2024-03-29
Skip Navigation Links
Destpêk/Anasayfa
Pêwendî/İlişki
Lînk
Skip Navigation Links
Video
Album
Arşîv
Atilla Yayla
 
Güvenlik ve özgürlük
2014-10-19 21:26
Atilla Yayla
İngiliz siyaset filozofu T. Hobbes, güvenliğin temel ihtiyaç olduğu düşüncesi üzerine bir siyasî teori geliştirdi. Ona göre, güvenliği sağlayacak bir devlet otoritesinin olmadığı yerlerde insanlar birbirinin kurdu olur. Kısa, pis, sefil hayatlar yaşar. Bu yüzden siyasî yönetimin ana görevi ve başlıca meşruluk kaynağı insanların güvenliğini sağlamasıdır. Topraklarındaki insanların güvenliğini sağlayamayan devlet siyasal itaat de talep edemez. Buna benzer düşünceler daha sonra başka filozoflar ve bilim adamları tarafından da tekrarlanmıştır. A. Maslow"un ihtiyaçlar hiyerarşisinde güvenlik önemli bir yer işgal eder. Liberal düşünürler de güvenlik hizmetini devletin temel görevleri arasında saymaktadır. Devlete meşru şiddet kullanma tekeli verilmesinin sebebi budur. Devlet bir şiddet aygıtıdır, amacı da toplumsal hayatta şiddetin azaltılması ve sınırlandırılmasıdır. Yani güvenliğin sağlanmasıdır.

Gerçekten, güvenlik olmadan insanlar üretken ve emniyetli bir hayat sürdüremez. Geleceğe ilişkin planlar kuramaz. Mülk ve meslek edinemez. Ekonomik faaliyetlere girişemez. Hatta hayatını sürdüremez. Bu yüzden, insan hakları teorisi çerçevesinde, insanlar, kendi güvenliklerini sağlama, onlara veya aile efratlarına zarar vermeye kalkışanlara direnme ve zarar verenleri bilfiil cezalandırma hakkına sahiptir. Ne var ki, bu, insanlara yüksek bir maliyet bindirir. İnsanların kaynaklarının önemli bölümlerini üretken faaliyetler yerine güvenliklerini sağlama ve kendilerine yönelik şiddeti önleme ve karşılama faaliyetlerine ayırmasını gerektirir. Oysa, rızaya dayanan siyasi yönetimlerin tesis edildiği yerlerde güvenlik sağlama görevi devlete verilerek büyük kaynak tasarruf edilir. Uzmanlaşma sağlanır. Bu sayede güvenlik hizmeti hem üniform hem daha etkili hâle getirilir.

Ancak, devlete yüklenen güvenlik göreviyle bireylerin özgürlüğü arasında hassas bir dengenin tutturulması gerekir. Aksi takdirde güvenlik arayışı ve güvenlik adına yapılanlar özgürlüğe zarar verebilir. Esasen güvenlik özgürlük gerilimi literatürde de siyaset pratiğinde de tartışılan bir konu: Ne kadar güvenlik ve ne kadar özgürlük?

Devletler güvenlik konusunu vurgulamayı sever. Devletin güvenlikten sorumlu olduğu da sıklıkla hatırlatılır. Ancak, ilginç şekilde, güvenlik problemlerinin çoğunu bizzat devletler yaratır. Devletlerin güvenlik mevzusunu sevmelerinin sebebi bunun devletin güç ve yetkilerini artırmanın en kolay ve meşru görünen yolu olmasıdır. Her devletin gönlünde aslında bir güvenlik devleti olma arzusu yatar. Diğer taraftan, suçların arttığı ve/veya kitlevî asayiş olaylarının boy gösterdiği zamanlarda da ortalama insanlarda güvenlik arzusu ve arayışı artar. Kuvvetli bir otoritenin ortaya çıkması ve asayiş sorunlarını hızla çözmesi beklenir. Güvenliğin tehlikeye girdiği yerde insanlar başka her amacı ve değeri güvenlik uğruna feda etmeye hazır görünür.

Türkiye on yıllardır ciddî güvenlik problemleri yaşıyor. Son olarak HDP"li bazı politikacıların Kobani meselesi üzerinden teşvik ettiği söylenebilecek eylemler vahşi şiddet gösterilerine sebep oldu. Binalar, araçlar, okullar yakıldığı gibi olaylara hiçbir şekilde taraf olmayan çok sayıda masum insan vahşice katledildi. Bu, toplumdaki güvenlik arayışını tahrik etti. Hükümet kanadı da bu olaylardan doğal olarak rahatsızlık duydu ve güvenlik güçlerinin yetkilerini artırmaya karar verdi.

Güvenlik güçlerinin yetkilerinin artırılması çok ciddî bir meseledir ve asla aceleye getirilmemesi gerekir. Her şeyden önce mutlak güvenlik sağlama fikri akıldan çıkartılmalıdır. Yüzde yüz güvenlik yoktur. Güvenliği artırma yolundaki bazı adımlar özgürlüğe büyük zararlar verebilir. Bu zararlar da bu sefer güvenliğin altını oyabilir. Olayların çoğu zaman sadece güvenlik güçlerinin kuvvet ve yetki eksikliğinden kaynaklanmadığı söylenebilir. Artan güvenlik tedbirleri ve yetkileri kriminalleri caydırmaktan ziyade sıradan insanlara zarar verebilir. Hatta kriminaller, artan tedbirleri adeta bir spor müsabakası gibi görüp okuyarak onları etkisiz kılacak yol ve yöntemler geliştirmeye çabalayabilir.

Yeni güvenlik tedbirleri tekliflerini başka yazı veya yazılarda ayrıca değerlendirmeyi düşünüyorum. Şimdilik söylemek istediğim şu: Hükümet tedbirlerin liberal demokrasinin sınırları içinde kalmasına dikkat etmeli. Güvenlik adına insan haklarına gereksiz kısıtlamalar getirecek adımlar atmamalı. Avrupa Birliği standartlarına bakarak bir yol haritası hazırlamalı. Güvenliğin sadece güvenlik tedbirleriyle sağlanamayacağını, toplumsal problemlerin çözümü yolunda adımlar atılmadan tüm güvenlik tedbirinin etkisiz kalacağını da unutmamalı.

Kısaca, siyasî iktidar özgürlük güvenlik dengesini liberal demokrasinin sınırları içinde kurmaya çalışmalı.

--------------------------------------

Yeni Şafak-19 Ekim
Print