2024-03-28
Skip Navigation Links
Destpêk/Anasayfa
Pêwendî/İlişki
Lînk
Skip Navigation Links
Video
Album
Arşîv
Ali Kızılay
 
İslam'da ana tema mademki 'adalet'tir...
2015-02-03 22:51
Ali Kızılay
Referensı islam inancı ve motifleri üzerine kurgulu olduğu varsayılan, ancak islam ahlakını yaşamak yerine kendi ve yaratılarının ironisini, ibretliğini orta doğuya dayatan Daiş’in, Kürtlere yönelik katliamları ne islam dünyasında ne de batı aleminde olsun, Charlie Hebdo katliamına kadar beklenen ilgi ve tepkiyi gördüğü söylenemez. Bu anlamda aklın yolu bendlerle, önyargılarla hep örülü kaldı.

Buna karşın, ne zaman bu katliamı yapanların kimlikleri ve radikal islamla bağlantıları ortaya çıktı, gecikmeli bile olsa batı dünyasında hem islami anlayış hem Charlie Hebdo’nun yayın politikaları üzerine yükselen farklı sesler ortak bir paydada buluşarak radikalizme, fetişizme karşı uzlaşının önemi kavranabildi. Uzlaşının önemine rağmen, kendi alanlarına çekilen kimi islami çevrelerin, iç siyasete endekslenerek adeta zihinlerindeki daişin dışa vurumuyla efelenmeler ve ‘ama’larla sonuçlanan ifadelerin artık islami algıyla sorgulanması ve toplumun vicdanından çıkarılması gerektiğini de ortaya çıkarmış bulunmaktadır. Tartışmalarda ortaya çıkan ana tema her ne kadar söz konusu mizah dergisinin hangi inanç grubuna yönelik olursa olsun, dini hassasiyetleri incitici anlamda karikatörize edilmesi ifade özgürlüğü olarak kabul edilemeyeceği, söz konusu motifler övülemeyeceği gibi bu çevrelerin cihad mantığıyla şiddetsel eylemlere maruz bırakılmasının müslüman olmakla ilintili olmadığını islami çevreler yüksek sesle ifade etmeliydi. Kaldı ki hille ve desiselerle çizilmiş olsa bile, karşı karşıya kalınan bu yersiz muamele, Hz. Peygamber’in şekli şemalini, insani ve ahlaki vasıflarını ortaya koyarak islamda radikalizm ve fetişizmin olmadığını ispatlayarak yanıtlamak elbette mümkündür. Çünkü tarihi şahsiyetlerin en şereflisi islam peygamberinin sekli şemaline yer verilmiş hayli eser vardır. Bunlardan biri, dini eserleri inceleme uzmanlarından M. Asım KÖKSAL’ın yazdığı iki cilt İslam Tarihi’dir. (İlk baskı 1966. )Bu anlamda gerçeği yansıtmayan ileri geri tahminlerden ve taassubi fikirlerden uzaklaşılması, dinler ve inançlar arasında uzlaşının önemini vurgulamak amacıyla, M. Asım Köksal’ın İslam Tarihi (Mekke Devri) adlı yapıtından alıntıyla Peygamberin şekli şemalini, insani ve ahlaki vasıflarını siz değerli okurla paylaşmayı faydalı buldum.

İslam Peygamber’inin, küçük yaşta yanına alarak büyüttüğü, damat edindiği amcazadesi ve en yakın halifesi Hz. Ali, peygamberi şöyle tarif etmektedir. ’Peygamber (As. ) ne uzun boylu ne kısa boylu idi. O, her herkesten ayrılan bir orta boyda idi. El ve parmakları irice, başı büyükçe idi. Omuzları, dizleri ve bilekleri kemikli idi. Yürürken adımlarını canlı ve uzun atar, sanki yüksekten iner gibi önüne doğru eğilirdi. Saçı ne öyle kıvırcık ne düzdü. (Hareli idi. )Yüzü çok yuvarlak değildi. Gözleri büyükçe, göz bebeklerinin siyahı pek siyahtı. Kirpikleri sık ve uzundu. İki küreği arası enli, omuz kemikleri arasındaki peygamberlik hatemi belli idi. ’

‘İnsanların en coşkun ve en cömert gönüllüsü, en doğru sözlüsü, en yumuşak huylusu idi. Onu yakından tanıyanlar, ona en derin sevgiyle bağlanırlardı. Yürürken cemaatinin gerisinde yürürdü. Birisiyle karşılaştığı zaman önce kendisi selam verirdi. Meclisine karşı daima güleçti. Kimseyle çelişmez, bağırıp çağırmazdı. Halkı üç şeyden kendi haline bırakırdı. Hiç kimsenin ne yüzüne karşı ne de arkasında konuşmaz, ayıplamazdı. Kimsenin ayıp ve kusurunu araştırmazdı. Kimseye hakkında hayırlı olmayan söz söylemezdi. Gerçeğe uygun olmayan övünmeyi de kabul etmezdi. Konuya, komşuya karşı insanların en iyi davrananı, sakinlik ve yumuşak huylulukta en ulusu idi. Doğru sözlülük ve güvenilirlikte en başta geleni, kötülüklerden de en çok sakınanı ve en çok uzaklaşanı idi. ’Kendisini evinde ziyaret eden yerli yabancı konukların ayakkabılarını kapının önüne kendisi dizerdi. Hatta uzak diyarlardan ziyaretine gelen emirlerin, aşiret başlarının ‘Biz buraya evin büyüğüyle görüşmeye geldik. Hani nerde?’dedikleri zaman Hz. Peygamber’in, kapının önünden ‘konuğa hizmet eden kim ise, evin büyüğü odur, ’diye yanıtladığı bilinmektedir.

İslam dünyasının, duygulardan önce Cenab-ı Hak’kın Zümer suresinde buyurduğu gibi ‘Sakın cahillerden olma. Hiç bilenlerle bilmeyenler bir olur mu?’hükmü ve peygamberin ahlakını islama kültürel temel yapmak ve bilgi üretmek yerine Cemel Vakası (Kasım 656) ve Kerbela’nın (10 Ekim 680) öcünü alıcı refleksle mezhebi ayrışma yaratıp bir taraf kendini Selefi Salihin ilan ederek ister şeyh, ister molla, ister kral düzeyinde veya kendini sultan varsaymalar olsun, islam ahalakını yaşamadan, helal haram düşünülmeden muzzam servetlerinin sorgulanabilirliği telaşıyla, medeni dünya ile islam ahlakı arasında bir simetrik bağ kurulmasını engellemek için belirleyici güçlerini kullanarak kendi ironilerini islam ahlakı yerine koymalar, siyasi ve dünyevi menfaatlerle ayetleri akıllarına göre yorumlanmasını sağlarken, kendini Harici ilan eden taraf ise aynı istençlerle Kerbela’da uğranılan zulmü de katarak hep birbirleriyle uğraşmaktan geri kalmamışlar. Ümeyye oğulları ile Haşimiler arasındaki rekabetle başlayan hoşgörüsüzlük ve önder kadroların ekonomik ve politik istençleri 1400 yıldır kendi içinde acımasızca çatışıyor, bu çatışmalara fikren ve zikren islamı yaşadığı düşünülen oluşumlar müdahale etmiyorsa, elbette dini ehliyete , ilmi iradeye sahip olmayan çevrelerce dışarıdan gelen eleştiriler, ilelebet suçlu aramak bahanesiyle müdahalecilik sayılacak ve medeniyetler çatışmasına dönüştürmenin yolları aranacaktır. Oysa Peygamber (s. a. s. ) bir hadisinde ‘Helalı aramak, her müslümana farzdır. Haramla beslenen bir vücut cennete değil, cehenneme daha layıktır, ’ derken veda hutbesinin bir yerinde de ‘Zamanla bazı amirlerinizi dinleyeceksiniz. Yalanlarını göreceksiniz. Ancak itiraz edemeyeceksiniz. Onların onaylayanları da çok olacak. Ne onlar ne onaylayanları benden değil, ben onlardan değilim, ’diyerek Cemel Vakası’dan çağımıza değin yaşananları işaret etmektedir.

Veda hutbesinden haberli herkesin bildiği gibi Peygamber öğretilerinin merkezinde insan hak ve özgürlükleri, dil, din, ırk, renk ayrımı yapmaksızın şefkat, paylaşmak ve merhamet olmasına rağmen, islam hala kendi içindeki mezheplerle barışamıyor, diğer inanç gruplarına karşı tahammülsüz varsayılıyor ise bunun ilk nedeni birilerinin, inancın merkezinden evrensel anlamda insan olmayı kaldırıp kendi ironisini, ibretliğini dini ahlakın yerine koymaktan kaynaklanıyor. Günümüzde bunun en çarpıcı örneği, ırki kodlarla Türk milliyetçiliğini referans almış, derinlerden yapılanan Türk-İslam sentezciliğidir. Bu cenk mantığının islami inancı daraltıcı, mezhebi ayrışma yaratabilirliğin ne teoride ne de pratikte islamla alakalı olmadığı tartışılmamaktadır. Kaldi ki hangi inanç grubunda olursa olsun, dini, ırki yapılara göre budamak, düşünsel alanını daraltmak sadece fetişizmdir ve o ırkı üstün kılmadığı gibi sadece o ırka karşı kuşkuyla bakılmasına neden olmaktadır. Nitekim Ergenekon denilen terör örgütünün bu yapı içinden çıkması, Kürt ergenekonu denilen Ergenekon-feodalizm ortaklığının Kürtlere dayattığı kırım, unutun tehditleriyle adalete layık görülmeyen mazlum ve mağdur insanların kabusu olmaya dönüştürülürken medeni dünya hala sorgulamakta.

Hal böyleyken Kürt ergenekonunun celladi yapılanması dindar oluşumları, cemaatleri, bir ayağını cennet-i alada varsayan ve bu kibirle kaprisinden geçilmeyen muhafazakar müslümanları düşündürüyor mu. . ? Madem bu açlar ve acılar coğrafyasında yapmadığımız ancak tanık olduğumuz zulümden de sorgulanacağımıza inanıyoruz, o zaman her müslüman adalete tanıklık yapmalı. Kur’an ı Kerim’in 666 ayetinden 365’i zulümden söz etmektedir.

Kürtlerin acılarını siyasi ve ekonomik ranta devşirime ustası çığırtkanlığın, her seçim öncesi alışılmış klasik söylencelerine sığınmalar, dindar olsun olmasın kimseyi sorumluluktan kurtarmaz. Çünkü islam, mazlumdan yana olmayı ve adaleti emreder.

ALİ KIZILAY
Emekli Öğretmen-YAZAR
Print