2024-03-19
Skip Navigation Links
Destpêk/Anasayfa
Pêwendî/İlişki
Lînk
Skip Navigation Links
Video
Album
Arşîv
Metin Can
 
Entegrasyon ve kimlik arasındaki zor denge
2012-10-02 22:52
Metin Can
Kürt göçmen jenerasyonları arasında dialoğu geliştirmeye yönelik AB-projesi

Avrupa’ya on yıllar önce göç etmiş veya burada doğmuş milyonlarca Kürt için en büyük zorluk, kimliğini muhafaza edebilmekle beraber bambaşka bir kültüre entegre olma durumudur. Burada doğru dengeyi bulmak birçok Kürt göçmenini ağir sorunlar ile karşı karşıya getirirken, farklı nesiller için ayrıca değişik sorunları da beraberinde getirmekte.

Bu konuya ilişkin olarak Avrupa’da bulunan dört Kürt enstitüsü Avrupa Birliği destekli proje „hayatboyu öğrenim/Grundtvig“ kapsamında iki yıl boyunca araştırmalar yapmıştır. „Atalarımın hikayeleri“ projesinin amaci Kürt göçmen nesilleri arasında dialog yolu ile bir öğrenim süreci başlatıp, bu süreç ile entegrasyonu güçlendirip aynı zamanda etno-kültürel kimliği korumaktır. Belçika’daki „“Koerdisch Institutuut VZW“, Almanya’daki „Internationaler Verein für Frieden und Gerechtigkeit – Pro Humanitate e.V.“ Avusturya’daki „Institut für Kurdologie“ ve İsveç’teki „Kurdiska Institutet“ kurumlarının yaptıkları çalışma şimdi sonuçlanmıştir.

Bu dört kurum birbirinden bağımsız olarak anlatılan konsept ile yaklaşık 60 Kürt göçmen ailesi ile röpörtaj yaptılar. Sayın Prof. Dr. Celile Celil yönetiminde Viyana’ya yakın Eichgraben kentinde bulunan Avusturya „Kürdoloji Enstitüsü“nde yapılan görüşmelerin ağırlığı şu alanlardı:

Yaşlı nesillerin memleketteki gençlik hatıralarının hazinesinden anlatıları, anne-baba, büyük anne büyük baba ve onların atalarının hayat duruşları, gelenekleri, bunları devam ettirme çabaları ve hayat tecrübelerini zamanın tarihi olaylarıyla, Kürt halkının kaderiyle şekillendirmeleri. Genç Kürt neslini ve yeni Avrupa yurttaşlarının kompleks zor Kürt geçmişine anlayış geliştiren, yeni yurtlarında klişe ve önyargılara karşı gelecek örnekler aranıp bulundu.

Böylece görüşmelerde Güney Kürdistanlı insanların örneklerinden öğrendiklerimiz, büyük bir gururla gelenek ve kimliklerinden bahsederken, açık yürekli ve liberal bir anlayışla yüzyıllar öncesinden kızlarına ve oğlan çocuklarıyla eşit eğitim ve gelişim imkânlarını tanımış olduklarını anlattılar – bu tutum o zamanlarda Avrupa ve Batı da bile çok doğal şeyler değildi.

Diğer taraftan birçok Kuzey Kürdistanlı göçmen de Kürt kimliklerine Avrupa’da kavuştuklarını, memlekette yasaklanmış dillerini burada öğrendiklerini, kültürel haklar ve baskı altındakı halkın haklarını savunma özgürlüğünü burada yaşadıklarını ve ülkelerindeki ailelerinin yaşadıkları sıkıntıları böylelikle daha iyi anladiklarını belirttiler.

Entegrasyona dair etkileyici örneklerden biri de Doğu Kürdistanlı bir peşmergenin hikâyesidir. Kendisi 1979 İran devrimi lideri Humeyni’nin askerlerine karşı savaşırken yaralanır, fakat gerekli müdahale dört gün gecikince, bacağını dizinden itibaren kaybeder. Başka ağır yaralılarla birlikte tedavi için Avusturya’ya getirilir. Burada aile kurup üç çocuk babası olur ve kendi trajedisini başkalarına yardım etme işine dönüştürür. Protez uzmanlık egitimini alır ve aynı kaderi paylaşanlara kendi tecrübesiyle daha kolay bir yaşam için destek olur. Kendi acısına da derman olan bu yardımlaşma yeni yurdu haline gelen Avrupa’da hayatına anlam katar.

Avrupa’da dünyaya gelmiş ya da küçükken aileleriyle göç etmiş gençler, yani yeni bir ülkede güvende ve özgürce büyütülen çocuklar, burada herşeye rağmen, anne-baba ve akrabalarının yaşadıkları acıyla nasil travmatik süreçler yaşadıklarını anlattılar. Bu gençlerin ruhsal durumları Kürt halkının travmalarının nasil nesiller boyu tasındığının açık göstergesidir.

28 yaşında Türkiye Kürtlerinden genç bir kadın çocukluğunda yaşadığı korkulardan bahsetti. Babası için duyduğu endişe onu etkilemişti, çünkü babası etrafdakı diğer babalar gibi Kürt hak ve özgürlüklerini savunduğu için her zaman gözaltına alınıp ve „terörist“ etiketi yiyordu. „Bu yüzden dokuz yaşında bile büyük bir nefret biriktiriyor insan“ diyordu genç kadın, „çünkü terörist falan olmadığını biliyorsun fakat devlet seni o statüyü kabullenmeye zorluyor.“ Çaresizliği babası cezaevinde gördügü işkencelerin etkisiyle hasta olarak geri dönünce büyüyordu. Bu gerçekliğin içinde daha çocukken hukuk okumaya karar veriyor, böylelikle bir gün babasını savunabilirdi. Bugün yeni yurdu olan Avrupa’da bulunduğu şehirde her türlü ayrımcılığa karşı mücadele vermeye devam ediyor.

Kürt anneleri uzun yıllar göçmenlikte acı veren bir izolasyon ve kalabalık ailenin sorumluluğuyla yeni bir dili ögrenmenin imkansızlıklarından şikayet ettiler. „Bugün beni en çok kaygılandıran şey çocuklarımın farklı kültürlerle yaşamalarıdır“ dedi bir anne. Şöyle devam etti: „Biz günlük hayatımızı kendi kültürümüzle yaşarken çocuklarımızın dışarıda karşılaştıkları sorunlardan haberlerimiz olmuyor ve başlarına bir şey gelse destek olamıyoruz.“ Beş çocuğu olan bir anne de „En çok korktuğum şey, çocuklarımın kendi kültürümüze ve bize yabancılaşmaları“ dedi. Bu korkular Avrupalı çevrelerce tamamen gözardı edilmektedir.

Avusturya’da büyümüş genç Kürtlerin ortak bir trend etrafinda buluştukları dikkat çekti: Ailelerini eleştirirlerken düşünce yapılarında Avrupalı çevrenin etkisini taşıdıkları gözlendi. Tüm genç katılımcılar memleketteki büyük ailelerinin sıcaklığını ve içtenliğini burada özlediklerini belirttiler fakat oralarda yaşamayı düşünemiyorlar. Birçok Kürt genç göçmen derin bir aidiyet sarsıntısı taşımakta ve kendilerini ne yeni ülkenin parçası ne de ailelerinin memleketinin parçası olarak hissediyorlar.

Birinci jenerasyon göçmenler „memlekette cehennemin içinden çıkıp gelince buradaki sorunlar hafif geldi“ diyerek „yeni yurtları“ndan duydukları memnuniyeti dile getirirken, burada doğup büyüyen, iyi entegre olmuş ikinci generasyon ise „farklı“ olmanın hissini taşiyor ve „yabancı olduklarını çağrıştıran en küçük olaya bile çok hassas tepkiler verebiliyorlar.“

Görüşmelerin toplamında ırkçılık konusunda keskin örneklerle de karşılaşmak mümkün. En zor durumda olanlar ise ilkokul çocukları – bugünün ergen gençleri– yaşıtlarıyla yaşanılan unutulmaz ırkçı olayları anlattılar. 16 yaşında bir Kürt kızı ilkokul yıllarını anımsıyor, çocuklar ondan kolunu uzatmasını isteyip kendi kollarını da onun kolunun yanına uzatıp tiksintiyle „ne kadar esmer olduğuna bak“ diye alay etmişler. Çocuklar altı yaşındayken yaşadıklarını böyle anlatırken öğretmenler gözlerini yumuyorlardı. Benzer acıları yaşayan katılımcılar çoktu.

Avrupa’ya entegre olma engelini aşamayanların çoğu Kürt erkekleri, özellikle Irak’tan. İş bulamayınca ailenin reisi olarak haliyle büyük bir darbe alıyorlar. Anneler kendi iktidar sarsıntılarını daha iyi atlatabiliyorlar, çünkü onların sorumluluk alanı olan aile ve cocuk bakımı, her ne kadar göçmenlikte pratik durumlarda olsa da, esasen değişmiyor. Genel olarak kadınlar günlük hayatta, kamusal alanda ve çocukların okulu ile ilgili durumları yalnız halledip yeni yurtlarına daha çabuk alışıyor ve entegre oluyorlar. Sırf eski statülerini kayıp ettikleri için Kürdistan’a dönen Kürt erkekleri çok olmuş, fakat çocuklar Avrupa’da kalmaya karar verince anneleri de onların yanında olmuş ve böylelikle bir çok aile parcalanmış.

Bir taraftan ailelerin yoğun çabaları bile çocuklarına Kürt kimliğini aşılamaya yetmezken, diğer taraftan da birçok Kürt genci Kürt kültürünü gururla yaşayıp sahipleniyor. Özellikle Türkiye’den gelen Kürtlerin çocukları anadillerini öğrenmekte ve pratiğe geçirmekte büyük zorluklarla karşı karşıya kalıyorlar. Dil geliştirmek için memlekete gönderildikleri akrabalarının yanında ise hiç bir şey öğrenemiyorlar, çünkü insanlar az buçuk gevşeyen yasalarla dahi Kürtçe konuşmaya cesaret etmeyip çocuklarına öğretme eğiliminden de çekiniyorlar. Zira dikkatli yaşayıp kimliğini gizli tutmakla okulda ve işte „sorun yaşamama“ umudu bulunmakta. Avrupa’daki yeni yurtlarında çocukların anadillerini öğrenme imkânları var, ama yazıda geliştirme şansları neredeyse yok. „Anadilimizi çocuklarımıza nasıl öğreteceğiz?“ Yapılan görüşmelerde bu endişeyi kimlik bilinci oturmuş genç Kürtler birçok kez dile getirdiler.


Print