2024-03-19
Skip Navigation Links
Destpêk/Anasayfa
Pêwendî/İlişki
Lînk
Skip Navigation Links
Video
Album
Arşîv
Hasan Cemal
 
Tayyip Erdoğan’la memleketin halleri...
2012-08-10 00:59
Hasan Cemal
Amerikalı meslektaşım Christiane Amanpour diyor ki: “Benim için gazetecilik, ‘Bir taraftan öyle, diğer taraftan böyle’ diyen bir meslek değildir. Sonuçta biz bu işi insanlara hesap sormak için, iktidarı hesap vermeye mecbur bırakmak için yapıyoruz.”

Başbakan Erdoğan’ın geçen pazar akşamı A Haber’de söylediklerinden şu sıcak yaz günlerinde epeyce yazı çıkarabilirdim.
Üstelik kolay yazılar olurdu.
Sertlik dozunu da şöyle bir kıvamında tutsam, Sayın Başbakan’a oradan buradan bir iki laf da oturtsam, ses getiren bir yazı da çıkabilirdi.
Çünkü hayret vericiydi performansı.
İşkenceci polis hakkındaki sözleri...
Cemeviyle ilgili ucube tarifi...
Barzani’ye karşı böyle giderse külahları değişiriz tavrı...
PKK konusundaki medya eleştirileri...
Medyaya bakışı...
Daha doğrusu, medyayı siyasal iktidarın emri altına almaya dönük eğilimleri ya da kendi sözünden hiç çıkmayacak, suskun bir medya özlemi...
Hepsi tek tek yazı konularıydı.
Ama içimden gelmedi yazmak.
Her şeyden önce, ilk defa yazmış olmayacaktım. Zaten birkaç yıldır, Başbakan Erdoğan’ı bu konularda bazen sert dille eleştiriyordum.
Hatırlıyorum, geçen yılın nisan ayındaki bir yazımın başlığını:
Erdoğan Ankaralılaşıyor!
Telefon etmişti, “Hayır, Ankaralılaşmıyorum, Türkiyelileşiyorum!” diye...
İnandırıcı olamamıştı.
A Haber’deki performansı da öyle. Ankaralılaşma, devletleşme, otoriterleşme sürecinde yol almaya devam ediyor Tayyip Erdoğan...
Ama içimden gelmedi yazmak.
Demin belirttiğim gibi hem çok yazdım son zamanlarda, hem de o Allah’ın belası “Ben bu filmi çok gördüm!” duygusu...
Yıllar geçtikçe daha çok kapılıyorum bu hisse.
Çünkü bazı sorunlar değişmiyor.
Çözülmüyor.
Çözülmüyor, birikiyor.
Yılan hikâyesine dönüyor.
Hangi sorunlar?
Alın işkence sorununu...
Alın Alevi sorununu...
Alın Kürt sorununu...
Başbakan Erdoğan’ın koruyucu kanatları altına aldığı işkenceci polis ile ‘işkenceye sıfır tolerans’ vaadi lafta kalmıyor mu?
Alevilere nerede, nasıl ibadet edeceklerini buyuran bir devletle, bir siyasal iktidarla demokrasi yan yana gelir mi? Böyle bir zihniyetle inanç özgürlüğü bağdaşabilir mi?
“Kürt sorunu bizim de sorunumuzdur” diyerek yola çıkan bir Tayyip Erdoğan’ın çok geçmeden, eskiler gibi, “Kürt sorunu yoktur, Kürt kökenli vatandaşlarımızın sorunları vardır” noktasına gelmesi, yani bu konuda devletle, askerle özdeşleşen bir bakış açısıyla PKK ve Kürt sorunu nasıl çözülebilir?
Bu yakınlardaki bir sohbette Tuba Çandar şöyle dedi:
“Türkler acaba sorun çözmeyi mi bilmiyor?..”
Galiba.
Oysa 2000’ler farklı başlamıştı.
Özellikle ekonomide yapısal sorunlar çözüldükçe, Türkiye’nin önü açılmıştı.
AB ile uyum çerçevesinde demokratikleşme adımları devreye girmişti.
Kıbrıs’ta, Kürt meselesinde umut verici gelişmeler yaşanmıştı. Ermeni ve Alevi açılımları gündeme gelmişti.
Bugün gelinen noktaya bakın.
Yine tıkandık.
Sorunlar birikiyor.
Evet, askeri vesayet büyük ölçüde çözüldü. Ama özgürlükler meselesi hâlâ askıda değil mi? Bu bakımdan Ceza Kanunu, Terörle Mücadele Kanunu, Basın Kanunu temizlendi mi? İfade özgürlüğünden dolayı hapiste yatanlar çıktı mı? Kaç meslektaşım içeride hâlâ?..
Bir başka deyişle:
Demokraside ‘asker freni’ çekilirken, ‘sivil freni’nin devreye girmediğini öne sürebilir misiniz?
Sürseniz, ne kadar inandırıcı olabilirsiniz ki?..
Bilemiyorum.
Tayyip Erdoğan’la memleketin halleri canımı her geçen gün daha fena sıkıyor.
Ama içimden yazmak gelmiyor.
Zorluyorum kendimi yazmak için. Benim işim yazmak çünkü, suskunlaşmak değil.
Amerikalı meslektaşım Christiane Amanpour’un dünkü Milliyet’te çıkan sözleriyle noktalıyorum:
“Benim için gazetecilik, ‘Bir taraftan öyle, diğer taraftan böyle’ diyen bir meslek değildir. Sonuçta biz bu işi insanlara hesap sormak için, iktidarı hesap vermeye mecbur bırakmak için yapıyoruz.”

-------------------------------------------------

Milliyet-8 Ağustos
Print