2024-03-19
Skip Navigation Links
Destpêk/Anasayfa
Pêwendî/İlişki
Lînk
Skip Navigation Links
Video
Album
Arşîv
Hasan Cemal
 
PKK’nın şiddet kullanımını mahkûm etmek için...
2012-09-06 21:27
Hasan Cemal
“Ne ilginç dönemmiş ki, iktidar partisi AKP, hiçbir iktidarın cesaret edemediğini yaparak yıllardır çok şeytanlaştırılmış bir örgütle, PKK’yla müzakere masasına oturdu. Ama aynı iktidar, inanılmaz beceriksizlik ve basiretsizlikle askeri çözüm takıntısında ısrar etti ve ülkenin çok kanlı bir bölünme sürecine girmesine yol açtı.”

1993 yılı baharıydı. Ateşkes ilan etmişti PKK. İyimser bir hava yayılmıştı, barış geliyor mu diye. Herkes iyi şeyler umut etmek istiyordu.
Özal Çankaya’daydı.
Demirel başbakandı.
Kapalı kapılar arkasında bana, ateşkes ilan etmiş olan PKK’nın üstüne tankla tüfekle gidilemeyeceğini söylemişti Demirel...
1993’ün Nisan ayında Bekaa’da Öcalan’la görüşmüştüm. İyimser bir tablo çizmişti o da. Röportaj, Sabah’ta yayımlandığı ilk gün Özal ölünce yayını kesildi.
Arkasından kısa süre sonra Bingöl’de 33 askerin şehit olduğu kanlı PKK saldırısı geldi ve Güneydoğu’da yangın yeniden parladı.
Ya herru, ya merru dedi devlet.
PKK’nın beli kırılıncaya kadar mücadele kararı alındı. O zamana kadar demokratik haklardan, insan haklarından söz edilmeyecekti.
Ve devletin elinin ne kadar ağır olduğu Kürtlere gösterilecek, devlet mi, PKK mı tercihini yapmaları istenecekti onlardan.
Faili meçhuller...
Köy boşaltma ve yakmalar...
Yüz binlerin evlerinden sürülmesi...
Susurluk...
Sınır ötesi operasyonlar...
DEP’in kapatılması...
DEP’li bazı milletvekillerinin dokunulmazlıklarının kaldırılması, Meclis’in önünden yaka paça polis arabalarına bindirilip hapse atılmaları...
Ve 1999’da Öcalan’ın Amerika tarafından paketlenmesi, İmralı’da yargılanıp mahkum olması...
PKK’nın beli kırıldı sanmıştık.
Zaman, kırılmadığını gösterdi.
Acılar, PKK’yı küçültmemiş büyütmüştü; Kürtlerin içine kök salmasına yol açmıştı; yalnız dağda değil şehirde de güçlenmesine yol açmış ve Kürt sorunuyla da iç içe geçmeye başlamıştı.
Şimdi sil baştan yapıyoruz.
Ya herru ya merru diyoruz, önce güvenlik, önce bel kırmak diyoruz, başka çare yok diyoruz.
Sanki 1990’ları hiç yaşamadık.
Yazık.
Aşağıdaki bölüm, Bilgi Üniversitesi’nden Yrd. Doç. Dr. Murat Paker’e ait. Pınar Öğünç’ün dünkü Radikal’deki köşesinden aldım.
Lütfen okuyun, düşünün Murat Paker’in satırlarını:
“Bugün ‘Kürtler var mı?’, ‘Kürtçe diye bir dil var mı?’ diye sormuyoruz, ama yaşı yetenler 30 yıl önce bunu demenin nasıl problemli olduğunu bilir.
80 yıl boyunca geniş bir grup insanın, sadece Kürt olduğu için başına bilumum şey gelmesi ne demektir? Ne tür öfkeler, incinmeler biriktirmiştir?
Gereği gibi yüzleşilmediği için Türkiye toplumunun büyük kesimi, Kürtlerin sosyal ve psikolojik olarak ne yaşadığını hissedemiyor.
Çoğunluk, anadili Kürtçe olan bir çocuğun döve döve Türkçe öğrenişini hissedemediği müddetçe Kürt meselesinde iki metre bile gidemezsiniz.
Bir-iki yıl önce daha iyimserdim.
Türkiye tarihinin en büyük paradokslarından birini yaşıyoruz. 30 yıl sonra tarihçiler şöyle yazabilir:
‘Ne ilginç dönemmiş ki iktidar partisi AKP, o zamana dek hiçbir iktidarın cesaret edemediğini yaparak yıllardır çok şeytanlaştırılmış bir örgütle, PKK’yla müzakere masasına oturdu. Ama aynı iktidar, inanılmaz beceriksizlik ve basiretsizlikle askeri çözüm takıntısında ısrar etti ve ülkenin çok kanlı bir bölünme sürecine girmesine yol açtı.’
Çözümsüzlük ihtimali artıyor ve üzgünüm bunun sonu kapsamlı bir iç savaş olabilir.
Öneri olarak iki önkoşul var.
Bir, şiddetle çözülemez.
İki, eşitlik temelinde çözülebilir.
Devlet de, PKK da bu noktaya gelmedikçe çözülemez. Diyorlar ki PKK silahları bırakmadan müzakere edilemez. Bu temenni olabilir ama PKK, binlerce kişilik, milyonlarca destekçisi olan bir yapı. Silahları bıraksınlar deniyor.
Neye göre, nasıl bıraksınlar?
Uygun koşullar sağlamadan bunu talep etmenin pratik bir karşılığı yok. Barışçı bir çözüm çerçevesi sunarsınız, birileri mızıkçılık yaparsa o zaman lafınızı edersiniz.
Seçimden önce Başbakan, ‘Biz olsak asardık’ dedi. Ya da her vesileyle büyük bir kibirle anadilde eğitim olamayacağını söylüyor.
Böyle ortak zemin bulamazsınız.
Siz gerekli adımları atarsanız, diğer tarafın şiddet kullanımını mahkûm edebilirsiniz. O zaman herkes de arkanızda durur.
Oysa, hükümet özellikle son seçimlerden sonra ‘Kürt sorunu bitti. PKK’yı da askeri olarak bitireceğiz’ hezeyanı içinde.
Kürt sorununun ne denli katmanlı olduğunu idrak edebilmiş değiller. Birkaç hamleyle hallederiz sandılar, kazın ayağı öyle çıkmayınca eski askeri reflekslere çark ettiler.
PKK da Kürt meselesinin bitmediğini kabul ettirmek için meşrebince hamleler yapıyor. PKK’nın meşrebinin de öteden beri epeyce geniş olduğunu biliyoruz. Zaman zaman sivillere yönelik, terör sınıfına sokulabilecek, insanın kanını donduran eylemler de yapıyorlar.
Karşılıklı bu hamleler toplumsal dokumuzu her seferinde daha da çürütüyor, aradaki mesafeyi açıyor.”
Murat Paker’in söylediklerine kulak verin.

--------------------------------------------------

Milliyet-6 Kasım
Print