2024-03-28
Skip Navigation Links
Destpêk/Anasayfa
Pêwendî/İlişki
Lînk
Skip Navigation Links
Video
Album
Arşîv
Yılmaz Çamlıbel
 
İslamiyet, Sosyalizm ve Kürt Sorunu
2011-11-02 01:05
Yılmaz Çamlıbel
İslamiyet, Sosyalizm ve Kürt Sorunu

Yılmaz Çamlıbel

90 yıldan beri, tank, tayyare, tüfek ve süngüyle topluma dayatılan „Kemalist rejim“ yüzünden, ilkesiz, kıblesiz, çifte standartlı acayip bir insan tipi ortaya çıkmış bulunuyor.

Günümüzdeki bu tip insanlar, devletin uygar, demokrat, çağdaş bir seviyeye gelebilmesi için, askeri, siyasi, ekonomik, sosyal ve kültürel alanlarda, ciddi bir değişim ve dönüşüm yoluna girmesini istiyorlar. Ama sıra Kürt sorununa gelince 180 derece çark ediyorlar, gericileşip statükoyu savunmaya başlıyorlar.

Kısacası Kürt sorunu, insan hakları, demokrasi, hukukun üstünlüğü, sosyal hukuk devletinin ölçü birimi, ana kriteri haline gelmiş bulunuyor. Bu nedenle, insanların gerçek anlamda demokrat olup olmadığını anlamak için, Kürt sorununun çözümü konusundaki düşünce ve davranışlarına bakmak gerekiyor. Kısacası, Kürt halkının ulusal kaderini tayin etme hakkını savunmayan bir insana, çağdaş, uygar, demokrat, ilerici, devrimci denilemez.

Kürt sorunu, bireylerin, örgütlerin ve toplulukların defolu yönlerini ortaya çıkaran, halı altına süpürülen pislikleri gözler önüne seren, sahtekar ve demegokları afişe eden bir konuma gelmiş bulunuyor.

Son günlerde İslami enternasyonalizme uygun sözler sarfetmeye başlayan dindarların sayesinde Kürt sorunu, islami kesimi de silkelemeye, defolu yönlerini ortaya dökmeye, afişe etmeye başlamış bulunuyor.

TC’nin kuruluşuyla birlikte Kemalist rejim, Kürtleri yok sayıp yok etmeye kalktı. Türk komünistleri bu konuda sessiz kaldılar, göz yumdular. Oysaki ulusal sorunu çözmek, Marksizmin vaz geçilmez ana ilkelerinden birisidir. Ezilen ulusların bağımsız devlet kurma hakkı başta olmak üzere, kaderini tayin hakkını savunmayan insanlar, Marksizme göre egemen ulus ırkçılarıdır.

Türk solu 1970’lerden sonra, Kürt halkının varlığını kabul etmeye, sorunun çözülmesi konusunda konuşmaya, yazmaya ve proje üretmeye başladılar. Bu enternasyonalist tavır, toplumda çok önemli değişim ve dönüşümlere neden oldu.

1960-80 yıllarında, Türk ve Kürt solcuları arasında sıcak ilişkiler kurulmaya başlandı. Türk ve Kürt solcuları kurdukları parti, sendika, dernek ve yayın kurumlarında el ele, gönül gönüle çalışmaya başladılar. Bu iki toplumsal dinamek eş güdüm halinde, kurulu düzeni köşeye sıkıştırmaya başladılar.

Türk solcuları, üniter Kemalist rejimin Türk emekçi halkına enjekte ettiği Kürt düşmanlığını geriletmek için çalıştılar. Sosyalist enternasyonalın temel ilkesi olan „İşçilerin birliği, halkların kardeşliği“ şiarıyla düzenin üzerine yürüdüler.

Kürt solcuları ise kendi halkına, Türk sosyalistlerinin diğer Türklerden farklı olduğunu anlatmaya başladılar. Sosyalist Türklerin, Kürt varlığını kabul ettiklerini, Kürt ulusal hakları için mücadele ettiklerini, bu kişilerin Kürt halkının dostları olduklarını anlatmaya, Kürt halkı içindeki Türk düşmanlığını törpülemeye başladılar.

Bu durum, Kürt yurtseverlerini derinden etkilemeye başladı. Kürt halkı içinde sosyalizm sempatizanlığı kitleselleşmeye başladı. Sosyalist Kürtler, parti, sendika ve meslek örgütlerinin en drijan, en kavgacı, en direngen unsurları haline gelmeye, örgütlü mücadele içinde ustalaşmaya ve önderlik yapmaya başladılar.

Kürt-Türk sosyalistlerinin bu enternasyonal dayanışması, egemen çevreleri ürküttü. 12 Mart 1970 faşist cuntası gidişe müdahale etti, yönetime el koydu. Sol örgütleri bölücülük ve Kürtçülük yapma gerekçesiyle kapattı, kadrolarını ezdi.

Bu faşist müdahelenin yarattığı pişmanlık ve yılgınlık nedeniyle Türk sol çevreleri, Kürt ulusal sorunundan uzak durmaya başladılar. Türk solu rotasını sosyalist enternasyonaldan Kemalizme çevirdi. Güçlerini ulusal sol diye adlandırdıkları faşist kanala akıtmaya başladılar. Oluşan güvensizlik ortamı nedeniyle, Kürtler Türklerden ayrılıp kendi bağımsız örgütlerini kurmaya başladılar.

Eğer Türk solcuları, sosyalist enternasyonalın temel ilkelerine uygun davranmaya, Kürt ulusal sorununu inatla savunmaya devam etselerdi, bu gün karşımıza ne PKK diye bir örgüt çıkardı, ne de ülkeyi kaos ve iç savaşa sürükleyen bir savaş.

Kürt sorunu çözüm sürecine girer, ülkede demokrasi, insan hakları, sosyal hukuk devleti oluşturma mücadelesi, çok daha sağlam bir zemine oturtulmuş olurdu. Ne yazık ki Türk solu bu tarihi fırsatı tepti, ideolojisine ihanet etti ve tarihi bir vebal altına girmiş oldu.

Bu gün, Kürt ulusal sorunuyla islamiyet ilişkisi, buna benzer bir konuma gelmiş bulunuyor. Müslüman Türklerin çifte standartlı yüzü, Türk-İslam sentezi, Milli görüş gibi ırkçı projeleri, Kürt müslümanlarını ciddi şekilde rahatsız ediyor. Eğer Türk müslümanları da Türk sosyalistleri gibi ırkçılıktan arınmazlarsa, İslamiyetin enternasyonal ilkelerine uygun davranmazlarsa, ülkenin bir iç savaşa sürüklenmesi kaçınılmaz hale gelecektir.

İslam dininin de, tıpkı sosyalizmde olduğu gibi, güçlü bir enternasyonal damarı var. „Sizleri kabile kabile yarattık ki bir birinizi tanıyasınız. Komşun açken sen tok yatma. Çalıştırdığın insanın ücretini teri kurumadan öde. Her şeyi Allah yarattı, bunlardan birini beğenmiyen Allahı beğenmemiş olur. Bir canlıyı inciten Allahı da incitmiş olur. Tüm Müslümanlar kardeştir, eşittir. Kavmiyetçilik yasaktır“ Ve benzeri ayetler, İslami enternasyonalinin önemli kılcal damarlarını oluşturuyorlar.

Yani Allah diyor ki, Kürdü de Kürtçeyi de ben yarattım. Bunu beğenmeyen, ona hakkını vermeyen, onu yok sayan ve yok etmeye kalkanlar bana karşı gelmiş olurlar.

Sosyalist enternasyonal nedeniyle, sınıf kimliği Türklerle Kürtleri birbirine yapıştıran önemli bir insani ilişkidir. İslami enternasyonale göre de, inanç kimliği bu görevi yerine getirmektedir. Ama sıra Kürt sorununa geldiğinde, islami kesim de tıpkı Türk solcuları gibi ideolojisine ihanet ediyor, yan çiziyorlar, takkiye yapıyor.

Kısaca Türk solcularıyla Türk müslümanları, Kürt sorununda aynı zihinsel, ruhsal, ahlaksal, kaypaklık, demegoji ve ideolojik çarpıklık içindedirler.

Her iki taraf da ideolojilerinin enternasyonal ilkelerini kulak ardı ediyorlar.

Her iki taraf da Türk ırkçılığa sarılıyorlar. Birisi ulusal sol diyor, diğeri Milli görüş.

Her iki taraf da zalimden yana, mazluma karşı oluyorlar.

Her iki taraf da dünyanın en uzak köşelerinde yaşayan yandaşlarının yardımına koşarken, iç içe yaşadığı Kürtleri çettiği acıları görmemezlikten geliyorlar.

Özetle Kürt sorunu, kimin gerçek, kimin sahte müslüman veya solcu olduğunu gösteren bir ölçek haline gelmiş bulunuyor. Solcular, ayaklarına gelen bu tarihi görevi yerine getirmediler. Hayat şimdi de bu fırsatı Türk Müslümanlarının önüne koymuş bulunuyor.

İslami enternasyonale göre muminler, eşit haklara sahip kardeş kavimlerdir. AKP eğer gerçekten müslümanlığı referans alan bir parti ise, Türklerle Kürtleri hayatın her alanında eşit konuma getirmeyi, temel bir amaç haline getirmesi gerekir. Bu görevden kaçmak, islamiyete aykırıdır. Bu durum açıkça ırkçılıktır, Allaha şirk koşmaktır, Allaha karşı çıkmaktır.

Bakalım Türk müslümanları da Türk sosyalistleri gibi yan mı çizecek, yoksa eline geçen bu tarihi fırsatı doğru değerlendirip, iki müslüman halkı gerçekten kardeş hale getirip akan kanı durduracak mı? Bekliyelim, görelim.
Print