2024-03-29
Skip Navigation Links
Destpêk/Anasayfa
Pêwendî/İlişki
Lînk
Skip Navigation Links
Video
Album
Arşîv
Veli Yarar
 
Bu gidişata hep birlikte dur demeliyiz!
2015-10-19 10:48
Veli Yarar
Yedi Haziran seçimlerin öncesinde oy kaybetme teleşına kapılan Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ve onun hegemonyası altında olan Ak Parti iktidarı çözüm sürecini sonlandırdı. Onların deyimiyle ‘Buz dolabında’, yani dondurulmuş durumda. Seçimden sonra tek başına iktidar olamayan Ak Parti ve onun kurucu lideri Recep Tayyip Erdoğan hırçınlaştılar. Bu hırçınlaşmasında; tek başına iktidar olmamanın yanında Kürdistan bölgesindeki oy kaybetmenin de büyük bir payı vardır. Milliyetçilik duyguları kabaran Erdoğan, Ak Partinin çıkış felsefesini tamamıyla terketti. Şiddet ve tekçi zihniyete dayanan eski devlet politikalarına geri döndü. Bu anlayışla birlikte Türkiye hızlı bir şekilde tekrar çatışma ortamına girdi.

5 Haziran 2015’de Halkların Demokratik Partisi (HDP) Diyarbakır mitinginde yapılan bombalı saldırıda 4 kişi hayatını kaybetmiş, yüzlerce vatandaş yaralanmıştı. Bunu izleyen Urfa’nın Suruç ilçesindeki bombalı saldırıda yine 34 insanın ölümüne ve 100’den fazla kişinin yaralanmasıyla birlikte bombalı saldırılar ve çatışmalar yoğunlaştı. 6 Eylül 2015 tarihinde Hakkari-Dağlıca’da 16 Askerin (resmi kaynaklara göre) ve yine 8 Eylül’de Iğdır’da 13 polisin hayatını kaybetmesi, Türkiye’deki karanlık güçlerin ve tetikçilerin devreye girmesini sağladı. 10 Ekim 2015’de çeşitli parti, Sivil Toplum Örgütü ve Sendika tarafından Akara’da düzenlenecek ‘Emek, Barış ve Demokrasi Mitingi’ öncesi kitlenin toplandığı Tren Garı kavşağında yapılan bombalı saldırıda 102 kişi hayatını kaybetti, 500 cıvarında yaralının olduğu söyleniyor. Şimdi haklı olarak herkes aynı soruyu soruyor. İki yıldan fazla süregelen çatışmasızlık süreci, ( kimilerine göre barış süreci) ne oldu da seçimden sonra savaşta ısrar edilmekte? Akıtılan kanın, bunca ölümlerin sebep ve sorumlusu kimdir? Buna benzer soruları çoğaltmak mümkündür.

AKP’ nin çıkış felsefesi; askeri vesäyet, derin devlet, devletin çeşitli kurumlarında örğütlenip palazlanan karanlık güçler, bu güçlerin işlediği faili meçhul (aslında failleri belli) cinayetler gibi antidemokratik yapılarla mücadele edeceğini, daha fazla hak ve özgürlükler, ileri demokrasi, Avrupa Birliğine üyeliği için gerekli olan adımların atılması, ekonominin düzlüğe çıkarılması, hakça paylaşım, adaletli bir yaşam yönündeki vaadleri toplumun geniş kesimin de karşılık buldu. Bundan dolayı üç dönem kesintisiz iktidar oldu.

Toplumun verdiği destekle askeri vesayeti tamamıyla yokedilmese de büyük bir kırılmanın olduğu aşikardır. Avrupa Birliği yolunda, demokrasi, hak ve özgürlükler alanında yeterli olmamakla birlikte bazı adımlar atıldı. İktidarını pekiştiren Recep Tayyip Erdoğan yavaş yavaş çıkış felsefesinden uzaklaşmaya, zikzaklar çizmeye başladı. İktidarını kimse ile paylaşmadı ve paylaşma niyetinde de değildi. 10 yıl iş birliği yaptığı cemaatla bile. 17 – 25 Aralık 2013’de hükümete ve bakanlarına yönelik yapılan yolsuzluk operasyonundan sonra iş birliği içinde olduğu cemaat’ı ‘paralel yapı’ olarak nitelendirdi. Bize ‘kumpas’ kurdular, ‘ihanet’ ettiler, diyen Erdoğan ve hükümeti, daha önce darbeye teşebüsten, faili meçhul cinayetlerden, Ergenokon ve Balyoz gibi davalarda tutuklanmış veya ceza almış hemen hemen tüm askeri yetkililer serbest bırakıldı. Erdoğan, ‘Ne istediler de vermedik’ sözleriyle de hem yapılan iş birliğinin hem de kendisine ve bakanlarına karşı yapılan yolsuzluk iddaların doğruluğunun açık bir itirafıdır. Sen, iktidarı benimle paylaşmasan veya istediğim bakanlık ve mercileri vermesen, ben de, senin pisliklerini kamuoyununa açıklarım mesajını cemaat, AKP’ye vermiştir. Sözün kısası 17 Aralık operasyonuyla ortaklık bozuldu. İki ortak arasında hasımlık başladı. Erdoğan, daha önce yaptığı mağduriyet edebiyatına tekrar baş vurdu. 30 Mart 2014 yerel seçimleri ve 10 Ağustos 2014’deki cumhurbaşkalığı seçimlerini bu mağduriyet üzerinden yürüttü.

İktidarını ve Ak Parti içindeki liderliğini yola çıktığı arkadaşlarıyla paylaşamayan Erdoğan, bir başkasıyla bunları paylaşabilir mi? Örneğin; 10 Ağustos 2014 Cumhurbaşkanı seçimi için AKP adayı kim olacak sorusuna yanıt aranırken Ahmet Sever’in ‘Abdullah Gül ile 12 Yıl’ adlı kitabında şöyle yazıyor, “...Ak Parti’nin değişik organlarında kimin cumhurbaşkanı adayı olacağına dair ‘istişareler’ yapılıyordu. ‘Doğal’ olarak hep Recep Tayyip Erdoğan’ın adı çıkıyordu. Başka türlüsü de beklenemezdi zaten. Kim başka bir ismi telaffuz edebilirdi ki?” (sayfa, 160). Bu cümleler Erdoğan’ın ne kadar demokrat olabileceği hakkında bize bir fikir veriyor sanırım. İktidarın tüm iplerini elinde tutmak isteyen, tek adamlığa özenen, siyasetin her alanını kendisine göre akord etmeye çalışan bir siyasetçi ne demokrat olur ne de çoğulcu bir anlayışı içine sindirebilir.

7 Haziran’da sandığa yansıyan halkın iradesi hiçe sayıldı. Kişisel hırs yüzünde ülkede kaos yaratıldı. Telafisi mümkün olmayan can ve mal kaybı oldu. Ülke yeni bir seçimle karşı karşıya kalmak zorunda bırakıldı. 7 Haziran seçim öncesi kamuoyunun odaklandığı nokta HDP ülke barajını geçip geçmeyeceği idi. 1 Kasım’da yapılacak seçimlerde ise AKP tek başına iktidar olup olmayacağı konusu. Ülkenin gerçek sorunlarından uzak suni bir gündem oluşturmak isteniyor. Bu da sivri ucdaki parti ve siyasilerin işine geliyor. Bu şiddet ortamında ülke meselelerinin realist çözümünü parti programlarına alan siyasi partiler seslerini yeterince duyuramıyorlar.

Bu gidişata hep birlikte dur demeliyiz! Kan emici vampirlere, ölümler üzerinde siyasi rant elde etmeye çalışan politikalara, şiddet ve silahların gölgesinde siyaset yapmak isteyenlere, diktatörlüğe heveslenenlere, ırkçılığa, ayrımcılığa, insan ve insanlığa zarar veren her türlü söylem ve eyleme karşı barışı gür sesle haykırmalıyız!


Print