|
Hasan Cemal |
|
|
|
|
|
|
|
Taş üstüne taş, baş üstüne baş…
|
2016-04-09 00:28
|
Hasan Cemal
|
|
“Nusaybin’de taş üstünde taş, baş üstünde baş komayın!”
Bu sözler Devlet Bahçeli’nin. Grup toplantısındaki konuşmasını televizyonda izlerken ürperdim. Bir katliam çağrısı... Ya da tenkil zihniyetinin olanca açıklığıyla hortlaması... Tenkil, topluca ortadan kaldırmaktır. Toplu kıyımdır. Taş üstünde taş, baş üstünde baş bırakmamaktır. 1938 Dersim, devletin derinliklerinde hiçbir zaman kaybolmamış olan ‘tenkil zihniyeti’nin bu topraklarda yaşanmış en korkunç örneklerinden biridir. Demirel, 1991’in Şubat ayında Ankara’daki Anadolu Kulübü’ndeki bir akşam bana şöyle demişti: “1938’de, Dersim’de korkunç şeyler olmuştur.” Demirel döneminin dışişleri bakanlarından ve 1938 Dersim’de emniyet müdürü olarak bölgede görev yapmış olan İhsan Sabri Çağlayangil, kendisi de Dersimli olan CHP Genel Başkanı KemalKılıçdaroğlu’nun teybine 1986 yılında der ki:
Mağaralara iltica etmişlerdi. Ordu, zehirli gaz kullandı, mağaraların kapısının içinden... Bunları fare gibi zehirledi. Yediden yetmişe o Dersim Kürtlerini kestiler.
Eski hava kuvvetleri komutanlarından, 12 Mart Darbesi’nin altında imzası olan rahmetli Muhsin Batur Paşa anılarında, genç bir havacı subay olarak Dersim’deki ‘özel görevi’nden şöyle söz eder:
Elazığ’ın biraz uzağında, Harput’un eteklerinde çadırlı ordugâh kurduk. Bir müddet sonra ilk durak Pertek olmak üzere harekete geçtik. Ve iki ayı aşkın süre özel görev yaptık. Okuyucularımdan özür diliyor ve yaşantımın bu bölümünü anlatmaktan kaçınıyorum.
‘Özel görev’ neydi, Muhsin Paşa onca yıl sonra bile anlatmaktan niçin kaçınmıştı, sorularını geçiyorum. Dersim ’38 tam bir tenkil operasyonuydu. 2010 yılında Tayyip Erdoğan şöyle diyecekti: “Dersim’de 50 bin kişi katledildi, 1938 yılında...” (*) Dersim’de “taş üstünde taş, baş üstünde baş komayan” bu tenkilzihniyeti günümüzde yeniden hortlamış durumda. Ne yazık ki öyle. Aradan yıllar geçtikten sonra Cizre de, Sur da Dersim gibi anlatılacak ve ne hazindir ki, yaşanan acılar daha büyük acılara zemin hazırlayacaktır. Kimileri de, dün ve bugün olduğu gibi ‘devlet aklı’nın gereği olaraktenkil zihniyetini yarın da savunmaya devam edecekler. Bu nasıl ‘devlet aklı’dır ki, 1923’ten beri 29 isyana yol açan bir sorunu çözememiştir. Bu nasıl ‘devlet aklı’dır ki, kendi vatandaşlarının bir bölümünün kimliğini, dilini inkâr etmiş ama 29 isyana yol açan bir sorunu 1923’ten beri çözememiştir. Bu nasıl ‘devlet aklı’dır ki, kendi vatandaşlarının bir bölümünü yıllar boyu köyünden mezrasından zorla sürgün etmiş, evini barkını yakmış yıkmış ama 29 isyana yol açan bir sorunu 1923’ten beri çözememiştir. Bu nasıl ‘devlet aklı’dır ki, hukuku hiçe saymış, Susurluklar, Ergenekonlar yaratmış, binlerce ‘faili meçhul cinayet’ işlenmesine zemin hazırlamış ama 29 isyana yol açan bir sorunu 1923’ten beri çözememiştir. Bu nasıl ‘devlet aklı’dır ki, bazen darbeler yapmış, demokrasiyi tamamen askıya almış, hukukun üstünlüğü anlayışını hiçe saymış, Diyarbakır Askerî Cezaevi örneğinde olduğu gibi kendi vatandaşlarına bok bile yedirilen işkencehaneler kurmuş ama 29 isyana yol açan bir sorunu 1923’ten beri çözememiştir. Bu nasıl ‘devlet aklı’dır ki, 1923’ten beri sorunu çözememiş, tam tersine azdırmış, derinleştirmiştir. Bu nasıl ‘devlet aklı’dır ki, Türkiye’nin kalkınmasına, refahına yatırılacak kaynakları savaşa harcamıştır. Bu nasıl devlet aklıdır ki, elli bin vatandaşının 1984’ten beri ölümüne yol açmıştır. Bu nasıl bir ‘devlet aklı’dır ki, 1923’ten beri kan ve gözyaşına neden olan vahim hatalarından bir türlü gereken dersleri çıkaramamıştır. Ve bu nasıl bir ‘devlet aklı’dır ki, ne acı ya da acıklıdır ki, bunca yıldır bunca kan ve gözyaşına rağmen trajediye doymamış bu topraklarda çözümü daha hâlâ namlunun ucunda sanmaktadır. Böyle bir ‘akıl’a ancak şaşılır! 1923’ten beri hep aynı şeyleri yapıp farklı bir sonuç beklediği için şaşılır bu ‘devlet aklı’na... Nokta!
*Hasan Cemal, “Barışa Emanet Olun”, sayfa 251-254.
-----------------------------------------------
T 24- 7 Nisan 2016
|
|
|
|
|
|
|