamadık.
Yanlış klişeler, kalıplaşmış devlet ezberleri bugün hâlâ iktidarıyla, muhalefetiyle beyinleri teslim almaya devam ediyor.
Ak Parti iktidarı, Kürtlerin 3 milyona yakın oyunu alan, TBMM’de koca grubu olan, 100 kadar belediyeyi yöneten yasal bir partinin, BDP’nin mitinglerini, faaliyetlerini yasaklamanın peşinde.
KCK operasyon ve davalarıyla siyaset alanını daralttıkça daraltıyor.
Barış ve demokrasi bu anlayışla, bu kafayla mı gelecek Türkiye’ye?..
Hadi canım sen de!
-----------------------------------------------------
Milliyet-11 Temmuz
Print