2024-03-19
Skip Navigation Links
Destpêk/Anasayfa
Pêwendî/İlişki
Lînk
Skip Navigation Links
Video
Album
Arşîv
Yıldıray Oğur
 
Kandil Apo’yu dinler mi?
2013-01-05 11:55
Yıldıray Oğur
Dünya medyası açığa çıkan Öcalan-hükümet müzakerelerine kafasında bin bir tilki dolaşmakta olan Türkiye medyasından daha ilgili. AP’nin geçtiği haberle dünyanın büyük haber ağlarında müzakerelerin ayrıntıları dönmeye başladı. En haklı sorulardan birini Guardian’da çıkan analizinde Kosova’dan Afganistan’a pek çok savaşı yerinde izleyen, İtalya’dayken Öcalan’la da görüşen tecrübeli gazetecilerden John Hopper sormuş: “Peki, Kandil ateşkes için Apo’yu dinler mi?”

Bu cevabı aranması gereken önemli bir soru. Ama önce bu kez masada ateşkes değil, silahı bırakma da değil, tetikten elini çekme, silahlı mücadeleye son kararı verme olduğunun altını çizmek gerekir.

Aralarında epey büyük bir fark var. PKK’dan bu kez devletin kendi üzerine düşenleri yaptıktan sonra beklediği silahlı mücadeleden ilkesel olarak vazgeçtiğini açıklayıp, güçlerini sınır dışına çekmesi. Silahlarını teslim etmesi değil, en azından şimdilik. Bu nüanslar bugüne kadar yaşanan bütün süreçleri bitiren “tasfiye mi ediliyoruz” korkusuna karşı kritik önemde.

Guardian’ın sorusu önemli. Çünkü 2011’de devlet Öcalan’la anlaşmasına rağmen Kandil Devrimci Halk Savaşı kararı almıştı.

Soruya cevap vermek için önce 13 yıl kadar geriye, bu sorunun neredeyse bütün koşullarıyla replikası olan günlere dönmek açıklayıcı olabilir.

13 yıl önce Öcalan yakalandığında annesinin Türk olduğunu, hizmete hazır olduğunu, ateşkes kararının arkasında durduğunu söylemiş, Kürt milliyetçilerinin teslimiyetle suçladığı mesajlar vermişti. PKK Başkanlık Konseyi bu sözler üzerine yazılı bir açıklama yaptı ve şöyle dedi: “Önderliğe ilaç verilmiş, o yüzden böyle konuşuyor.”

Ama Öcalan durmadı, avukatları aracılığıyla silahlı mücadeleye son kararı verdiğini açıkladı, PKK’ya sınır dışına çekilme çağrısı yaptı. Peki, “Öcalan’ın gazozuna ilaç atmışlar” çizgisindeki Kandil ne yaptı: Silahlı mücadeleye son verdiğini ilan etti, güçlerini sınır dışına çekti, hatta adını da kötü şöhreti yüzünden KADEK diye değiştirdi. Hem de bütün bunları devlet daha Kürt bile diyememişken, ortada hiçbir kazanım yokken, sadece ve sadece hangi koşullarda bu açıklamayı yaptığını bile bilmedikleri Öcalan istediği için yaptı.

Bu tam teslimiyeti PKK-Öcalan ilişkisini tam olarak anlamadan çözmek zor. PKK için Öcalan Önderlik. Bu yaşayan bir Ulu Önder demek. Hatta daha fazlası. PKK için Kürtleri özgürleştiren yarı tanrısal bir kişilik Öcalan. O yüzden PKK için Öcalan’ın yanılması diye bir şey sözkonusu değil. İlk yıllarda buna cesaret edenlerden de zaten ortada kimse kalmamış durumda. Yani PKK’nın Öcalan’ı eleştirmesi, ADD’nin Atatürk’ü eleştirmesinden daha az mantıksız bir şey. Öcalan’ın sözleri ancak tevil ve tesvir edilerek, esasen bunu murad ettiği gibi hermönetik okumalarla yorumlanabilir. Onun hükmü de Öcalan’ın bu yorumu şiddetle tashih edeceği ilk açıklamaya kadar sürer.

Peki, Öcalan 13 yıldır uzağında olduğu örgütüne nasıl bu kadar hâkim olabiliyor?

Önce Öcalan’ın zaten 19 yıl boyunca örgütünü Şam’dan yönettiğini hatırlamak gerekir. Mesela Öcalan Türkiye’deki en yetkili komutanlarından Şemdin Sakık’la en fazla üç kez (biri hesap vermeye çağırdığında) yüz yüze görüşmüştür.

Ayrıca Öcalan İmralı’dan en büyüğü örgütün yarısının dağdan inmesine neden olan 2004’teki olmak üzere irili ufaklı pek çok tasfiye operasyonlarını yönettiğini de akılda tutmalı.

Öcalan’ın örgüt üzerindeki hâkimiyetinin bütün bunlar dışında iki temel sacayağı var. Birisi KCK Sözleşmesi. Bütün PKK’yı bağlayan sözleşmeye göre Öcalan bütün yapılanmanın ortasında yer alan bir kurum aynı zamanda. Tam adı: Reberiya Koma Civakên Kurdistan. Sözleşmenin 11. maddesine göre Öcalan temel konularda tartışmasız en son karar mercii. Kendisinin atadığı Yürütme Konseyi’nin bütün kararlarının onay için gittiği son adres. Yani Öcalan PKK için yasama, yürütme ve yargı organlarını elinde bulunduran mutlak iktidar demek.

Peki, hukuki olarak böyle de bunun güvencesi ne? Kandil’de artık adlarını, hikâyelerini, eğilimlerini en sıradan gazete okuyucusunun bile bildiği komutanlar aksini isterse bu yazılı metinler ne işe yarar?

İlk başta akla mantıklı gelen bu itirazın es geçtiği nokta PKK’nın adı geçen komutanlar ve onlara bağlı çevrelerden ibaret olmadığı. Örneğin PKK’nın silahlı kanadı HPG’nin karargâhtan ve tüm komutanların korunmasından sorumlu Özel Kuvvetler’inin başında halen Suriye uyruklu Ferhat Abdi Şahin var. Şahin, daha önce Avrupa’da yöneticilik yapmış, 1998 ateşkesi görüşmelerini bizzat Öcalan adına yürütmüş, Öcalan’a manevi oğlu denecek seviyede yakın bir isim. Yani Öcalan ne derse onu yapacak bir isim. Mesela Öcalan, şu lideri gözetim altına alın derse o lideri gözetim altına alacak isim o.

Bu örnek çok da afakî gelmesin. Çünkü şimdilerde Öcalan’a rağmen kararlar aldıkları bilinen lider kadrosundan pek çok ismin geçmişinde Öcalan’ın talimatıyla gözaltı alınma, yargılanma, hapse atılma hatta Cemil Bayık örneğinde olduğu gibi idama mahkûm edilme bile var. Bu anlamda Kandil’de PKK kayıtlarına göre sicili en temiz isim Karayılan. Öcalan’ın örgütü Karayılan’a teslim etmesi boşuna değil yani.

Öcalan’ın örgüte hâkimiyetinin bütün ateşkes, savaş kararları dışında somut üç örneği yemin etmek için aylarca Meclis’e gitmeyen vekilleri gönderdiği bir faksla, hem de yemin etmeme gerekçelerinde hiçbir değişiklik yokken Meclis’e gitmeye “ikna” etmesi, ikincisi PKK’yı ve BDP’yi de eleştirerek bitirdiği açlık grevleri ve son olarak yine kardeşine verdiği mesajla hâlâ Türkiye’de bazı uzmanlarının anlamsız yere “hayır PKK demek değil” diye ısrar ettiği PYD’yi Suriye’de muhalif saflara katması.

Ayrıca Öcalan’ın “anlaştık” açıklamasına rağmen Silvan ve demokratik özerklik ilanı ile Devrimci Halk Savaşı pozisyonuna, yine Öcalan esasen bizden bunu istedi gibi bir yorum yaparak geçen Kandil’in bu Devrimci Halk Savaşı’nı becerememesi sonrası en son açlık grevine, heykelini dikmeye kadar varan Öcalan’a bağlılık gösterileri de iktidarın son olarak kimde olduğunu göstermekte.

Peki, niye Silvan’da örgüt Öcalan’ı dinlemedi. Bu çok konuşuldu. Ama en baştaki tasfiye endişesi en belirleyici neden. Oslo görüşmelerini Öcalan örgüt beni tasfiye ediyor diye bitirmişti, İmralı görüşmelerinde de bu kez Kandil, tasfiye ediliyoruz korkusuna kapıldı. Bu korkunun oluşmasında devlet içindeki kırılmalarında etkisi büyük oldu.

Ama bu kez süreç daha garantili gidiyor. 1999’da adımları Öcalan atmış ama devlet altı yıllık ateşkes boyunca hiçbir şey yapmamıştı. Bugün adımlar önce devletten geldi. Şimdi söz sırası Öcalan’da.

Dün Twitter’a, son dönemin en parlak akademisyenlerinden Gökhan Bacık şöyle yazdı: Kürt sorunu çözen lider Fetret Devri’ni bitiren Çelebi Mehmet gibi devletin ikinci kurucusu olur. Evet, tarihin hemen önünde bir eşikteyiz. Kürtler adına bu tarihî karar ânında sahneye çıkacak tek lider de Öcalan.

---------------------------------------------------

Taraf-3 Ocak
Print